Erdal Sağlam

TUSAF un ihracatının artması için rejim değişikliği istiyor

29 Nisan 2019
Son yıllarda un ihracatında dünya liderliğini koruyan un sanayicileri, ihracatın daha da artırılması için mevzuat değişikliği istiyor. Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF)’ın Antalya’da düzenlediği “15. Uluslararası Kongre ve Sergisi”nde ihracat rejiminde değişiklik talep etiler.

TUSAF Başkanı Eren Günhan Ulusoy, 68 ilde faaliyet gösteren 535 aktif un sanayicisinin 35 milyar TL’lik gayrisafı hasıla ürettiğini belirtirken, 2018 yılında 3.4 milyon ton un ihracatıyla 1 milyar 100 milyon dolar gelir sağlandığını, böylece 6 yıldır Türkiye’nin dünyanın un ihracat şampiyonu olduğunu söyledi.

Başkan Ulusoy, hem açılış konuşmasında hem basın mensuplarıyla yaptığı sohbet toplantılarında, bu yıl buğday rekoltesinin iyi beklendiğinin altını çizerek, bu nedenle un ihracatına getirilen yerli buğdaydan elde edilen unun ihraç edilemeyeceği yönündeki kısıtın artık kaldırılması gerektiğini söyledi.

TUSAF’in iki gün süren, çeşitli panellerin yer aldığı etkinliğinin bu yılki konusu “Global Ticaret Buğday ve Lisanslı Depoculuk” idi. Kongreye yabancı uzman ve iş insanlarının yoğun bulunduğu yaklaşık bin kişilik bir katılım oldu.

2018’de ihracatın yarısını gerçekleştirdikleri Irak pazarındaki en önemli rekabet avantajını, Güneydoğu Anadolu bölgesinde üretilen buğdayın arz fazlasının mamul un haline getirilerek Irak’a satılmasının oluşturduğunu kaydeden Başkan Ulusoy, ihracat rejiminde yaşanan değişim ile bu avantajın ortadan kalktığını belirtirken, yeni sezonda bu kararın düzeltilmesini beklediklerini ifade etti.

TUSAF Başkanı Ulusoy, haklı olarak sürekli tekrarladığı “buğday ekim alanlarının daralması tehlikesi” ne yine dikkat çekti. Türkiye’de 2000 yılında 9.4 milyon hektar olan buğday ekim alanının yüzde 23 azalarak 2018 yılında 7.3 milyon hektara gerilediği kaydeden Ulusoy, 2019’da bu alanın yüzde 5 daha azalması beklediklerini söyledi. Yine de, bu yıl yağışların iyi gitmesi sayesinde geçen yılki 20 milyon tonluk bir buğday rekoltesi beklediklerini kaydeden TUSAF Başkanı, “Hububat barajı” olarak tabir edilen lisanslı depoculukta sistemin giderek daha işler hale geldiğini, ürün senedi işlem hacminin, 2018 yılında 2.7 milyar TL’ye yükseldiğini belirtti.

AVRASYA BAŞKANI

Gündeme gelen ekmek zamlarıyla ilgili soruları da yanıtlayan Başkan Ulusoy, ekmeğin maliyetinde yüzde 30 payı olan un sektörünün gerekli olan fedakarlığı fazlasıyla yaptığını belirtirken, “Kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan algının aksine unda yaşanan enflasyon, TÜİK verilerine göre TÜFE değerlerinin çok altındadır. 2016 Ocak-2019 Şubat arası TÜFE artışı yüzde 49 iken, unda gerçekleşen artış sadece yüzde 22’dir. Aynı dönemde ekmekte yaşanan fiyat artışı ise TÜİK verilerine göre yüzde 38’dir” dedi.

TUSAF’ın uluslararası ilişkiler alanındaki önemli başarısı da Kongre katılımlarıyla somut biçimde görüldü. Geçtiğimiz ay itibariyle Türkiye’nin, dünya buğday üretiminin yüzde 30’unu ve 12 milyon ton dünya un ihracatının yüzde 55’ini gerçekleştiren 32 ülkeden oluşan Avrasya bölgesini yönetmeye başladığını kaydeden Başkan Ulusoy, IAOM (Uluslararası Operasyonel Değirmenciler Birliği) Avrasya Çalıştayı’nın ilkini Kongre öncesinde, 23-25 Nisan tarihlerinde gerçekleştirdiklerini hatırlattı. Türkiye’nin artık IAOM Avrasya Yönetim Konsey Başkanı olduğunu kaydeden Ulusoy, buğday, un ve teknolojileri konusunda böylesine önemli bir bölgede, eğitim faaliyetlerinin ve sektörel birlikteliklerin yoğunlaşmasını beklediklerini, IAOM-Avrasya markasıyla konferans, eğitim faaliyetleri ve sergiler gerçekleştireceklerini kaydetti.

Yazının Devamını Oku

Faiz indirim beklentisi yine ötelendi

23 Nisan 2019
Seçim öncesinde oluşan “Merkez Bankası’nın faiz indirim beklentisi”nin giderek ötelendiği görülüyor. Daha önce “Seçim öncesi acaba olur mu?” diye bakılan faiz indirimi beklentisi, önce nisan, sonra haziran ayındaki toplantılara ötelenmişti. Şimdi de “en erken temmuzda olabilir” denilmeye başlandı.

Dolayısıyla bu hafta toplanacak olan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısından faiz indirimi bekleyen piyasa oyuncusunun hemen hemen hiç kalmadığı söylenebilir. Bırakın bu haftaki toplantıda faiz indirimini, “Faiz indirimi için sinyal verilmesi” de beklenmiyor. Merkez Bankası’nın aynı faiz oranlarıyla en azından 3 ay daha devam edeceği belirtiliyor.

Bu arada TL’nin değer kaybının dün yeni haftaya başlandığında devam ettiği görüldü. Seçim sonrası mazbata tartışması nedeniyle yükselen kurlar, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun göreve başlamasıyla biraz gevşemişti. 5.71 TL’ye kadar düşen dolar kurunun döviz rezervleriyle ilgili haberler nedeniyle geçen hafta yeniden 5.85 TL’lere kadar çıktığı görüldü. Dün sabah saatlerinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırının da etkisiyle kurların 5.85i TL’yi aştığı görülürken, daha sonra küçük bir gevşeme yaşandı.

Dolardaki artış için küresel piyasalarda, Sri Lanka’da hafta sonunda yaşanan katliamların Asya ülkeleri paralarında yarattığı değer kaybı ve dünya petrol fiyatlarındaki yüksek oranlı artışların da rol oynadığı belirtiliyor.

ÇABA GEREKİYOR

Dün bu satırlar yazılırken Yüksek Seçim Kurulu (YSK) İstanbul seçimleriyle ilgili iptal taleplerini gündeme almış, görüşmelere başlamayı kararlaştırmıştı. YSK’dan çıkacak kararın piyasalar üzerinde, özellikle kurlar açısından önemli rol oynayacak..

Artık karar aşamasına yaklaşılan ABD ile süren S-400 sorunuyla ilgili atılacak adımlar önümüzdeki günlerde piyasada önemli etki yaratacak. ABD’yi tatmin edecek bir karar alınması halinde bu TL’nin değer kazanmasına yol açabilir.

Ancak IMF- Dünya Bankası toplantıları için gittikleri ABD’den yeniden gelen bankacılarla konuştuğumda, S-400 füzeleriyle ilgili sorun çözülse bile sorunların tümüyle hallolacağı anlamını çıkarmamak gerektiğini söylediler. İzlenimlerini aktaran bankacılar, yeni açıklanan ekonomik programın yabancı yatırımcıları tam olarak ikna etmediğini gözlediklerini belirtirlerken, oluşan olumsuz algının düzeltilmesi için büyük çaba sarf edilmesi gerektiğini kaydettiler. S-400‘lerle ilgili bir çözüm formülü bulunsa bile, yeniden güven oluşturmak için sorunlardan sadece birinin ortadan kalkmış olacağını belirttiler.

NE ZAMAN OLABİLİR?

Yazının Devamını Oku

Huawei, 5G dahil ayrımcı olmayan politikalar istiyor

22 Nisan 2019
BİLGİ ve iletişim teknolojileri altyapısı ve akıllı cihazların lider üreticilerinden biri olan Huawei, çalıştığı ülkelerde “ayrımcı olmayan politikalar” istiyor. 5G ve siber güvenlik alanları başta olmak üzere, ayrımcı olmayan politikalar uygulandığı takdirde teknolojik yarışta öne çıkacakları konusunda iddialılar. Huawei’nin, Çin’de her yıl gerçekleştirdiği Global Analist Zirvesi’nin 16’ncısı, 16 Nisan’da Shenzhen’de gerçekleşti. “Tamamen Bağlantılı, Akıllı Bir Dünya İnşa Etmek” ana cümlesine sahip Huawei Analist Zirvesi 2019 (HAS), dünyadan 680’den fazla endüstri ve finansal analiz uzmanı, fikir liderleri, telekomünikasyon, internet ve finans sektörünün temsilcilerinin katılımını sağladı. Sürekli inovasyonla tamamen bağlantılı ve akıllı bir dünyanın inşasını temel alan Zirveye, davetli olarak katılan gazeteciler arasındaydık.

Huawei CEO’su Ken Hu, organizasyonu açış konuşmasında, “Akıllı dünya çağının artık resmen başladığını, bilgi ve iletişim teknolojileri endüstrisinin şimdiye dek görülmemiş gelişme fırsatlarıyla karşı karşıya olduğunu, 5G’nin yaşamımıza beklenenden çok daha fazla yenilik getireceğini” söyledi. Huawei’nin tahminlerine göre, 2025 yılında dünyada 2.8 milyar 5G kullanıcısı olacağını kaydeden Ken Hu, çok sayıdaki kullanıcıyı desteklemek için basit, güçlü ve akıllı ağlar geliştirmeyi, müşterileri için de sürekli yeni değerler yaratmayı amaçladıklarını kaydetti. Pazarın önemli aktörlerinden biri olarak bulut rekabetinin bir anlamda yapay zeka rekabeti olduğunu düşündüklerini kaydeden Ken Hu, tüketicilere tüm senaryolarda akıllı ve kesintisiz bir dijital deneyim yaşatmak için önemli adımlar attıklarının altını çizdi.

Zirve nedeniyle 3 gün boyunca Shenzen’deki Huawei Merkezini, üretim ve Ar-Ge tesislerini gezme fırsatımız oldu. Avrupa ülkelerinin önemli tarihi binalarının birebir örneklerinin yer aldığı, çok geniş bir arazi üzerinde kurulan birimler arasında ulaşımın trenle sağlandığı, yeni oluşturulan Huawei yerleşkesini gezdik. İlk kez basına açılan telefon üretim merkezini görme imkanı bulduk.

Huawei’nin idari yapısında önemli kararlar 7 kişilik İcra kurulu’nda alınırken, yürütme sorumluluğu seçilen 3 CEO arasında, altışar aylık dönüşümlü olarak yerine getiriliyor.

TÜRKİYE VE ARIKAN’IN ÖNEMİ

Dönüşümlü CEO’lerden Guo Ping, Polonya, Avusturya ve Türkiye’den gelen gazetecilerle özel bir sohbet toplantısı düzenleyerek, sorularını yanıtladı. Bir soru üzerine siber güvenlik merkezini geçen ay Brüksel’de açtıklarını, bir bütün olarak AB ve Avrupa ülkeleri için güvenli ve şeffaf bir mekanizma inşa etmeyi umduklarını kaydeden Guo Ping, Almanya ve AB’nin ayrımcı olmayan politikasını hem ülke hem de şirketlere yönelik olarak takdir ettiklerini kaydeden Guo Ping, “Başkan Trump, ABD şirketlerinin 5G’de liderlik etmesi gerektiğini söyledi. Neden Çinli veya Avusturyalı şirketler ön plana çıkamıyor? ABD şirketleri neden tek lider olmalı? Liderler ABD’den değilse, ABD hükümeti bir şekilde hata bulacaktır. Ancak oyun artık bu şekilde oynanmayacaktır” dedi.

Huawei iddialı oldukları 5G ve yapay zeka konularında Türkiye’yi  önemli bir potansiyel ülke olarak görüyor. Çin dışındaki ikinci büyük Ar-Ge merkezinin Türkiye’de olmasını da verdikleri öneme örnek olarak gösteriyorlar. “Çin’in Avrupa’daki yatırımları hakkında çok fazla tartışma olduğu, Çinli firmaların Avrupa’da kritik altyapıya sahip olmalarından korkulduğu” şeklindeki soruyu yanıtlayan Guo Ping, “Huawei’de, sayısallaştırma ve istihbarat çağında, tüm ülkelerin yalnızca kendilerine güvenmekten kaçınmaları gerektiğine inanıyoruz. Bunun yerine, başkalarının güçlü yanlarından yararlanabilmeleri ve ürünlerini ve çözümlerini daha rekabetçi hale getirebilmeleri için kapsamlı bir küresel iş birliğini sürdürmeleri gerekiyor” dedi.

Aynı soruya yanıt verirken, Ankara’da Bilkent Üniversitesi’nde Profesör Dr. Erdal Arıkan’ın 5G hakkında yazdığı bildiriyi örnek veren Guo Ping, “Huawei bu makalenin değerini anladı, Profesör Arıkan ile çalışmaya başladı ve araştırma sonuçlarını da iletişim teknolojisi özelindeki ürünlerinde uygulamaya başladı. Daha sonra bunu bir 5G standardına dönüştürdük. Bunun Bilkent Üniversitesi, profesörün kendisi ve Türkiye’nin itibarı için faydalı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca 5G’nin dünyadaki ilerlemesine de büyük katkı sağladı. Bu tür ortaklıklar birbirlerini güçlendirir ve tüm taraflara yarar sağlar” şeklinde konuştu.

Arıkan’

Yazının Devamını Oku

Beklentileri olumluya çevirmek

15 Nisan 2019
WASHINGTON’daki IMF-Dünya Bankası görüşmelerinden yansıyan tabloya göre dünya ekonomisinde sıkıntılı bir süreç bizi bekliyor.

Türkiye ekonomisi ile ilgili ise açıklanan son ekonomik programa rağmen beklentilerin olumluya çevrilemediği görülüyor. IMF tahminlerinde bu yıl Türkiye ekonomisinin yüzde 2.5 civarında gerileyeceği tahmini yer alırken, 2020 yılında yüzde 2 civarında bir büyüme bekleniyor. Özetle; 2 yıl boyunca duran bir ekonomi, buna karşılık enflasyonun yüzde 15’in altına inemeyeceği bir beklenti tablosu gözüküyor. Bu gelişmelere bağlı olarak da kişi başına düşen milli gelirin azalacağı, işsizliğin artacağı bir dönem ile karşı karşıya kalacağımız tahmin ediliyor.

IMF’in Avrupa Departmanı Direktörü Paul Thomsen geçen hafta toplantılar öncesi yaptığı değerlendirmede, “Türkiye için sıkı para politikasının ve enflasyon beklentilerini yeniden kontrol altına almanın kritik önemde olduğunu” belirtti. Kısacası; tüm dünya için resesyon olmasa bile büyümede sıkıntılı bir dönem beklenirken, Türkiye’nin bu olumsuzluklardan daha fazla zarar göreceği tahmin ediliyor.

Türkiye’nin büyümek için yabancı sermayeye ihtiyaç duyduğu açık. Bu nedenle de küresel aktörlerin Türkiye ekonomisine nasıl baktığı, yatırımcıların sözüne güvendiği uluslararası kuruluşların Türkiye tahminleri önemli rol oynayacak. İşte bu havayı değiştirmek, yabancı yatırımcıların beklentilerini olumluya çevirmek için, bu toplantılara gidilmeden önce Türkiye için ekonomik tedbirler paketi açıklandı. Ancak paketle, hem içeride hem de yurt dışında, içine girilen darboğazı aşmak için gerekli önlemlerin yer aldığı algısının yeterince yaratılamadığı açık. Zaten haftanın son günlerinde kurlarda yaşanan hareket de, beklentileri değiştirmek adına beklenildiği kadar yol alınamadığını gösteriyordu.

Aslında, daha önce de tekrarladığımız gibi, seçim sonrası siyasi tablonun hala netleşmemiş olması, içi dolu bir paket açıklansa bile bu etkinin yaratılmasının zor olacağını gösteriyordu. Paketin içeriğinin yeterli olduğunu kimse söyleyemiyor ama mevcut siyasi ortam da pek uygun bir zemin oluşturmuyordu. “İstanbul seçimlerine ilişkin tablo netleştirilmiş olsaydı, paket açıklandıktan sonra kurlar bu kadar artmazdı” diyen çok sayıda analist var. Bunun gibi ABD ile S-400 füzeleri ile ilgi tartışma alevlenmemiş, yaptırım sözleri bu kadar ayyuka çıkmamış olsaydı da, son haftada TL bu kadar değer kaybetmezdi deniliyor.

ÇIPA İHTİYACI

Özetle; iç ve dış siyasi gelişmelerin ekonomiyi derinden etkilediği bir dönemi yaşıyoruz ve bu dönem daha sürecek gibi gözüküyor. Siyasi alanda sorunlar çözülmeden, belli ki ekonomik beklentileri olumluya çevirmek kolay olmayacak. Bu saptama, siyasi iklim normalleşse ekonomiyle ilgili adım ihtiyacı ortadan kalkar, mevcut tedbirler yetecek anlamına gelmiyor. Siyasi iklimin normalleşmesiyle birlikte ekonomideki beklentileri olumluya çevirmek için, küresel sıkıntıları da göz önünde tutarak, mevcutlara kıyasla daha radikal adımların atılması gerekecek.

Türkiye’yi yönetenlerin beklentileri olumluya çevirebilmeleri için, konuştuğumuz AKP’li bazı eski bakanların da katıldığı gibi; AB ve ABD ile sorunların biran önce çözümüne odaklanılması, enflasyon gibi mevcut ekonomik sorunlara daha radikal önlemler alınırken, siyasi ve ekonomik yeni yapısal tedbirleri gündemlerine almaları gerekecek. Güvenilir çıpalar oluşturmak gerekiyor; bunun için AB hedefine yeniden sarılma, bu kapsamda siyasi, ekonomik ve kurumsal uyum programlarına dönülmesi artık masaya yatırılmalı.

Yazının Devamını Oku

Tedbirler finans ağırlıklı

11 Nisan 2019
Ekonomik reform paketi açıklamasının “acil ekonomik tedbirler” paketine dönüştüğünü söyleyebiliriz. Zaten Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da açıkladığı metnin başlığını “Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları 2019” başlığını koydu. Bakan Albayrak, “Bu yeni paketle ekonominin karşılaştığı temel sorunlara çözüm sağlayacağını düşündüğümüz adımların ilk aşamasını ele aldık” diyerek 4.5 yıllık seçimsiz dönemde reformların devam edeceğini söyledi.

Bakanın da söylediği gibi; açıklanan tedbirlerin daha çok finans kesimi ağırlıklı olduğunu gördük. Bunun dışında örneğin enflasyonla mücadele için mayıs ayında Tarım Bakanlığı’nın açıklayacağı, gıda fiyatlarının düşürülmesi için hazırlanan plana değinmekle yetindi. Vergi reformuyla ilgili olarak da bazı temel amaçları sayıp, Ağustos ayında reformun tamamlanıp açıklanacağını söyledi. Bu arada ekonomiyle ilgili olarak hukuk reformundan da söz etti.

Finans kesimiyle ilgili yapılacakların başında bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi ve bazı sektörlerdeki kredi tıkanmasını aşacak formüller üzerinde durulduğunu söyleyebiliriz. Özel bankalar için 2018 kârlarının dağıtılmayıp sermayeye eklenmesi uygulamasının devam edeceğini belirten Bakan Albayrak, kamu bankalarına ise toplam 28 milyar TL’lik hazine tahvili verileceğini söyledi. Kamu bankalarının daha önce dışarıdan sermaye benzeri tahvil ihracıyla kaynak aradıklarını biliyoruz ama bu açıklamadan anlıyoruz ki; böyle bir formül hayata geçirilemediği için Hazine’nin tahvil ile sermaye güçlendirmesi yapması kararlaştırılmış. Bu formülün, düşük olmasıyla övündüğümüz, kamu borç stokunu artırması kaçınılmaz. Kamu bankaları belli ki, 2001’de olduğu gibi, bu tahvilleri alıp şuanda karşılıklar için kullandıkları piyasada kullanabilecekleri tahvillerin yerine bunları koyacak, böylece likidite açısından rahatlayıp, kredi mekanizmalarını güçlendirecekler. Bunun yeterli olup olmayacağını ileride göreceğiz ama belli ki tüm bankalar için belirli bir kamu kaynağı koyularak yeniden sermayelendirme yapma formülü yerine sadece kamu bankalarının zayıflayan sermaye yapılarının güçlendirilmesi yolu seçilmiş.

ENERJİ VE İNŞAAT FONLARI

Özel sektör bankaları için böyle bir radikal sermayelendirme yoluna gidilmezken, sadece iki sektör için, bankalardaki batık kredilerin bilançolardan temizlenip, bu yolla rasyolarını düzeltip, likidite imkanlarının artırılması planlanmış. Bakan Albayrak inşaat ve enerji sektörü için iki ayrı fon kurulup, sadece özel bankalardaki ödenemeyen enerji ve inşaat kredilerinin buraya aktarılıp bankalara fondan hisse verileceğini, bu fonların da yerli ve yabancı yatırımcılara açılacağını söyledi.

Mevcut konjonktürde bu fonlar için bence yatırımcı bulmak kolay olmayacaktır. Bankaları bu yolla rahatlatmak konusunda ısrar edilecekse, zaman içinde kamu buraya da tahvil yoluyla müdahale etme zorunda kalabilir. Sigortacılığın geliştirilmesi benimsenirken Sigorta Denetleme ve Düzenleme Kurumu oluşturulacağı açıklandı. Yani BDDK ardından SDDK gelecek.

Bakan Albayrak’ın açıkladığı önlemler arasında bireysel emeklilik sigortasının zorunlu hale getirilmesi, tamamlayıcı sigorta oluşturulup, buradaki fonların yatırıma dönüştürülmesi, kıdem tazminatının de bu kapsamda yeniden alınması gibi, evvelden beri konuşulan tedbirler de yer aldı. Gelirlerin yetersiz kaldığı mevcut iklimde zaten zor olan tasarrufları büyütmeyi, bir de zorunlu uygulamalarla yapmak ve kıdem tazminatı gibi konuların toplumsal kesimlerde tepki görmesi, yoğun tartışmalara neden olup hayata geçirilmesini zorlaştırması kaçınılmaz.

 

Yazının Devamını Oku

Ekonomik paketin zamanlaması

9 Nisan 2019
YARIN Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından yapılacak ekonomik paket açıklaması merakla beklenirken, açıklamanın zamanlaması da tartışmalara aday görünüyor.

Özellikle seçim sonrası bir türlü netleştirilmeyen seçim süreciyle ilgili spekülasyonların paketin yeterince algılanmasına olumsuz etki yapabileceği konuşuluyor. Bir başka deyişle bugün İstanbul seçimlerine ilişkin süreç tamamlanır, süreç netlik kazanırsa, ekonomik paket açıklaması için doğru bir zamanlama sayılabilir. Ancak piyasalarda gerginliğe yol açan bu süreç netleşmeden açıklama yapıldığı takdirde, ekonomik paketin etkisinin azalması kaçınılmaz olabilir.

Aslında bu açıklamanın piyasalar tarafından uzun zamandır beklendiği, dolayısıyla biran önce açıklanmasının doğru olacağı kesin. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın ardı ardına, uzun ABD seyahati başta olmak üzere, yoğun gündemi olduğu da biliniyor. O nedenle açıklamanın fazla geciktirilemeyeceği konuşuluyor ancak paketin başarısı için siyasi iklimin göz önüne alınması da gerekir yorumları yapılıyor.

Dün yapılan seçimlere ilişkin açıklamaların piyasada ne kadar önemli etki yarattığı görüldü. Bir haftayı aşkın süredir seçim sonuçlarının hala netlik kazanmaması, seçimlerin yenilenebileceğine ilişkin iddialar, piyasaların gerilmesine neden oldu. Zaten seçim öncesi kırılganlaşan piyasadaki durum, bu yeni siyasi iklim nedeniyle iyice hassas bir noktaya gelmiş gözüküyor. Türkiye’nin varlıklarının 1 ayı aşkın süredir, diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla olumsuz ayrışmaya devam etmesi, kırılganlığın en önemli göstergesi niteliğinde.

Yarın açıklanacağı söylenen ekonomik reform paketiyle, piyasalardaki havanın değiştirilmesinin amaçlandığı, oluşacak havanın reform paketine yaratılması planlanan güven konusunda önemli etki yapacağı, yani başlangıcın paketin başarısı açısından da önemli olacağı unutulmamalı.

PAKET ÖNCESİ EKONOMİK VERİLER

Açıklamanın zamanlaması önemli rol oynayacak ama tabi ki paketin içeriği belirleyici olacak. Bloomberg’de yer alan, bir bakanlık yetkilisine dayandırılan haberde, pakette vergi reformu, bankacılık, finansal piyasalar konularında düzenlemeler yer alacağı, enflasyonla mücadele konusunda atılacak yeni adımların olacağı ve öngörülen adımların zamanlamasının da kamuoyuna açıklanacağını söylemiş.

Reform paketinin içeriğini, piyasalar açısından nasıl karşılanacağını, güvenilir bulunup bulunmayacağını açıklamalar yapıldıktan sonra oluşacak tartışmalarla birlikte anlamaya çalışacağız.

Ancak hem açıklama zamanlaması, hem açıklama öncesi gelen verilere bakılarak, kredibilite sağlayacak bir program için çok kuvvetli, gerekirse radikal önlemlerin pakette yer alacağı beklentisinin arttığını da dile getirmek gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Gündem yapısal reformlar olacak

8 Nisan 2019
HAZİNE ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ekonominin yeni yol haritasını 10 Nisan Çarşamba günü açıklayacağını duyurdu. Bir süredir zaten yapılan yapısal reform tartışmalarının bu açıklamanın ardından alevlenmesi bekleniyor.

Piyasaların gözü seçimden önce “8 Nisan haftasında açıklanacak” denilen yapısal reformlardaydı. Hem yerli hem yabancı piyasa yetkilileri, bir süredir açıklanacak reformların içeriğini merak ediyor. Son günlerde Hazine’de çalışmalar olduğunu biliyoruz ama içerik konusunda kamuoyuna bilgi sızmış değil.

Bakan Albayrak 28 Mart’ta katıldığı bir toplantıda büyüme, enflasyon, bankacılık başta olmak üzere tüm alanlarda atılacak adımları içeren genel çerçeveye ilişkin açıklama yapacaklarını söylemişti. Alınacak tedbirlerin bir kısmının yönetmelik ve kararname olacağını, bir kısmının yasal düzenleme ile hayata geçirileceğini kaydeden Albayrak “Türkiye’nin artık bundan sonraki gündemi, finansal mimarisi, finansal güvenlikse, finansal ekonominin desteklenmesi açısından tüm enstrümanlarla sağlıklı ve reel büyüyen bir ekonomiyi ne şekilde destekleyeceğine dayalı atılacak adımlarsa, ne gerekiyorsa bu adımları atacağız” demişti.

Aslında bir süredir yapısal tedbir reformlarında içerinde neler olması gerektiği tartışılıyor. Bakanın bu açıklaması ardından içerik tartışması daha fazla yapılır oldu. Bazı uzmanlar bankalar veya dış borçlar için kamunun destekleyeceği kaynak önlemlerini öne çıkarırken, bazıları sadece ekonomik reformların yapılmasının yetmeyeceğini, demokrasi ve hukuk alanında gerekli adımlar eksik kalırsa özellikle yabancı sermaye akımının yeniden başlatılamayacağı üzerinde duruyorlar. Bu görüşe AKP’nin ekonomi yönetimi içerisinde yer alan bazı önemli isimlerin katıldığına bizzat şahit olduğumu da söylemeliyim. Burada kilit noktaların enflasyon başta olmak üzere bozulan makro dengelerin yeniden kurulmasının sağlanması, bunun için piyasa ekonomisi kurallarının uygulanmasındaki zorlamaların kaldırılması, yeniden yabancı sermaye akımının sağlanması olarak görülüyor. Yani kısa dönemde bu amaca dönük gerekli yapısal tedbirlere öncelik verilip, daha orta ve uzun dönemde üretim yapısını değiştirmeye kadar gidecek radikal önlemlerin paket içinde olup olmadığına bakılacak. Açıklanacak yapısal tedbirlerin hem içeride hem dışarıda, bu amaca dönük güven verip veremeyeceği de paketin başarısını etkileyecek.

TÜSİAD’IN REFORM TALEBİ

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Simone Kaslowski geçen hafta yaptığı açıklamada, Türkiye’nin son 4 yılda oldukça yoğun bir siyasi gündemle karşı karşıya kaldığını, bu süreçte ekonomik sorunlara hep kısa vadeli çözümler üretilmeye çalışıldığını belirterek, artık daha uzun vadeye odaklanıp, Türkiye’nin geleceği ve ekonominin rekabet gücünün nasıl artırılacağının tartışılması gerektiğini dile getirdi. Finansal istikrarı sağlamak için mevcut birikmiş döviz cinsinden borçlar için de bazı çözümler üretmek gerektiğini kaydeden Kaslowski, bankacılık sektörünün elindeki kaynakları en verimli alanlara aktarabilmesi, taze kredilerle ekonominin sağlıklı büyümesini sağlayabilmesi için sorunlu kredilerle ilgili somut adımların aciliyet kazandığını kaydetti. Hukukun üstünlüğünün kurallı ve güven veren bir ekonomi için önkoşul olduğunu kaydeden Kaslowski, ihtiyaç duyulan reformları; “ilki finansal istikrar için ihtiyacımız olan reformlar, ikincisi verimliliği ve rekabet gücünü artıracak reformlar, üçüncü olarak da büyüme için gereken reformlar” başlığı altında sıraladı.

Umarız, reform açıklamaları seçim sonrası siyasi netleşmenin ardından gelir.

 

Yazının Devamını Oku

Mart enflasyonu ne anlatıyor?

4 Nisan 2019
Mart ayı enflasyonu beklentilerin üzerinde artarak yıllık yüzde 19.71 oranına çıktı. Mart ayında tüketici fiyatları yüzde 1.03 oranında artarken, gıda fiyatlarındaki yüksek seyrin, aylık yüzde 2.44 oranıyla devam ettiği gözlendi.

Mart ayı enflasyonunda en olumlu gelişme ise çekirdek enflasyonda görüldü. Yıllık tüketici fiyat artışı yüzde 19.67’den 19.71’e çıkarken, çekirdek enflasyon yüzde 18.52’den 17.53’e geriledi. Buna karşılık üretici fiyat artışları ise mart ayında aylık yüzde 1.58, Mart 2018’e kıyasla yıllık yüzde 29.64 oranında arttı.

2018 Eylül ayı sonunda yüzde 25.24 ile zirveye çıkan enflasyonun daha sonraki 6 ayda yüzde 20 civarına oturduğu, bu seviyenin aşağı doğru kırılamadığı görülüyor. Yıllık enflasyon 2018 Kasım sonunda yüzde 21.62, aralık sonunda yüzde 20.30, 2019 Ocak sonu yüzde 20.35, şubat sonu yüzde 19.67 olmuşken mart sonunda ise yine küçük bir artışla yüzde 19.71 olarak gerçekleşti. Şimdi piyasaların enflasyonun yüzde 20 seviyesinde bir katılık gösterip göstermeyeceğini yakından izleyeceği, hükümetin yıl sonu için belirlediği yüzde 14-15’lik rakamlara inip inemeyeceğini sürekli sorgulayacağı anlaşılıyor. Yüzde 20’lik seviyenin aşağı doğru kırılabilmesi için, hem geçen yılki baz etkisi hem de bundan sonra bekletilen zamların ne zaman yapılacağı belirleyici rol oynayacak. En önemli etki ise 8 Nisan haftasında açıklanacağı söylenen yeni ekonomik tedbirlerin kapsamından gelecek.

Bu tedbir açıklamalarının daha fazla müzakere ihtiyacından biraz gecikmesi söz konusu olabilir. Buna karşılık bekletilen zamların ise bir an önce devreye girmesinin kaçınılmaz olduğu görülüyor.

FAİZ İNDİRİMİ İHTİMALİ

Bunlara ek olarak açıklanacak tedbirlerin makro çerçevesinin ne olacağı büyük önem taşıyor. Gelirleri artırmak için vergi düzenlemesi yapılacağı söyleniyor ve bu da akla ilk olarak sigara, içki gibi vergi oranları zaten yüksek mallara yeni vergi zamları gelip gelmeyeceği sorusunu akla getiriyor. Eğer vergi oranlarında da bir artış olursa, enflasyonda ciddi oranda düşüşü frenleyebilir. Gıda fiyatlarındaki yüksek seyrin mevsimsel etkilerle biraz aşağı gelmesi bekleniyor ancak yapısal sorunlar nedeniyle gıda fiyatlarında da önemli düşüşler olacağı sanılmıyor. Yıllık enflasyon seyrinde gıda önemli bir veri olacak.

Bu arada enflasyonun küçük de olsa tekrar artması, faizler açısından da piyasaları yakından ilgilendiriyor. Piyasa analistleri artık mayıs ayında bir faiz indirimi ihtimalinin kaybolduğu görüşündeler. Zaten seçim öncesi kur hareketinin buna izin verilemeyeceğini gösterdiğini kaydeden bir analist, son enflasyon rakamlarıyla en erken Haziran’da bir faiz indirim kararı alınabileceğinin ortaya çıktığını söyledi. Bu arada özellikle mevduat faizlerinde zorunlu olarak, bir yukarı gidişin belirginleşmesi bekleniyor. Hem kurlardaki artışın devam etmesi, hem enflasyon rakamlarının mevduat faizlerinin Merkez Bankası’nın gösterge faizine doğru yakınlaşmasını zorunlu hale getirdiği ifade ediliyor.

Yazının Devamını Oku