EKONOMİ yönetimi harıl harıl yeni teşvik sistemi üzerinde çalışıyor. Bu çalışmalarda uzun zamandır, ithalatın, dolayısıyla cari açığın azaltılması için önerilen, büyük teknolojik yatırımlara önemli teşvikler, bölgesel teşvikler gibi unsurların yeraldığı gözleniyor.
Önceki gün Referans Gazetesi’nde genel hatları yayımlanan, dün de bazı gazetelerde biraz daha detayları verilen, yılbaşına yetiştirilmeye çalışılan teşvik sisteminde, AB standartlarının da göz önüne alındığı, uluslar arası rekabet kurallarına takılmayacak yani başımıza iş açmayacak teşvik modelleri üzerinde çalışıldığı gözleniyor.
Bence Hükümet ve ekonomi yönetimi, her şeyden önce, "en önemli teşvikin ekonomik istikrar olduğu"nu hatırlamalılar.
Yani ekonomik istikrar olmazsa, Türkiye çalkantılı,geleceği belirsiz bir ülke haline gelirse o zaman neye, hangi bölgeye, ne tür teşvik verirseniz verin, kimse gelip de yatırım yapmaz. Hele hele sermaye açığı olan her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de mutlaka yabancı sermayeye ihtiyaç varken, yabancı sermaye böyle bir ülkeye kesinlikle yatırım yapmaz.
Demem o ki; Hükümet ve ekonomi yönetimi, her şeyden önce ekonomik istikrarı nasıl koruyacakları üzerinde kafa yormalılar. Küresel krizin yeniden derinleştiğinin görüldüğü bugünlerde Türkiye’yi de etkileyebilecek ne tür gelişmelerini yaşanabileceğini çok daha titiz incelemeye almak, krizin derinleşmesi halinde hangi tedbirler alındığı takdirde krizden daha az etkilenebileceğimiz üzerinde durmalılar.
Böyle bir dönemde iç talebi artırdıkları zaman enflasyon iyice azarsa, ekonomik istikrara ne kadar olumsuz etki yapar, harcamaları artırmanın yaratacağı mali disiplindeki gevşeme algısının böylesine bir dönemde hangi tür makro gösterge üzerinde nasıl ve ne kadar etki yapacağı üzerinde kafa yormalılar. Değerli YTL’nin sağlanan dengedeki payı, küresel kriz ve kaynak akışının durmasıyla YTL’nin ne kadar değer kaybedebileceği, ne kadar değer kaybederse diğer göstergelere ne kadar etki yapar, bunları düşünüp, buna göre önlem almak zorundalar.
Ölçek ekonomisi
İŞİ gücü bırakıp sadece makro dengelerde yoğunlaşmanın sorunları çözmeye yetmediğini de yaşadığımız pratikte çok yakından gördük. Mikro tedbirlere, yeni bir teşvik sistemine, ülkenin geleceğini hazırlayacak bir stratejiye, makro ekonomik istikrarı koruyarak el atmak, mutlaka gerekiyor.
Teşvik sisteminin 7 ayrı kalem üzerine kurulması öngörülürken, bu kalemler ek SSK prim indirimi, Kurumlar Vergisi indirimi, çalışanların eğitim masraflarının karşılanması, yatırım yeri tahsisi, faiz iadesi, gümrük muafiyeti ve KDV istisnası olarak sıralan ıyor. Bölgesel, sektörel ve büyük yatırımlar için uygulanacak teşvikler için yasa çalışması yapılmayaca ğı ve bakanlar kurulu kararı nın yeterli sayılaca ğı belirtiliyor. Hükümetin hazırladığı bu paketle, petrokimya sektöründe 1 milyar YTL’in üzerindeki, otomotivde ise üst segmente dönük 250 milyon YTL’lik yatırımlar ile LCD televizyon üretiminde 1 milyar YTL’lik girişimlerin büyük yatırım kapsamına alınarak teşvik verileceği söylenmişti.
Bence verilecek teşviklerde mutlaka "ölçek ekonomisi"ne ağırlık verilmesi, mutlaka uluslar arası pazarda şansı olan malların üretimine ağırlık verilmesi gerekiyor.
Aksi takdirde kaynak ve zaman israfına neden olunacak, mevcut teşvik sistemi gibi Türkiye’nn geleceğine katkıda bulunmayan alan ve yatırımlara para dökmüş olacağız.
Örneğin, daha önce teşviklerde yeralmadığı söylenen sıkıntı içindeki tekstil sektörünün de pakete eklendiği söyleniyor. Ancak bu konuda çok dikkatli olunması gerektiği açık.
Makro istikrarı koruyamayanlar, teşviklerle ancak halkın parasını boşa harcamış olurlar.