Paylaş
Dikkat ettim de onu köşeye sıkıştıran birçok yazıma bugüne kadar ne cevap verdi, ne de yalanlama getirdi. Ta ki geçen haftaki köşe yazım çıkana dek. Canını çok acıtmış olacak ki anında cevap geldi. Önce, “Hayrola, hangi dağda kurt öldü” gibisinden düşüncelere kapıldım, hatta iyi niyetle Twitter sayesinde cevap verme alışkanlığına mı kapıldı dedim ama işin aslını gelen elektronik postayı sonuna kadar okuyunca anladım.
Sık sık, Melih Bey’in, Oran girişindeki villasını, bu villanın halka ait park ve trafo alanı nasıl yuttuğunu, metroda bir adım ilerleyememe kabiliyetini, otobana çevirdiği yollarla şehrin ruhunu yok ettiğini, yetersiz aydınlatma yüzünden Başkentin karanlığa gömüldüğünü, Armada AVM’nin karşısındaki demir yığını, Gökkuşağı projesi ve Konya yolu üzerindeki Hemşeri Evleri gibi gereksiz yatırımlarla belediyenin kasasını zarara soktuğunu, halkın parasıyla yapılan Dikmen- Ayrancı arasındaki 5,5 trilyonluk köprünün vatandaşa yasak olduğunu filan yazar dururum ama kendisinden tek bir ses çıkmazdı. Gerçi liste daha da uzuyor ama yer kaybetmemek için hepsini sıralamayayım.
SUS PUS OLMUŞKEN ASLAN KESİLDİ
Sonuçta Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, yazılarıma yanıt vermezdi ama benimle mahkeme koridorlarında ve medya üzerinde kapışmaya bayılırdı. Bu arada mahkemeye intikal eden didişmemizden benim lehime sonuçlar çıktığını da ilave edeyim. Örneğin Mahkemenin verdiği karar sonucunda kendisinin villa konusunda usulsüzlük yaptığını ispatlamam beyefendinin suspus olup köşesine çekilmesine sebep olmuştu. Gerçi kendisi batılı demokrasilerde görev yapan bir idareci olsaydı böylesine bir karar sonucu çoktan görevden el çektirilir ve adli soruşturmaya uğrardı ama bizde bir türlü gereği yapılmadı. Keza 17 yılda metroya bir metre ray dahi döşeyemeyip, işi merkezi hükümete yıkması bile olaydı ama hepsini “Es” geçip, gelelim esas konumuza.
ZEHİR ZEMBEREK AÇIKLAMANIN İÇİ BOŞ
Geçen hafta, “Başkentin ismi telaffuz bile edilemeyen cadde ve sokakları” başlığı altında bir yazı kaleme aldım ya, Ankara Büyükşehir Belediyesi Basın Koordinatörü Avni Kavlak’dan anında cevap geldi. Üstelik zehir zemberek satırlarla... Yazısının girişi ise niyetini apaçık ortaya koyuyordu.
“Pazar günleri köşenizde, her ne hikmetse her defasında lafı bir yerlerden döndürüp dolaştırıp Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e “Saldırı” niteliğine büründürmenizi, sanırım benim gibi Hürriyet’in tüm okuyucuları da anlamakta güçlük çekiyordur. Ancak yazılarınızda halka yanlış bilgiler vermeniz bir gazetecilik etiği açısından hiç de hoş değil” diye başlayan satırlar köşemdeki bir yanlışı dile getiriyordu.
Evet, koca yazının ufak bir cümlesinde ciddi yanlışa düşmüştüm ama Kavlak, tüm yazı üzerinden bana hücum ediyordu. Özetle de şunları söylüyordu;
ORDULAR GABDULLA’HI HEDEFLEMEMİŞ!
“Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi Ankara’daki bazı cadde ve bulvarlardaki yabancı devlet adamı ve önemli şahsiyetlerin isimleri, belediye başkanlarının kendi tercihleri ile değil, dış ilişkiler açısından, ülkeler arasındaki mütekabiliyet, yani karşılıklılık esasına göre Dışişleri Bakanlığı’nın önerileri ile verilmiştir. Kaldı ki, yazınızda ismi geçen birçok cadde ve bulvar isimleri de, Melih Gökçek’in başkanlığı döneminden önceki dönemlerde verilmiştir. Diğer yandan yazınızdaki “Ordular Artık İlk Hedefiniz Akdeniz Değil” ara başlığı ve Anıtkabir yanındaki Akdeniz Caddesi’nin adının Abdullah Gabdulla Tugay Caddesi olarak değiştirildiği bölümü ise tamamen yalan ve yanlıştır.
EVET YA GÖZÜM SEÇMİYOR YA DA YOLUM ORADAN GEÇMİYOR
Sayın İpekeşen, anlaşılan o ki, Ankara’da yaşayan birisi olarak herhalde çok uzun süredir Anıtkabir’e hiç gitmiyorsun, ya da Anıtkabir çevresinden hiç geçmiyorsun. Anıtkabir’in çevresindeki, “Ordular”, “İlk Hedef” sokakları ile “Akdeniz Caddesi”nin ismi hiçbir zaman değiştirilmemiştir. Kulaktan duyma konuları yazınıza aktarmadan önce kısa bir araştırma yapmanız bu kadar bariz bir hatayı yapmanızı engellerdi. Ünlü Türk Kökenli Tatar Şairi Abdullah Gabdulla Tugay Caddesi ise Gazi Üniversitesi Hastanesi yakınında yaklaşık 200 metre uzunluğunda bir caddedir.“
Sonrasında da “Bu açıklamamıza gazetecilik etiği açısından bir dahaki hafta köşenizde yer vereceğini umuyoruz” diyerek satırları bitiriyordu.
SALTOĞLU’NDA SAFA YATANLAR VE GÖZE BATANLAR
Şimdi Avni Kavlak’a ve tabii Gökçek’e cevap vermekte gecikmeyeyim. Doğru, Akdeniz Caddesi’nin Abdullah Gabdulla Tukay Caddesi yapıldığını yazmam yanlıştı. Hata yapmışım. Bu cümleden dolayı siz değerli okurlardan özür dilerim. Ancak telaffuzu zor cadde isimlerinin hepsini Gökçek koymuştur diye bir yargıya hiç varmadım. Ben kendisini komik isimlerden ve en önemlisi Angora Sitesi’ndeki bir caddenin adını Belediye Başkan Yardımcısı Seyfi Saltoğlu’nun ismiyle değiştirmesinden eleştirdim. Dahası bölge halkı ile yargının üç dört kez karşı çıkmasına rağmen “Saltoğlu” isminde ısrarından bahsettim. Zaten yazının büyük bölümünü de buna ayırdım.
Nedense Avni Kavlak’ın yazısında, değerli Türk büyüğü(!) Saltoğlu’ndan tek satır bahsedilmemiş. İşte açıklamada en takıldığım taraf bu oldu. Sen köşemdeki eleştirilere gözlerini kapayacaksın, yerine tüm yazının içinde tek cümlelik bir yere abanıp, eleştireceksin. Yok öyle yağma... Ben mertçe çıkıp, hatamı gözler önüne sererken, siz bedelini Ankaralının ödediği yanlışlarınızın üstünü kapatamazsınız. Tıpkı eski terzi Saltoğlu’nun(Kendisi başkan yardımcılığı görevinden önce terziydi) isminin bulvara yazılması gibi. Şunu unutmayın ki “Terzi kendi söküğünü dikemez” diye bir atasözümüz var.
SALTOĞLU’NUN KARŞILIĞI KATİNA MI?
Bu arada ben ister Gökçek döneminde konsun, isterse daha önceki süreçte, Bangabandhu Şeyh Muciburrahman Bulvarı gibi telaffuzu zor cadde ve bulvar isimlerine halen karşıyım. Kaldı ki böylesine isimleri Dışişleri teklif eder ama kararı Ankara Büyükşehir Belediyesi verir. Büyükşehir Belediye Başkanlığı Numarataj Şube Müdürlüğü’nün görev ve sorumluklarını sizin yasanızdan alıntı yaparak bir kez daha hatırlatayım. “Numarataj şube müdürüne bağlı olarak görev yapan numarataj şefliğinin görev, yetki ve çalışma konuları şunlardır: a)Meydan, bulvar, cadde, sokak ve yolların isimleri ve numaraları ile bunların üzerindeki binalara numara vermek bu yerlerle ilgili numarataj çalışması yapmak, tabelalarını yapmak ve alanda uygulamak.” Yani neymiş? İsimleri belediye koyarmış!
İşte Saltoğlu Bulvarı ismini koyan da Melih Gökçek’in emrindeki bu şube. Hadi Ankara’daki bazı cadde ve bulvarlardaki yabancı devlet adamı ve önemli şahsiyetlerin isimleri, ülkeler arasındaki karşılıklılık esasına göre Dışişleri Bakanlığı’nın önerileri ile verildi, peki Saltoğlu’nun ismi neye, ya da kime karşılık tabelaya kondu? Bence Huysuz Virjin’in Katina’sına karşı olabilir. Şarkıda diyor ya, “Katinanın elinde makası, biçemez ah biçemez...“
BİR AÇIKLAMA DA YASAKLI KÖPRÜ İÇİN YAPIN
Avni Kavlak’tan bir açıklama daha bekliyorum. Villa , metro, gökkuşağı gibi hatalı davranışlarımdan vazgeçtim, üç hafta önce yazdığım, halkın parasıyla yapılan ama vatandaşa kapalı köprü için bir açıklama hala gelmedi. Gökçek de, zatınız da halen suspus tavrınızı koruyorsunuz. Bir kez daha anlatayım, belki bu kez açıklama yapma zahmetinde bulunursunuz.
Dikmen de üçüncü etap inşaatların tamamlanmasıyla birlikte Dikmen ile Ayrancı semtlerini birleştirmek için bir köprüye ihtiyaç duyuldu. Hal böyle olunca Ankara Büyükşehir Belediyesi, Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı 2006 yılında köprü yapımı için ihaleye çıktı. 180 metre uzunluğundaki araç ve yaya trafiğine hizmet verecek bu köprünün yapımı için de ihaleyi kazanan Kuzu İnşaat’a 5,5 Trilyon Lira para ödendi.
İnşa edilirken bölgede oturanları ve bu güzergahı kullanmaya niyeti olanları mutlu eden köprü, açıldıktan sonra herkesi sükutu hayale uğrattı. Zira üzerinde büyük harflerle “ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ” yazan köprüye, Ayrancı’dan giriş yapan araç sahipleri Dikmen girişindeki sitelerden birinde oturmuyorsa karşı tarafa geçememeye başladı. Çünkü güvenlik elemanları, bariyerli kontrol noktasında sitede oturmayan dışında kimsenin geçişine izin vermiyordu ki, aynı uygulamayı halen sürdürüyorlar.
Bu köprü halen vatandaşa açılmadı. Bu konuda ne diyeceksiniz Sayın Gökçek’in seslendirmecisi Avni Kavlak?
Paylaş