NİSAN ayı enflasyon rakamları hem ekonomi yönetimi hem de piyasalar için sürpriz oldu. Bu rakamlar yeterince kafa karıştırdı. Eğer mayıs sonunda "enflasyonun düşmeye başladığı" görülmez, yani yine beklenenin üzerinde bir rakam çıkarsa, işte o zaman işler daha da karışır.
Önümüzdeki günlerde "enflasyonda bir katılık oluştu mu?" ve buna bağlı olarak "Enflasyonu aşağı itmek için yeni şok tedbirlerin gerekip gerekmediği"ni konuşacağız.
Aslında bu dönemde enflasyon tartışmasının başlaması garip kaçmamalı. Çünkü hükümet, seçim yaklaştıkça, bir yandan ekonomik programı korur gözüküp, öte yandan da muslukların açılması ve seçim ekonomisi uygulaması için zemin hazırlamaya başladı. Bunun da ötesinde seçim yaklaştıkça siyasi zikzaklar çizip, tabanını koruma çabası ortaya çıktı. Bu çabalar gerilime neden olurken, ekonomiye olumsuz etkisi de kaçınılmaz görülüyor. Dolayısıyla artmaya başlayan hatalar, piyasaları da eskisinden çok daha fazla rahatsız etmeye başladı.
Şu anda hálá hükümetin çok büyük şansı olan uluslararası likiditenin seyrinde sert bir dönüş beklenmiyor ama bu konudaki tedirginlikler de ortada. Yani burada da sert bir hareket başlarsa, piyasalardaki kötüye gidişin sertleşeceğini de söylememiz gerekiyor.
Aslında sadece AKP Hükümeti değil, hangi hükümet olsa böylesine zor bir dönemece gelecekti. Hangi Hükümet olsa "siyasi ve ekonomik istikrarı koruma ile her iki alanda da popülizm yapma ikilemi arasında" kalacaktı.
Kaçınılmaz bir süreci yaşıyoruz. Eğer koalisyonu oluşturan üç partinin uyguladığı ekonomik politika nedeniyle TBMM dışında kaldığı gerçeğini unutmazsak, şimdi yaşananları da doğal karşılayabiliriz. Yani hem istikrar tedbiri uygulayacaksınız, hem de bunun hiçbir siyasi faturası olmayacak, böyle bir şey yok.
Şu anda dönüşüm süreci devam ediyor ve hálá yapılması gereken çok şey var. Şimdi enflasyon başta olmak üzere, birçok alanda yeniden radikal tedbirler uygulama gerekliliği ortaya çıkacak. Bu gerekliliği ülke adına yerine getirenler oy kaybetti, şimdi sıra AKP’de.
Herhalde AKP Hükümeti de bu dönüşüm programını uygulayıp, hiç oy kaybetmeyeceğini zannetmiyordu. Başbakan "kazan-kazan"ın sadece romantik bir söylem olduğunu, herhalde biliyordur. Kısacası AKP Hükümeti de, "İstikrar için yani ülke için gerekenlerle, oy için gerekenler" arasında bir tercih yapma noktasına geldi. Oy için bir şeyler yapma adına yola çıkıldığında bunun bedelinin enflasyon olacağı da unutulmamalı.
İŞADAMLARININ FRANSA ÇABASI
Bu süreçte AB’den gelen haberler de giderek kötüleşiyor. Yani AB çapasında da artık tehlike sinyalleri alınmaya başladı. AB’de Türkiye’ye karşı ülkelerin başında gözüken Fransa’dan bu arada bir de Ermeni Yasası tehdidi geldi. Bu yasanın çıkması halinde işlerin daha da karışacağı, iki ülke ilişkileri ve AB ile ilişkilerin zarar göreceği açık.
İşte bu aşamada TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Ermeni girişimini engellemek için Paris’e gitti. Hisarcıklıoğlu dün Fransa Odalar Federasyonu Başkanı Jean-François Berdardin ve Paris Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı ve Eurochambers Başkanı Pier Simon ile görüştü.
Dün aynı zamanda TOBB, TÜSİAD, TİSK, TÜRKONFED, TESK, Türk-İş, Hak-İş, İKV ve TESEV ortak imzalarıyla Fransa’nın önde gelen 3 gazetesinde tam sayfa ilan çıktı ve Ermeni tasarının kabulü halinde iki ülke arasındaki ilişkilerin zedeleneceği hatırlatıldı.
Hisarcıklıoğlu, 10 Mayıs’ta komisyonda kabul edildiği takdirde 15 Mayıs’ta parlamentoya gelecek olan tasarıyı komisyonda engellemek gerektiğini söyledi. Görüştüğü özel sektör temsilcilerinin kendilerine girişimleri için hak verdiğini ve Fransız işadamlarının da bu tasarıyı istemediğini kaydeden Hisarcıklıoğlu, ancak seçim dönemi nedeniyle tasarıyı engellemenin zorlaştığının kendilerine söylendiğini ifade etti. Hisarcıklıoğlu, "Bunun uzun soluklu bir iş olduğu, sadece kriz dönemlerinde değil sürekli çaba gösterilip, kamuoyu çalışması yapılması gerektiği yine ortaya çıktı" diye konuştu.
Özel kesimin çabası alkışlanmalı ama uzun soluklu çabayı göstermeyen hükümete ne demeli?