Ekonomide kurumsallaşma herkese lazım

Bunu söyleyince iktidar partisi mensupları çok kızıyor ama gerçek bu; son 10 yılda sağlanan ekonomik istikrarda 2000-2001 yıllarında uygulamaya konan ekonomik program ve onun başlattığı mali disipline uyulmasının payı çok büyük.

Haberin Devamı

Yine kızılan bir saptamam da şu ki; 2007 yılından beri, yani IMF programı sona erdikten sonra, Türkiye ekonomide ciddi bir yapısal tedbir almadı. Babacan’ın almaya çalıştığı “mali kural” gibi ciddi kurumsal tedbirler ise Hükümet tarafından kabul görmediği için hayata geçirilemedi.
Gelelim, yine 2000-2001 yıllarına ilişkin programların önemli bir ayağı olan ekonomi yönetiminin kurumsallaşması çabalarına... Hükümet “Nasıl olsa mali disipline uyuyorum, ek vergi, bir defalık vergi, gerekirse salma gibi gelirlerle bu işi götürüyorum o zaman bağımsız kurum gibi yapıları korumama gerek yok” dedi ve sürekli geri adım attı. O programlarla getirilen kurumsallaşma tedbirleri yeterli değildi ve reformların devamıyla çağdaş ekonomilerdeki yapı kurulabilecekti. Ancak bırakın geliştirmeyi, sürekli geri gidildi.
İşte son dönemde bazı şirketlere Gezi protestolarındaki tavırları nedeniyle polis nezaretinde vergi soruşturması başlatılması kurumsallaşma olmayışının sonucu. Bağımsız kurumlar oluşturulmuştu, Gelir İdaresi’nin bağımsızlığı tartışılmıştı ama becerilemedi. IMF ve Dünya Bankası tavsiye etti, içeride çok tartıştık ama yapılamadı. ABD’deki IRS benzerinin, yolsuzluk ve kayırmaların asgariye indirilmesi için şart olduğu söylendi ama kurulamadı. Başka deyişle; bağımsız gelir hatta bağımsız borç idaresinin kurulması, ikinci nesil reformlara kalmıştı ama birinci nesil reformlar bile geri gittiği için ikinci nesile hiç geçilemedi.
Açık söylemek gerekirse o dönem iş âlemi bu tartışmalara destek vermedi. Belki de “Nasıl olsa işimi yolunu bulup, iktidarla halledebiliyorum” deyip, böylesine kritik eksikliğin sonunda gelip kendilerini vuracağını düşünmediler. Aynen şu anda iktidara yakın olup, işlerini hep böyle götüreceklerini sanan şirketlerin de kurumsallaşma ihtiyacını hissetmedikleri gibi...
Ama şimdi, örneğin TÜSİAD, bağımsız gelir idaresinden söz etmeye başladı. Aynen “Türkiye’de demokrasi için koalisyonlar normal karşılanmalı, idari yapıda koalisyon dönemlerinde de işlerin aksamadan yürümesini sağlayacak değişiklikler yapılmalı” deyince kızdıkları gibi, bağımsız gelir idaresi görüşünü savunmamıza da epeyce karşı çıkan olmuştu...

HERKESİN UYACAĞI ADİL KURALLAR OLMALI

Farkında mısınız; Koç Grubuna yapılanlarla yeniden gündeme gelen bu tartışmaya, TOBB, TUSKON, MÜSİAD, TİM gibi iş âlemi örgütleri hâlâ ses çıkarmadı. Belki de ellerini ovuşturup, “Nasıl olsa bu dönem biz işimizi hallediyoruz, onlara da oh olsun” diyenler bile vardır, kim bilir?
Halbuki bilmiyorlar ki; her dönemde, herkese eşit uygulanacak adil kurallar konulmadıkça, kurumlarla garantiye alınmadıkça, bugün ona, yarın sana...
Sermayede ayrıcalık yapılmadığını ama yolsuzluk yapılmasına göz yummayacaklarını söyleyerek operasyon yapanlar, bu gözdağını verenler yine olmayacak mı? Aynı sistemde, bugün kayırılanların yarın aynı sözlerle cezalandırılmayacağının garantisi var mı? Mustafa Boydak o nedenle 28 Şubat’ta bazı şirketlere yapılanların tam tersi yapılıyor demedi mi?
Bu grubun kazandığı eski ihale, yeterli katılım yok diye iptal edilip elinden alınacak deniliyor. Daha yeni, İstanbul’daki bir ihaleye iktidara yakın 2 firma katılıp, “göstermelik katılım” söylentisi adı altında, birine iş verilmedi mi?
Kayırma ve haksızlıkların önlenip adaletin sağlanması, her dönem uygulanacak, kimse için bozulmayacak kurallar konulup, kurumsallaştırılması, iş âlemi de, halk için de acil ihtiyaç.

Yazarın Tüm Yazıları