ULUSLARARASI Para Fonu (IMF)’nun Küresel Finansal İstikrar Raporu birçok açıdan ele alınabilecek bir rapor.
Genel olarak küresel finansal istikrarın son altı ayda, daha iyi bir iklim ve uygulanan politikalarla iyileştiğine dikkat çekiliyor. Ancak bununla birlikte çeşitli kırılganlıklar konusunda uyarılar da yapılıyor.
Bence Türkiye’yi de yakından ilgilendiren önemli risklerden birini Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki olaylar oluşturuyor. Raporda, adı geçen bölgelerde görülen jeopolitik risklerin ekonomik ve finansal görünümü tehdit edebileceğine dikkat çekiliyor. Türkiye’nin bölgeye hem coğrafi hem de yönetim olarak yakınlığını göz önünde tuttuğumuzda, belirtilen riskin önemi de ortaya çıkıyor.
Krizin en çok etkilediği gelişmiş ülkelerde hükümetler ve hane halklarının değişen ölçülerde ağır borçluluk koşullarının sürdüğü belirtilen Raporda, finansal kurumların sağlığının ise genel ekonomik toparlanmayla paralel ilerlemediğine dikkat çekiliyor. Raporda, “Yükselen piyasa ekonomileri güçlü iç talep, hızlı kredi büyümesi, görece uygun ekonomik politikalar ve büyük sermaye akışlarıyla ilişkili yeni zorluklarla karşı karşıya. Jeopolitik riskler de, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki arz kesintilerinin yarattığı korkular arasındaki hızlı petrol fiyatı artışları ekonomik ve finansal görünümü tehdit edebilir” deniyor. Bununla birlikte yükselen piyasalardaki politika yapıcıların aşırı ısınmayı ve kırılganlıklardaki birikimi sınırlama göreviyle karşı karşıya bulunduklarına dikkat çekiliyor. Bizim gibi yükselen piyasa ekonomilerinin, artan kısa vadeli sermaye sayesinde gelişmiş ülkelere kıyasla daha hızlı büyümeyi sürdürdüğü kaydedilen raporda, bu durumun kimi finansal piyasalar için baskı oluşturduğunun, daha yüksek kaldıraca, potansiyel varlık fiyatı kabarcıklarına ve enflasyonist baskılara katkıda bulunduğunun altı çiziliyor. Bu nedenle politika yapıcıların, “gelecekte büyümelerini sınırlayabilecek ve finansal istikrarlarına zarar verebilecek problemlerden sakınmak için, makro finansal risklerin birikimini sınırlandırmaya artan dikkat göstermek zorunda olacak”ları ifade ediliyor. PİYASALARIN DERİNLİĞİ
Bunun bazı durumlarda daha sıkı bir makroekonomik politika duruşunu ve gerektiğinde finansal istikrarı sağlayacak makro ihtiyati araçların kullanımını gerektireceği kaydedilen aynı bölümde “Yerel sermaye piyasalarını derinleştirip genişletme çabalarıyla, daha yüksek akışları absorbe etmek için finansal sektör kapasitesini artırmak da, buna yardımcı olacak” deniliyor.
İşte bu noktada Merkez Bankası’nın son dönemde uyguladığı politikaların, önümüzdeki dönemde mali piyasaların derin olması gereği ile çeliştiğini görüyoruz. Sıcak para çekilmeye başladığında, mali piyasaların derinliği bizi kurtaracak bir unsur olacakken, hükümet Merkez Bankası kanalıyla mali piyasaların derinliğini olumsuz etkileme yolunu tercih etti. Bir başka deyişle önümüzdeki dönemde kullanılacak kapasiteyi artırmak yerine azalttı.
İngiliz Financial Times (FT) gazetesinde yeralan, “Merkez Bankası’nın Politikası Türkiye’nin Bankalarını Riske Sokuyor” başlıklı haber de bu durumun dışarıda dikkatle izlendiğini ortaya koyuyor.
Özetle; her ne kadar ötelendiği görülse de, küresel ekonomide krizden çıkış önlemlerinin bizim gibi ülkeleri zorlayacağı açık. Yönetimlerin bu döneme şimdiden hazırlanmaları gerekiyor. Ancak bizde, 12 Haziran seçimlerinin de etkisiyle, o döneme hazırlık niteliği taşıyacak köklü önlemler yerine sadece karşılık kararıyla yetinildi. Bu tercihin, önümüzdeki zor döneme hazırlıklı girmenin tersine, kırılganlığı artıracak bir uygulama olduğu görülüyor.