Erdal Sağlam

Bugünkü kurlar Merkez’in faiz kararını etkileyecek

24 Nisan 2018
PİYASALARIN gözü yarın Merkez Bankası’nın alacağı faiz kararında olacak.

Bugün yaşanacak kur hareketlerinin alınacak kararda etkili olması bekleniyor. Dün resmi tatile rağmen 4.1 TL seviyesine yükselen dolar kuru, bugünkü kur hareketleri ve yarınki karar için bir sinyal niteliğindeydi.

Piyasalarda erken seçim kararına verilen olumlu tepkinin kaybolduğu, karar öncesindeki seviyelere geri dönüldüğü görülüyor. Beklendiği gibi piyasalar artık Para Politikası Kurulu’nun (PPK) yarın alacağı kararı beklemeye başladılar. Bu nedenle de karar öncesi tavırlarını ortaya koymaya başladılar diyebiliriz.

Merkez’in alacağı karar konusunda çeşitli görüşler var. Görüştüğüm bazı iktisatçılar, salı günü önemli bir piyasa tepkisi görülmediği takdirde, Merkez Bankası’nın faiz artış kararı almayabileceğini söylediler. Seçim nedeniyle, faiz artırımı kararının siyasi maliyetinin düşünüleceğini kaydeden aynı iktisatçılar, bunun yerine vadesi seçim sonuna gelmek üzere, döviz swapı, vadeli kur veya döviz deposu uygulamalarıyla döviz likiditesini  etkileyerek kurların tutulmaya çalışılabileceğini kaydettiler.

Aynı görüşteki bazı iktisatçılar da uygulayacağı yöntemlerle Merkez Bankası’nın bankaların döviz hesaplarını bozdurmaya teşvik edebileceğini, özetle kurların karar öncesi “alarm seviyesi”nin altında kalması halinde, faiz artırmayıp başka yöntemlerle kur artışını engelleme yoluna gidilebileceği görüşünü ileri sürdüler. İktisatçılar bu arada Merkez Bankası’nın telefonla faiz artıracağız mesajı verip, sözünü yerine getirmemesi nedeniyle oluşan bir itibar kaybı olduğunu, bunun da zaman içinde fiyatların içine gireceğini tahmin ediyorlar.

Kısacası; bugünkü kur ve faiz hareketleri, faiz kararındaki büyük etkisi nedeniyle ayrı bir dikkatle takip edilecek. Kurlarda “alarm seviyesi”nin ne olduğu konusunda ise örneğin 4.1 TL’lik dolar kurunun bu seviyenin altı olduğu, 4.2 TL üzerinin piyasaların tavrını daha net göstereceği belirtildi.

YARIM PUAN YETER Mİ?Piyasa oyuncuları arasında bugünkü kur seviyesinin faiz kararı için belirleyici olacağını düşünenler olduğu gibi, Yarın Merkez Bankası’nın mutlaka faiz arttıracağını söyleyenler de var. Bunlar seçimlere giderken kurlarda yüksek oranlı artışların, faize kıyasla siyasi açıdan daha riskli görüleceği düşüncesindeler.

Merkez Bankası’nın normal şartlarda ne kadarlık bir faiz arttırımı yapması gerektiği sorusuna gelince; görüştüğüm piyasa oyuncularının çoğunun bir arttırım yapılmasını, bunun da yarım puanlık bir artırım olmasını beklediklerini söyleyebilirim.

Buna karşılık kurların yarım puanlık bir arttırımla kurların biraz geri gelebileceğini belirten bazı bankacılar, ancak bunun etkisinin birkaç gün olacağını, daha sonra kurlarda yönün tekrar yukarı olacağını tahmin ediyorlar.

Yazının Devamını Oku

Seçimden sonra ekonomide değişen ne olabilir?

23 Nisan 2018
BAŞBAKAN Yardımcısı Mehmet Şimşek, ABD’den yaptığı açıklamalarla 2 ay sonrasına alınan seçimler sonrasında 2. ve 3. nesil reformlar yapılabileceğini, cari açık ve yüksek enflasyonda iyileşme yaşanacağını söylemiş.

Erken seçim kararının açıklanmasından sonra kurlarda ve faizlerde düşüşler oldu. Daha sonra biraz yükselse de, bu hareket piyasaların erken seçim kararını sevdiği anlamında yorumlandı. Gerçi bu düşüşte, piyasalara el altından verilen Merkez’in faiz artıracağı mesajının etkili olduğu da söyleniyor ama iş dünyasından gelen tepkiler genellikle seçim tarihinin benimsendiği yolundaydı.

Peki, seçimlerden sonra ekonomide ne değişir, niye bu karar benimsendi?

Bence iş dünyası ve piyasalar asıl olarak, bir süredir söylentilerin artması nedeniyle oluşan seçim belirsizliğinin giderilmiş olmasını daha çok sevdi. Bu belirsizliğin giderilmiş olması, yerel seçimlere kadar seçim havasının süreceği, bu arada ekonomideki mevcut kırılganlıkların giderilmesi adına bu tarihin fazla bir şey değiştirmeyeceği gerçeğini unutturdu gözüküyor.

Bu arada piyasaların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimleri kazanacağı varsayımıyla hareket ettiğini, başka bir adayın güçlenmesine dönük anket sonuçları ve seçimlerden çıkacak başka tabloyu dışladıklarını da gösteriyor.

Erdoğan seçimleri kazandığı takdirde mevcut ekonomik tabloda bir değişiklik olabilir mi, Türkiye ekonomisini kırılgan kılan risklere bakarak, neyin değişip değişmeyeceğini sorgulamak gerekiyor.

Kurların bu kadar yükselmesinin, makro dengelerdeki bozulmaların, yeniden reyting indirimlerinin başlamasının nedenlerini cari açık ve enflasyondaki yükseklik, dış finansman zorlukları, jeopolitik riskler, uluslararası ilişkilerdeki tablo ve Rusya-İran dışında, tüm dünyada bozulan algı olarak sayabiliriz.

Ekonomik olarak bakacak olursak; Türkiye’deki yönetimin büyüme sevdasının azalacağını buna bağlı cari açığın kalıcı biçimde düşüp, enflasyonun yeniden tek hane ve ardından yüzde 5’lere doğru geleceğini bekleyen var mı? Bakan Şimşek’in söylediği 2’inci ve 3’üncü nesil reformlar, tüm bağımsız kurumların Cumhurbaşkanına bağlanması için hazırlık yapan anlayışla, mümkün olabilir mi? Merkez Bankası’nın daha bağımsız hale gelip, gereken kararları gecikmeden verebileceğini, yönetimdeki ekonomi anlayışı ve faiz takıntısının seçimlerden sonra ortadan kalkacağını tahmin eden var mı?

Ya da Fed’in faiz artışından seçimden sonra vazgeçmesini mi bekliyoruz?

Yazının Devamını Oku

Tarih çok kısa olsa da 1 yıllık seçim ekonomisi bekleniyor

19 Nisan 2018
PİYASALAR seçimin çok erkene alınmasını olumlu karşıladı ama alınan kararla birlikte 2019 Mart’ındaki seçimler bitene kadar 1 yıllık seçim ekonomisi süreci yaşanacağını söyleyebiliriz.

Bugünden itibaren 24 Haziran 2018 tarihinde yapılması kararlaştırılan Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Genel seçimleri ile ardından 2019 Mart’ında yapılacak yerel seçimler için start verilmiş olacak. Bu da bugünden itibaren bir yıllık bir süreç anlamına geliyor.

Seçimin öne alınmasının asıl nedeninin ekonomik kaygı olduğunu, yani ekonominin gelecek yıl çok daha zor geçmesinin beklendiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla bu kaygı aynı zamanda mevcut ekonomik duruma ilişkin tedirginliği de yansıtıyor. Kısacası; iktidar partisi 1.5 yıl sonraki seçim yerine bu yıl yapılacak seçimde alacağı oy açısından daha avantajlı olacağını düşündüğü ve önceden bilse de bilmese de, erken seçimi asıl ekonomik kaygılarla kabul etmiş olduğu görünüyor.

Peki, ekonomi açısından hangisi daha iyi olurdu, bu karar ne getirecek?

Her şeyden önce bu konunun sürekli gündeme geldiği bu nedenle belirsizliğin biran önce giderilmesinin ekonomi açısından daha iyi olacağı söylenebilir.

Ancak gelinen noktada uygulanacak seçim ekonomisinin mevcut dengeleri daha ağırlaştıracağı da kesin. Yani enflasyon ve cari açık başta olmak üzere yaşanan kırılganlıklar bu yıl onarılıp, önümüzdeki yıl ekonomi açısından mali ve parasal bir alan yaratılmış olsaydı, bu belki ekonominin dengeleri açısından daha iyi olabilirdi. Hükümet, bu yıl kırılganlıkları onaracak kararlar alır daha sonra yani gelecek yıl yeniden gaza basmayı bekler miydi, o da ayrı tartışma konusu.

Artık, 2 ay sonrası için erken seçim kararı alındı ve 2019 Mart’ında yapılacak yerel seçimleri de göz önünde tutarak ekonomide yaşanabileceklere bakmak gerekiyor. Bunun için de daha önce seçim dönemlerinde yaşananlar da tabi ki kılavuz olacak.

Mali tedbirler açısından bakacak olursak; her şeyden önce bundan önceki neredeyse her seçim öncesinde “vergi affı” kararının çıkıp çıkmayacağına bakılacak. 

İÇ TALEP CANLANDIRILACAK

Yazının Devamını Oku

Merkez’in faiz artışına kesin gözüyle bakılıyor

17 Nisan 2018
PİYASALARDA ABD, İngiltere ve Suriye’nin ortak Suriye operasyonunun ardından sakin bir seyir izleniyor.

Bu operasyona Rusya ve İran’dan somut karşılık gelmeyeceği beklentisi, bu sükunette önemli rol oynuyor. Bununla birlikte artık Merkez Bankası’nın 25 Nisan toplantısında faiz artırımına gitmesine de kesin gözüyle bakılmaya başladığını gözlüyoruz.

Piyasalardaki sakin seyirde Merkez Bankası’nın yarım puanlık faiz artırımı yönündeki beklentinin çok kuvvetlenmesinin etkisi de büyük. Yine de bu toplantı tarihi yaklaşırken Merkez’in kararını kuvvetlendirmek için, kur ve faizlerde yukarı doğru bir hareketin görülebileceği de belirtilenler arasında.Dolayısıyla Merkez Bankası’ndan, örneğin yarım puanlık bir faiz artırımı geldiği takdirde, toplantıya kadar şişecek fiyatların geriye geleceği, ancak dolardaki 4.1 TL’lik yeni seviyenin faiz artışı sonrasında da korunabileceğini söyleyen piyasa oyuncuları var. Buna karşılık 4 TL seviyesine, hatta biraz daha altına inmesini bekleyenler de bulunuyor.

Merkez Bankası’nın faiz artırımı yapmaması halinde ise kurların yukarı gitmesi kaçınılmaz görülüyor. Piyasa oyuncuları Başbakan Binali Yıldırım’ın dün tekrar, “gereken kararları almaktan çekinmeyiz” açıklaması yaptığını, bunun piyasa tarafından “Artık Merkez’in faiz artışına onay verildiği” şeklinde algılandığını söylediler. O nedenle Merkez’in faiz artışına neredeyse kesin gözüyle bakılmaya başladığını söyleyebiliyoruz.

Piyasalardaki hava, mevcut koşullar altında yarım puanlık faiz artırımının piyasaların sakinleşmesine yeteceği yönünde. 25 Nisan’a kadar bölgede ve içeride önemli siyasi olaylar olması halinde, bu yarım puanlık “gereken artırım oranı”nın değişebileceğini belirtiyorlar. Bu nedenle de Türkiye’nin önümüzdeki günlerde ABD ve Rusya ile olan ilişkilerinin piyasa tarafından da yakından takip edileceği belirtiliyor.

AB’nin bugün açıklanacak, çok sert olması beklenen, ‘Türkiye İlerleme Raporu’nun piyasalar tarafından zaten satın alındığı, AB ile ilişkilerin de piyasa tarafından bir süredir gözardı edildiği bilinenler arasında. Buna karşılık ABD Kongresi’nden yaptırım ve ABD Hazinesi’nden bankalara gelecek cezalara ilişkin haberler çok yakından takip edilecek. Bu çerçevede dün mahkemesi başlayan Rahip Brunson hakkında verilecek karar önemli olacak.

DIŞARIDAN FAİZ UYARILARI

Merkez Bankası’nın 25 Nisan’daki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında faiz artıracağı konusunda, hem iç hem de dış piyasalarda büyük beklenti oluşturuldu. Bu kapsamda dışarıdan gelen uyarıların da arttığını gözlüyoruz. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, TL’nin tarihin en düşük seviyelerine gerilemesini “kredi notu açısından negatif” olarak değerlendirdi.

Moody’s’e göre Merkez Bankası’nın faiz artırmaması durumunda TL’nin değer kaybı yeniden öne çıkabilir. Moody’s’in değerlendirme notunda,

Yazının Devamını Oku

Tepki gelmezse Suriye’nin piyasaya etkisi sınırlı kalır

16 Nisan 2018
HAFTA sonundaki Suriye operasyonu ardından bugün açılacak piyasaların seyri merak ediliyor.

Piyasa oyuncuları ABD, Fransa ve İngiltere’nin yaptığı operasyona karşı taraftan somut tepki gelmediği takdirde, piyasalardaki etkinin sınırlı kalmasını bekliyor.

Suriye’ye yapılan operasyonun ardından ABD’den gelen “operasyon başarıyla tamamlandı” açıklaması, Suriye, Rusya veya İran’dan bir karşılık gelmediği takdirde, olayın kapatılacağı beklentisi yarattı. Orta ve uzun dönemde bu operasyonun etkilerinin yaşanması kaçınılmaz ama piyasalar kısa dönemde verilecek karşılığa bakıyor. O nedenle de küresel piyasalarda bugün gelebilecek ani karşılıklara bakılacak.

Karşı tarafın operasyonu kınayıp henüz somut bir harekete girmemiş olması bugün piyasaların sakin başlayacağı beklentisi yarattı. Bu nedenle de sabah saatlerinde piyasalarda ani hareketler beklenmiyor. Böylesine dönemlerde güvenli liman fonksiyonu artan altın fiyatlarının biraz daha yükselebileceği, kurların ise fazla etkilenmeyeceği konuşuluyor.

İç piyasaların da küresel piyasalardaki bu beklentiye paralel güne başlaması bekleniyor. Ancak gün içinde gelecek haberlerin piyasalar tarafından dikkatle takip edilip, karşılık verilip verilmeyeceğine bakılacağı da ortada. Yani tedirgin ama sakin bir seyirle haftaya başlanması bekleniyor.

Rusya, Suriye ve İran tarafının yapacağı değerlendirmeler ve verebilecekleri karşılıklar ise Türkiye’yi çok daha fazla etkileyecek gibi gözüküyor. Çünkü Türkiye’nin hem coğrafi yakınlık hem de son dönemde İran ve Rusya ile girdiği işbirliği nedeniyle, Türkiye tepkilere çok daha hassas durumda. Operasyonun Türkiye yönetimi tarafından memnuniyetle karşılanması, piyasalarda Suriye’deki işbirliğinin sona erip ermeyeceği, sona ererse nelerin olabileceği sorularına neden oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm taraflarla diyalog içinde gözükmesi şimdilik piyasaları rahatlatan önemli unsur. Ancak öte yandan da bu dengenin ilelebet sürdürülmesinin mümkün olamayacağı, çatışmanın alevlenmesi halinde Türkiye’nin tarafını daha netleştirmesi gerekeceği konuşuluyor. İşte o aşamada da Türkiye’nin hem siyasi hem de ekonomik olarak etkilenme ihtimali epeyce büyüyecek.

FAİZ TARTIŞMALARINA DÖNERİZ

Türkiye’nin ABD ve Batı ile ilişkilerindeki çatışma havası, ekonomiyi  olumsuz etkiliyordu. Son dönemde görülen Batı’yla yumuşama adımlarının operasyona verilen tepki ile daha da iyileşmesi beklenebilir. Bu genel olarak Türkiye’deki piyasalar tarafından olumlu karşılanacaktır. Bunun sonucunda ABD’deki davalardan gelecek cezaların azalması halinde olumlu etki daha da büyür.

Ancak buna karşılık Rusya’dan gelebilecek tepkiler de yine ekonomiyi yakından ilgilendiriyor. Özellikle turizmdeki olumlu seyrin, bu operasyonun ardından gelebilecek tepkilerle kırılgan hale gelebileceğinin altı çiziliyor.

Yazının Devamını Oku

TL’deki atak ve Merkez’in saydığı kırılganlıklar

12 Nisan 2018
Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya önceki gün TBMM’de milletvekillerine bir sunum yaptı ve mevcut ekonomik tabloyu özetledi.

Başkan Çetinkaya’nın ekonomide giderek büyüyen sorunlara koyduğu teşhisin gerçekçi olduğu konusunda herkes hemfikir. Ancak sorun zaten teşhisten değil gerekli tedavinin yapılabileceği konusundaki güvensizlikten kaynaklanıyor

Çetinkaya’nın bu sunumu yaptığı saatlerde dolar ve Euro TL karşısında yeni sınırlarını deniyor, Hazine rekor faizlerle borçlanmak zorunda kalıyordu. Belki de bu nedenle Başkan Çetinkaya milletvekillerine “dövizde atak olduğunu” söylemiş ve takip ettiklerini belirtmiş. Bunun ardından dün kurlar yeniden rekorlar kırdı. Başkanın bu sözlerini sanki kasıtlı TL’ye karşı bir spekülasyon varmış imasıyla söylemediğini umarız. Çünkü atak var tabi ama sadece TL’ye değil, küresel bir atak. Böyle bir atak olunca, Başkanın teşhisleri doğru yani ekonomi kırılgan hale getirildiği için TL daha da olumsuz etkileniyor.  

Sunumunda Çetinkaya yüksek enflasyonun fiyatlama davranışları üzerinde risk oluşturduğunu, enflasyonda yüksek seyrin devam ettiğini anlatmış. Enflasyondaki artışta döviz kuru ve ithalat fiyatlarının belirleyici olduğunun da altını çizmiş.

Özetle; Merkez Bankası enflasyonun yüksek seyrettiğini, beklentileri değiştiremediğini kabul ediyor. Bu kötü gidişte kurlardaki artışın ve hem kurun etkilediği hem küresel canlılık nedeniyle artan ithalatın belirleyici olduğu görüşünde.

Enflasyonun kademeli olarak hedeflere yakınsayacağını kaydeden Başkan Çetinkaya Merkez Bankası’nın enflasyonda sürekli düşüş hedefleyeceğini de belirtmiş. İşte sorun da burada; Çetinkaya hemen ardından “Para politikası fiyat istikrarı çerçevesinde şekillenmektedir” diyor ama uygulama öyle değil. Eğer uygulama öyle olsaydı zaten enflasyon bu noktaya gelmezdi. Yani teşhis doğru ama Merkez Bankası’nın söylediği “enflasyonda sürekli düşüş hedefleyeceği”
konusu şüpheli.

TEŞHİS DOĞRU TEDAVİ BELLİ

Çünkü enflasyonda gerçekten düşüş hedeflense çift haneye ulaşmaz, tek haneye ineceği umutları her geçen gün kaybolmazdı. Yani geçmiş uygulama Merkez’i doğrulamıyor.

Yazının Devamını Oku

Philips tıbbi cihazda yerli üretime talip

9 Nisan 2018
PHILIPS şirketi hükümetin cari açığı azaltmak için planladığı tıbbi cihazların yerli üretimi ve geliştirilmesine talip.

Philips Global CEO’su Frans Van Houten geçen cuma günü bu konuda açılacak ihale ve genelde sağlık stratejisini görüşmek için, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi.

Van Houten ile bu görüşme öncesi Ankara’da sohbet imkanı bulduk. Hem şirketin sağlık teknolojileri ağırlıklı dönüşüm sürecini hem de Türkiye’ye bakışlarını anlattı. Son olarak TV üretiminden de çıkan, aydınlatma birimini bünyeden ayıran dünya devi Philips, artık sağlık teknolojilerine ağırlık veren bir şirket haline gelmiş. Van Houten değişen ihtiyaçlara göre yeniden planlama yapıp cesur bir adımı attıklarını, her açıdan olduğu gibi karlılık açısından da bunun faydalarını görmeye başladıklarını belirterek, “127 yıllık bir şirketin yeniden gençleşme süreci yaşadığını” söyledi. 

Sağlık sektörünü bütüncül bir yaklaşım içinde ele aldıklarını, stratejilerini “sağlık döngüsü” dedikleri 3 ayak üzerine kurduklarını belirten Van Houten bunları, “önce insanların sağlıklı tutulması, hastalıkların tanısının koyulması ve tedavisi” olarak özetliyor. Teknoloji yardımıyla insan yaşamını iyileştirmeye çalıştıklarını, bunun evde başladığını bu kapsamda sağlıklı beslenme, hijyen gibi alanlara girdiklerini, tanı ve tedavi alanından sonra hastaların evde bakımı, doktorlarıyla sürekli iletişim içinde olmaları gibi ihtiyaçları için teknoloji geliştirdiklerini söyledi. Özetle dijital teknoloji ile sağlık alanında iyileştirme yapmaya odaklandıklarının altını çizdi.

Sorumuz üzerine bunu yaparken hem kendi Ar-Ge çalışmalarına, hem startup yatırımlarına, hem üniversite ve sağlık merkezleri ile ilişkilere girdiklerini, hem de çok sayıda ortaklık sayesinde bu sektördeki ihtiyaçların saptanıp teknoloji gelişimine ağırlık verdiklerini söyledi. 18 milyar Euro’luk cirolarının yüzde 9.5’ine denk gelen 1.75 milyar Euro’yu Ar-Ge çalışmalarına ayırıyorlarmış. Türkiye’de girişimleri sonuç verirse startup ve ortaklıklar gibi konularda da  yatırım yapabilecekler. Örneğin; yatırımlarını güçlendirmek için son 18 ayda 14 şirketi satın alma yoluyla bünyelerine katmışlar.

BÖLGENİN ÜRETİM MERKEZİ

88 yıldır bu ülkede varolan Philips’in yeni stratejisi ile Türkiye’de uygulanan sağlık politikası tam olarak uyuşmuş. İhaleleri yapılan Mersin ve Adana şehir hastahanelerinde kazandıkları görüntülüme, operasyon ve yoğun bakım üniteleri ihaleleri ile önemli bir ilişki zaten kurulmuş. CEO Van Houten, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetin sağlık stratejisi ile kendi stratejilerinin örtüştüğünü, ilişkiyi yakında açılacak tıbbi cihazların Türkiye’de üretimi ve geliştirilmesi ihalesiyle ileriye götürmek istediklerini söylüyor. Deneyimlerini aktarmak ve sağlık stratejisini konuşmak için, ilk defa birlikte olacağı Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesine büyük önem veriyordu.

Türkiye’de kişisel ürünlerde zaten üretimleri bulunduğunu, global olarak Türkiye’den ihraç yaptıklarını anlatan Van Houten, tıbbi cihaz üretiminde de “Türkiye’nin bir bölgesel üretim merkezi olabileceğini” söyledi. Mersin ve Adana’da başarılı sınav verdiklerini, Ortadoğu ve Türkiye Bölge sorumlusu Özlem Düzen Fincancı’nın bu başarıda büyük katkısı bulunduğunu belirten Van Houten, Türkiye’ye yıllardır bağlılıklarının yüksek olduğunu, 80 milyonluk genç nüfusa sahip, büyüyen bir ülke ve ekonomi olarak büyük önem verdiklerini söyledi.

Türkiye’de iki basamaklı büyümeye geçtiklerini, bunu daha da artırmak için çalışacaklarını belirten Van Houten, hem profesyonel sağlık sektörü hem kişisel bakım ürünlerinde daha ağırlıklı varolmak istediklerini belirtti.

Yazının Devamını Oku

Faiz ve kur tartışmasında yeni boyuta geldiysek

5 Nisan 2018
YILLARDIR faizler ve kurlarla ilgili tartışmalar olur ama her şey piyasaya uygun yürümeye devam eder.

Piyasa oyuncuları da bu nedenle zaman zaman çıkan bu tartışmalara fazla kulak asmazlar. Son günlerde gördüğümüz faiz tartışmasından ise işin biraz değiştiğini, yeni bir boyuta çıktığımızın işaretlerini alıyoruz.

Piyasalar, boyutu biraz değişse de, bu tartışmalardan eski örneklere bakarak fazla telaşlanmayacaktır. Resmi yetkililerle yaptıkları baş başa görüşmelerde “piyasa dostu” tavır gören yabancı oyuncuların, güvenme eğilimi devam ediyor. Öyle ya; resmi yetkililerle konuşunca sakinleştiklerine göre, demek ki güveniyorlar.

Geçmiş deneyimlere bakarak, “gerekenin yapılacağı”na hâlâ inandıklarını söyleyebiliriz. Zaman zaman politikacılardan gelen demeçlerden tedirgin olsalar da, gerçekleşmenin farklı olacağını düşünmeye devam ediyorlar. “Halka başka yabancıya başka” noktası halk için iyi olmasa da, yabancıları ilgilendirmiyor.

Yabancıların yerli partnerleri de kendilerine geçmişten örnekler vererek, “Siz bakmayın bunların söylediklerine, gerekirse faiz artırımını yaparlar” deyince, tedirginlikleri azalıyor. Yıllardır, “Hâlâ Türkiye pazarı kârlı, bu faizi veren kimse yok” diye bakıp kısa vadeli yatırım yapan fonlar, tedirginlikleri büyümediği takdirde devam ediyorlar. Çünkü onlar da ortaklarına verecekleri kârı maksimize etmeye çalışıyor, ona göre aldıkları primi yükseltiyorlar.

Bu akışın durması için ilk neden sermayenin faiz artışlarıyla kendi ülkelerine dönmeleri, yani bizim gibi ülkelerden çıkmalarıdır. Bunun ipuçlarını görüyoruz ama beklendiği kadar hızlı olmuyor. Yavaş da olsa çekilme başlayınca paranın ilk çekildiği ülkeler ise olumsuz ayrışıyor. Türkiye’nin bu gruba girdiği zaten belli.

İkinci çekilme nedeni ise para yatırılan ülkenin ekonomisinin bozulabileceği endişesi. Genelde bir geri çekilme olmasa dahi, ekonomisi bozulacak beklentisi artan ülkeden çekiş başlayabilir. Bu olayı da zaman zaman yaşıyoruz. Çünkü özellikle enflasyon ve cari açık ciddi bozulma parametreleri olarak görülüyor.

BOZULAN DENGE İÇİN YAPILACAKLAR BELLİ

İşte yabancı yatırımcılar, makro dengenin bozulmaya başladığını görünce, o ülke yönetiminin bozulan dengeleri onaracak tedbirleri alıp almadığına bakıyorlar. Bunlar mali tedbirler olabildiği gibi parasal tedbirler de olabiliyor.

Yazının Devamını Oku