Sosyal yaşamdaki rekabetin mevzileri yeniden belirleniyor
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Geçenlerde New York’taki meşhur Park Avenue’nun etkisinin olup olmadığını halen merak ettiğim Teme Prime Avenue’daydım. Açıkçası bu tesis, yapım aşamasındayken yeni bir AVM inşa ediliyor zannetmiş ve “Yeter” Eskişehir yolu bu kadar AVM’yi kaldırmaz demiştim.
Meğer Başkentin sosyal yaşamına farklı bir boyut getiren Tepe Prime, Agora fikrinden hareketle tasarlanan bir yapıymış. Aslında çeşitli damak zevklerine hitap eden kafe, restoran, eğlence mekânlarına ev sahipliği yapan özgün mimarisi ve daha da önemlisi açık hava konseptiyle Başkentin sosyal hayatına olumlu katkı sağlamak için tasarlanmış. Şehir merkezinden uzak, şık evlerinde banliyö hayatı yaşayan Ankaralıların yanı başında, sakinlerinin eğlence ihtiyaçlarını giderme amaçlı oluşturulmuş bir proje hissi uyandırıyor en başta. Şık, popüler restoran ve kafelerin derli toplu bir halde, şehirden kısmen uzak bölgede olması ise gayet hoş bir durum yaratıyor. Programında yemek ve sonrası arayış içinde olanlar için trafikten kurtarılmış bu bölgede takılmak son derece keyifli. İlk gidişimde, giyim mağazalarından ziyade yeme-içme mekanlarının ağırlıkta olduğu Tepe Prime da tercihim caddenin hemen girişindeki sol tarafa konumlanmış Hayal Kahvesi’den yana oluyor. Mekanda modern ve şık dekor, esprili detaylarla bütünleşince ortaya gayet başarılı bir iş çıkmış. Akşam yemeği ve sonrasında içilecek birkaç kadeh içki için oldukça ideal bir mekân. İşletmeciler, popüler parçaların farklı versiyonlarını çalarak neşeli bir hava katıyor geceye. İlerleyen saatlerde hareketlenen müzik eşliğinde mekân, elinizde içkiniz yerinizde salınmanıza yetecek bir kıvama geliyor. KÜÇÜK DAKKANIN SUNDUĞU BÜYÜK LEZZET Caddede İstanbul’un ünlü eğlence mekânı Hayâl Kahvesi’nin yanı sıra, Ankara’da ilk şubesini açan 2’ler Et Lokantası, Burger House, Eat’n Fit, Barnies Coffee ve Gratis gibi İstanbullu işletmeler yer alıyor. Bugüne kadar Ankara’nın sevilen markaları arasına adını yazdıran New Castle, Ege Balık, Özler Döner ve Tunalı Vitamin Park gibi farklı zevklere hitap eden restoranlar ise “Rekabette ben de varım” diyor. Özellikle Özler Döner’i aklınızın bir köşesine yerleştirin. Komşularına göre daha küçük bir dükkanda hizmet veren işletmenin sunduğu döner lezzeti gerçekten çok büyük. Tepe Prime Avenue’da eğlence ve kültür ürünlerini tüketici ile buluşturan kitapçı, çiçekçi, kuru temizleme, kuaför ve dev bir market de var ki, insanların günlük ihtiyaçlarına cevap vermek için yeterli. Işıklı su gösterisi gerçekleştirilen havuzun ve büyük bir sahnenin yer aldığı dev meydanda ise zaman zaman konser, gösteri, festival gibi aktiviteler düzenleniyor. Araçlar için geniş otoparklar da yaratan Teme Prime Avenue’nun belki de en avantajlı yönü ücretsiz sunduğu bu hizmet. Zira Filistin Caddesi, Park Caddesi gibi bünyesinde yiyecek-içecek mekanları barındıran yerleşimlerin temel sorunu araç parkı meselesi. YÜZDE YÜZ YERLİ PİGAN KAFA TUTUYOR Hazır konu Tepe Grubu’ndan açılmışken Bilkent’teki Tepe Home mağazasının içinde açılan bir kafeden de bahsedeyim. 16. yüzyıldan bu yana Türk yeme-içme kültüründe önemli bir yer edinen Türk kahvesini sunmak için açılmış bu özel kafe... Kahvenin en doğru yöntemlerle üretimi, pişirimi ve sunumu için kolları sıvayan kurum yöneticileri kafeye Pingan ismini vermişler. Pingan’ın anlamı ise “fincan-tas” kelimelerinin birleşmesinden başka bir şey değil. Yani kullanmakta olduğumuz fincan kelimesiyle aynı kökten geliyor. Standartlara uygun olarak geleneksel yöntemlerle kavrulup isteğe göre özel değirmenlerde aromalarla tatlandırılarak öğütülen kahveler, zarflı fincanlarda gümüş tepsilere konularak ikram ediliyor. Damak tatlandırıcıları olan akide şekerleri ve lokumlarla zenginleştirilen sakızlı, tarçınlı, kakuleli ve karanfilli kahve ikramlarıyla da müşteriye tercih şansı sunuluyor. Geleneksel kültürümüzün yaşatıldığı Pingan Kafe kısa zamanda uygun büyüklükteki diğer Tepe Home mağazalarında da faaliyete geçecekmiş. Doğrusu yabancı kahve firmalarının cirit attığı ülkemizde yerli bir markanın iddialı girişi hoşuma gitti. RAFİNE CADDENİN ÖNCÜSÜNE YER AÇIYOR Çok değil, beş yıl öncesine kadar kendi halinde bir arterken büyük değişime uğrayan Filistin Caddesi birbiri ardına açılan mekânlarıyla şimdi, adeta sosyal yaşamın merkezi konumunda. Hatırlanacağı üzere Arjantin Caddesi’nden bayrağı devralan Filistin Caddesi’nde öncülüğü Big Chefs yapmıştı. Onu İstanbullu The House Cafe, Tribeca ve Kitchenette gibi markalar ile Ankaralı girişimcilerin yarattığı Kuki, Meet ve Eat’n Joy gibi işletmeler takip etmişti. Cadde şimdilerde önemli değişim yaşıyor. Kapanan Tribeca ile Eat’n Joy’un yerine yeni markalar gelirken, The House Cafe’ye komşu olacak Num Num caddenin merkezinde bulunan binaya taşınmak için gün sayıyor. En büyük değişim ise caddenin öncü konumundaki Big Chefs’de yaşanıyor. Belki de bölgeye hayat veren Gamze Cizreli, aldığı radikal bir kararla Filistin Caddesi’ndeki binasından çıkıp, İran Caddesi’ndeki yeni binasına geçiyor. Daha doğrusu en son yarattığı restoran markası olan Rafine’yi kapatıp, yerine Big Chefs’i konuşlandırıyor. İyi mi olacak, kötümü mü olacak bilemiyorum ama Rafine gerçekten şık ve prestijli bir restorandı. Keşke yaşamına devam etseydi, ancak diğer yönden de duruma bakınca bulunduğu binaya Big Chefs çok daha yakışacak. Zira muhteşem Ankara manzaralı binada Big Chefs’le birlikte yaşam, yemek saatlerine sıkışmayacak, neredeyse 24 saate yayılacak. Bu manzara karşısında isteyen yemek yiyecek, isteyen içeceklerini yudumlayacak. ULUDAĞ YEŞİL VADİYE YAYILIYOR Filistin Caddesi ile Arjantin caddelerinin kesiştiği meydanda ise önemli bir değişim yaşanıyor. Yıllardır Yeşil Vadi ismiyle faaliyet gösteren restoran-çay bahçesi karışımı işletmenin yerine restoran zinciri halkasını her geçen gün çoğaltan Uludağ Restoran geliyor. Hem de ciddi bir yatırım bütçesiyle. Açıkçası bu bakımsız görünen yemyeşil vadiye iyi bir yatırımcının el atmasına sevindim. En azından vadi köhne görüntüsünden kurtulmuş olacak. Çayyolu’ndaki Butcha Et Restoranı ile Attar Sokak’taki Günaydın Et Restoranı’nın gerek dekorları, gerekse sunduğu mönülerle Ankara’nın yeme-içme yaşamına renk getirdiği yadsınamaz bir gerçek. Kebap-restoran konseptiyle faaliyetini sürdüren her iki restoran da kasap, steak house ve humburger konseptleriyle Ankara’da hızla çoğalıyorlar. Arjantin Caddesi, Filistin Sokak derken son mekanını Çukurambar’da açacak olan Günaydın’ın en ciddi rakibi ise hiç kuşku yok ki, Ankaralı bir marka olan Butcha Et Restoranı... ANKARA’DAKİ REKABET İSTANBUL’A TAŞIYOR Şimdiye kadar Ümitköy Park Caddesi ve Panora Alışveriş Merkezi’nde olmak üzere iki şubesi olan Butcha, bir alt marka olarak yarattığı Butcha Köfte Döner’i Kızılay AVM’de açtı. Fast Food tarzında faaliyete geçen mağazasında kaliteyi ucuza yiyin sloganıyla hareket eden Butcha, bu konsepteki mağazasını kısa sürede zincire çevirecekmiş. Çok tutan et lokantalarının da sayısını arttırmayı düşünen işletmenin sahipleri bundan sonraki durak olarak da İstanbul’u düşünüyorlar. Şu sıralar Etiler’de restoran açmaya çalışan Butcha ile Ankara’da hızla yayılan Günaydın Et’in tatlı rekabeti İstanbul sınırlarında da devam edeceğe benzer. BALIKÇIKÖY’ÜN ÇAYYOLU EĞEMENLİĞİ Et restoranlarında olduğu gibi balık restoranlarında da kıyasıya bir rekabet söz konusu. Balıkçıköy gitgide restoran zinciri olurken Çayyolu’nda egemenliğini ilan etmiş durumda. Kavaklıdere’de ise durum biraz farklı... İran Caddesi’ndeki yılların Yosun Balıkevi, Attar Sokak’taki Kolyoz Balık Restoranı, Nenehatun Caddesi’ndeki Park Fora Restoran pazardaki en ciddi rakipleri. İnanın fırsat buldukça ben hepsine gitmeye çalışıyorum. Tıpkı Eskişehir yolundaki Sadobay ile Yıldız semtindeki Kalabalık ile Rastgele restoranlara yönelmem gibi. Açıkçası hepsi leziz mönüler sunduğu ve Ankara’da da taze balık yenebileceğini ispat ettikleri için ilgiyi hakkediyor. Bu arada Trilye Restoran ile Kalbur’u unuttuğumu zannetmeyin. Kalbur’un şova kaçmayan atakları bir kenara, özellikle Trilye’yi parantez açmak için sona sakladım. Restoran’ın sahibi Süreyya Üzmez mesleğine kendini adamış romantik ruhlu bir gurme. Muhteşem lezzetleri bulup, sofraya getirmekte o kadar hünerli ki, bırakın Türk medyasını, dünya medyasının ilgi odağında. Son olarak ona dünyaca ünlü Indonesia Tatler dergisinin Travel& Gourmet ekinde rastladım. Mönüsünden örneklerle yemek tarifleri veriyordu. Denizlerde Lezzet Serüveni teması ile moleküler gastronomiden, füzyon mutfağına kadar geniş bir yelpazede verdiği konferanslar ise Süreyya Bey’in duayenliğini gitgide pekiştiriyor. Bu sosyal hizmetlerinin karşılığı ise hep ödülle geliyor. En son olarak TÜSİAV tarafından Başak Temel’le birlikte sunduğu “Balık Ankara’da Yenir” programına “Üstün Hizmet ve Başarı Ödülü” verildi.