Paylaş
Büyük ihtimalle AB liderleri, başta PASOK olmak üzere, küçük partileri de koalisyona ikna edecekler ve AB yanlısı Merkez bir hükümet kurulabilecek. Dolayısıyla Yunanistan’ın Euro’dan çıkışı da engellenecek.
Ancak piyasalar bu olumlu gelişmeye rağmen, İspanya bankalarına ilişkin kaygılar başta olmak üzere, biriken sorunların büyüklüğü nedeniyle rahat bir nefes alabilmiş değiller.
Şimdi gözler G-20 toplantısında liderlerin alacağı yeni parasal genişleme kararlarına, 20 Haziran’da ABD Merkez Bankası’ndan (FED) yine benzer bir karar çıkmasına çevrildi.
Peki, yeni genişleme dalgası mevcut küresel sorunları çözer mi?
Piyasaların, bu küçük sevinçlere karşılık, kalıcı bir istikrardan hâlâ epey uzakta olduklarını hissettikleri açık. Belki bu kararlarla Haziran sonu bilançoları için biraz iyileşme sağlarlar ama artık herkes biliyor ki; sadece parasal genişleme kararlarıyla sorunun çözümü mümkün değil. O nedenle, ciddi radikal kararlar alınmadan, özellikle AB kapsamında yeni bağlayıcı siyasi ve mali düzenlemelere gidilmeden, sadece Avrupa’ya değil, kimseye rahat yok...
Küresel ortam bu kadar nazikken, Türkiye ekonomisi için ne yapılıyor, beklenen yeni dalgalara ekonomi hazır mı derseniz, çok da olumlu bir yanıt veremeyiz...
Merkez Bankası, enflasyon hedefindeki ciddi sapmanın etkisiyle, son dönemde parasal sıkılaştırmaya gitti. Özellikle kurlar üzerinde bir baskı oluşturmaya çalışıyor ama sadece bu önlemle yeni küresel dalgalara karşı dayanıklı hale gelmek mümkün değil.
Çünkü mali verilerde bir bozulma var. Örneğin bütçe rakamları bu yıl alarm veriyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sanki bu rakam bütçe içinde zaten varolması gereken bir rakam değilmiş gibi, memurlara yapılacak zammın birikmiş faturasının bütçeyi bozacağını söylemeye başladı. Halbuki Maliye’nin ilk görevi memur maaşlarını ödemektir...
Halbuki vergi gelirleri ekonomideki yavaşlamaya paralel olarak düşerken, faiz dışı giderlerde aşırı artışlar var ve personel dışındaki harcamaların sınırlandırılması gerekiyor.
Dün açıklanan nisan ayı borç verilerine göre, özel sektörün uzun vadeli borcu yatay bir seyir izlerken, kısa vadeli dış borç stoku ise geçen yıl sonuna kıyasla 7.4 milyar dolar arttı. Bence bu veriler böylesine bir küresel ortamda, büyüme oranlarının düşmesine neden olsa bile, daha da temkinli olmak gerektiğini gösteriyor.
MİLLİ EMLAK’IN YETKİLERİ BAŞBAKANLIĞA...
Hükümet bu yılın zor geçeceğini, daha doğrusu ekonomik dengeleri sağlayabilmek için büyüme oranlarının düşmesi gerektiğini görüyor. Ancak özellikle konut sektöründe tıkanmaya neden olabilecek yavaşlamanın çıkaracağı faturadan çekindiği için, bu sektördeki canlılığı korumak istiyor. Bu nedenle 2B yasası ve yabancılara mülk satışını rahatlatan kararlara imza attı. Böylece zaten düşecek olan büyümeyi de biraz dengelemeyi amaçlıyor.
Bu kararların getirisi hakkında çok abartılı gelir tahminleri yapılıyor ama ne kadar etkili olacağını, yılın sonlarında görebileceğiz.
Bu kapsamda geçen hafta sonu resmi gazetede yayımlanan Tayyip Erdoğan imzalı bir Başbakanlık Genelgesi ile Maliye Bakanlığı bünyesindeki Milli Emlak Genel Müdürlüğünün elinde bulunan yetkilerin bizzat Başbakanlığa alındığını gördük.
Kamu kurumlarının mülkiyetlerinde bulunan taşınmazların satışı, kiralanması ve tahsisi için bundan sonra Başbakanlıktan izin alınması gerekecek. Geçen yıl temmuz ayında Maliye Bakanlığı’na kamu taşınmazları ile ilgili geniş çaplı imar yetkisi verilmiş, bu karar özellikle İstanbul Boğazı kenarındaki değerli taşınmazlar söz konusu olacağı için eleştirilmişti.
Şimdi yeni Başbakanlık genelgesi ile “rant yaratma” konusundaki eleştirilerin muhatabı da, doğal olarak Başbakanlık olacak.
Başbakanlığın, bugün olmasa da ileride, bu özel yetki nedeniyle çeşitli şaibe ve spekülasyonlara muhatap olacağını, şimdiden görebiliyoruz. Hep böyle oldu...
Paylaş