Paylaş
TEPAV Direktörü Prof. Güven Sak ile Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser’ın rapor sunumundan sonra, Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Erinç Yeldan ve TOBB-ETÜ‘den Prof. Fatih Özatay ile birlikte raporun tartışıldığı oturuma katıldım. Toplantıda da belirttiğim gibi; Raporun geçmiş ekonomik değişimi sağlıklı ve tarafsız değerlendirdiğini düşünüyorum, özellikle kentleşme, kentleşmenin büyümeye katkısı, orta sınıf ve sosyal yardımlar konusunda üzerinde ciddi tartışılması gereken bulgular ortaya konmuş. Ancak bir çok yabancı raporda olduğu gibi; sayısal ve niceliksel gelişmelere yer verilirken, reformların nitelik olarak değerlendirilmeyip, yapısallarda meydana gelen ciddi geri adımların yeterince incelenmediği yolundaki gözlemimi de aktardım.
Özatay ile Yeldan da, tasarruf oranlarındaki düşüklük başta olmak üzere ekonomik gelişme ve değişimin sürmesi için varolan ciddi risk unsurlarını ortaya koydular. Rapora bağlı genel olarak olumlu bir tablo çizen Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser, Türkiye’de 2007 yılında yüzde 16 olan doğrudan yabancı yatırımlarının giderek azalarak 1980’lerdeki seviyeye gerilediğini söyledi. Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkarak yüksek gelire geçmesi için gereken zorlukları ve reform ihtiyaçlarını sıralayan Raiser, “Hukukun üstünlüğü, bağımsız düzenleyici kurumların güçlendirilmesi, kamu mali yönetim reformlarının tamamlanması gibi alanlarda kurumsal reformların yapılması lazım ki Türkiye, en iyilerle rekabet edebilsin” dedi.
Güven Sak ise son 30 yılda kentlere ucuz emeği getirerek başarılan ekonomik değişimin artık sonuna gelindiğini belirtip, “Bu noktadan sonra kurumlarımızı güçlendirmemiz gerekiyor. Şimdi eğitimi, adaleti ucuzlatmamız, yolsuzlukları pahalılaştırmamız gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin aslında kurumsal altyapısını yeniden ele almamız gerekiyor” dedi.
Özetle; Türkiye istikrarlı olmasa da son 30 yılda ciddi büyüme oranları ve gelişmeler sağladı. Ama herkes artık yeni bir tıkanma yaşandığını, istikrarlı büyüme kapasitesinin artırılması gerektiğini, bunun için ciddi yapısal değişimler, kurumsallaşma adımlarına ihtiyaç olduğunun farkında.Şahsi görüşüm; yapılacaklar belli ama mevcut siyasi irade bunlara yapmıyor. Yani büyüme oranlarının dolayısıyla halkın refahının artırılmasının önündeki en büyük engel mevcut siyasi anlayış diyebiliriz.
BAKAN ANAYASA MAHKEMESİ’NE GÜVENMİYORUM DERSE…
Mevcut Hükümet, daha doğrusu Cumhurbaşkanının etkin olduğu mevcut siyasi irade kendilerine anlatılsa da bu değişim için gereken adımları atmıyor. Onların önceliği Türkiye’nin geleceği değil, mevcut iktidarlarını sürdürmek ve bunun önüne çıkabilecek engelleri, her türlü yöntemi kullanarak bertaraf etmek...
Türkiye’nin büyüme oranlarını artırması için gerekli tedbirleri alıp, tasarrufu yetersiz olduğu için yabancı sermayeyi, doğrudan yatırım için çekmesi gerekiyor; bunda herkes hemfikir. Sadece şunu sorayım; Bakanlar çıkıp, “eski bakanları Yüce Divana gönderemeyiz, çünkü Anayasa Mahkemesi’ne güvenmiyoruz” diyorsa, yabancı sermaye gelip de milyonlarca, milyarlarca dolarıyla böyle bir ülkede yatırım yapar mı? Sizin imkanınız olsa yapar mısınız?
Hem gerekli düzenlemeleri yapmayacaksınız, hem Türkiye’de yargı sistemine güvenmediğinizi söyleyeceksiniz, hem her fırsatta Batı’ya çatacaksınız sonra dönüp “yabancı sermaye gelsin, büyüme oranları artsın” diyeceksiniz, olabilir mi?
Tüm bunları yapan mevcut siyasi irade ve anlayışı değil mi?
Paylaş