ABD Merkez Bankası FED’in aldığı yarım puanlık faiz indirim kararı, daha çok tartışılacak gibi gözüküyor. Karar bir yandan makro dengeleri baltalamak pahasına finansal piyasalarda kısa dönemli istikrar arayışına önem verildiğini gösterirken, öte yandan karardan hemen sonra başlayan yeni tartışmalarla, bu dalgalanmanın durmayacağının işaretini vermiş oldu.
Kararla birlikte yayınlanan kısa notta indirimlerin süreceği açıkça söylenmese de, notun içeriği, "finans piyasalarındaki çalkantının büyümeyi tehdit etmeyi sürdürmesi durumunda indirimlere devam edilebileceği" izlenimi yarattı. Özetle; yapılan yorumlar makro dengelerde bozulma tehlikesine,enflasyonun yükselmesine pahasına FED’in siyasi bir karara imza atmış olduğu yönünde. Bununla birlikte kararın hemen ardından Ekim ayında da FED’in faiz indireceği tahminlerinin yapılmaya başlaması, bu işin durmayacağının da bir kanıtı.
Bununla birlikte ABD’deki faiz indirimine karşılık Çin’in faiz artırması. Avrupa ve Japonya merkez bankaların artırım eğiliminde olması, dünya ekonomisindeki dalgalanmanın bir süre daha devam edeceği, şu anda piyasalar rahatlatılmış gibi görünse de, önümüzdeki dönem yeni dalgalanmaların kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.
FED bu kararıyla yüksek risk alanlara prim vermiş oldu, resesyona izin vermeyeceğini gösterdi. Ama, ne olursa olsun, bankalar kredi vermek konusunda eskisi kadar pervasız davranamayacaklar ve tüm dünyada krediler verilirken çok daha titiz davranılacak.
Dünyadaki bu yeni eğilim ve olası dalgalanmalar, elbette diğer gelişmekte olan ülkeler gibi, Türkiye’yi de yakından etkileyecek. Yani dış kaynaklı büyümenin geçmiş döneme kıyasla daralması, bunun genel ekonomik büyüme oranlarını düşürmesi kaçınılmaz görülüyor.
Piyasalar şimdiden, büyümedeki yavaşlama ile varlık fiyatlarının, özellikle de borsa değerlemelerinin eskiye göre daha zayıf performans göstermesini bekliyorlar.
Buna karşılık AKP Hükümeti yeni dönemin işsizlikle mücadele, mikro reform dönemi olacağını, büyümenin yüksek tutulacağını söylüyor.
Bu ikisi birarada nasıl olacak, nasıl bir formül bulunacak, şimdilik belli değil. Ancak dışarısı ekonomik olarak dalgalanma içerisindeyken, yüksek büyümeyi devam ettirmek, hem de bunu enflasyonla mücadele ederken başarmak, bir hayli zor görünüyor.
REFORM İÇİN SİYASETTE ÇATIŞMA OLMAMALI
Bizce dışarıda ekonomi bu kadar dalgalıyken, yani dışardan tam tersi etki gelirken, içeride yüksek büyümeyi sağlamak için iklimin, ortamın çok uygun olması gerekiyor.
Halbuki seçim öncesinde "367 sorunu vardı, seçim vardı, bunu aştık" derken, neredeyse durup dururken devasa bir anayasa değişikliği sorunu yarattık.
Şimdiden siyasi çatışma başladı ve bu değişiklik sürecinin çok uzun süreceğini düşünürsek, çatışmanın daha da kızışacağını şimdiden söyleyebiliyoruz.
Dün rektörler toplanarak anayasa değişikliği çalışmalarına, yapılacak cumhurbaşkanını halkın seçmesi referandumundan sonra devam edilmesini istediler. Yanısıra, Avrupa mahkemelerinin aldığı karara dayandırarak, anayasa değişikliğiyle üniversitelerde türban izninin verilmesinin hukuka aykırı olacağını ifade ettiler.
Yine başka hukuk kurumlarından da, sert eleştiriler gelmeye başladı.
Dün bir basın toplantısı yapan Başbakan Tayyip Erdoğan’dan herkes yeni anayasa taslağını açıklamasını beklerken, Başbakan daha çok eleştirilere sert yanıtlar verip, uygulanan yöntemin doğru olduğunu savunmakla yetindi. Başbakan’ın rektörlere "herkes işine baksın" demesi, önümüzdeki dönemin tartışmalarının daha da sertleşeceğinin somut bir kanıtı idi.
Türbanın anayasa değişikliklerinde odak noktasına konmasını eleştiren Erdoğan, ne kadar karşı çıksa da, bu konu hep gündemde olacak ve yeni anayasanın uygulanan yöntemin de etkisiyle "AKP Anayasası" olarak adlandırılmasının önüne geçilemeyecek.
Bu arada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de benzer fikirlerde olduğu anlaşılıyor.
Böyle bir dış etki, böyle bir siyasi çatışma içinde ekonomiye ne olacak, göreceğiz...