Komşu suyla gelen mucizeyle ihya olurken Ankara olarak biz neredeyiz

Şu sıralar sıkça yaptığım eylem, Ankara’dan kolayca ulaşabildiğim yakın yerlere doğru seyahat etmek. Şimdiye kadar rotamı kar tatilinin gözde merkezlerine çevirirken, bu haftadan itibaren bambaşka destinasyonlara doğru yol aldım. İlk durağım da Ankara’dan karayoluyla Ege ve Akdeniz’e ulaşmak için vazgeçilmez kavşak noktası konumundaki komşu ilimiz Afyonkarahisar oldu.

İster özel otomobillerle olsun, isterse otobüs gibi toplu taşım araçlarıyla, hepimiz Ankara’ya en fazla üç saat mesafedeki Afyonkarahisar’da mola vermeden geçmeyiz. Özdilek, Cumhuriyet, Varan, İkbal gibi lezzet ve alışveriş duraklarında geçirilen anlar ise vazgeçilmez alışkanlıklarımız arasındadır. Ben, tam 45 yıldır İkbal Restoran’a uğrayıp, yemek yeme alışkanlığımdan vazgeçmeyenler arasına adımı yazdırmış kişilerden biriyim. Şehir merkezindeki ufacık lokantasından, yol kavşağındaki dev kompleksine uzanan gelişimini safha safha yaşamışlığım var. O eski lokantanın nostaljisini dillendirip, yeni kompleksin lezzette yeterli tatmini sağlamadığını söyleyenler kervanına katılmasam da, geçmişi özlemle ananlardan biriyim.
Son yıllarda ise beni ve benim gibi düşünenleri rahatsız eden bir durum ortaya çıktı. Restoranın etrafı outlet tarzı mağazalarla çevrildi, fast food işletmeler çoğaldı, en önemlisi de mini lunapark cinsi gürültülü oyun alanları yaratıldı. Kısacası İkbal’in şehirde gördüğümüz AVM’lerden pek farkı kalmadı. Farklı ünitelerin yanyana konuşlandığı bir AVM, İkbal ve çevresini cazibe merkezi haline getirebilir, ama unuttukları bir şey var ki 550 ile 800 kilometre arasında yol kat edecek yolcular için biraz fazla yorucu.

BEDEN VE RUH SAGLIĞI İÇİN UZAK DURUYORUZ

Uzun yol kat edenler niye mola verir? Dinlenmek, aç karnını doyurmak, oturmaktan pelteleşen vücudunu hareketlendirmek, motor gürültüsünden perişan olmuş kulaklarını dinlendirmek için. Aracınıza bir park yeri dahi bulamadığınız, insan kalabalığından yürüyemediğiniz, gürültü patırtı arasında yemek yediğiniz mekanda yeterince dinlenebilir misiniz? Elbette “Hayır”...
Ruh ve beden sağlığımız için ben ve arkadaşlarım uzun zamandan beri İkbal ve benzeri duraklarda mola vermeyi kestik. Yerine ya dört dörtlük hizmet veren yola yakın konuşlanmış 5 yıldızlı otel restoranlarına gider olduk, ya da sakin, temiz ve güzel lezzetler sunan işletmeleri tercih eder olduk.
Bu arada Afyonkarahisardaki 5 yıldızlı otel konusunu özellikle açtım. Zira Türk turizminin yeni gözdesi Afyonkarahisardaki gelişmelerden bahsetmek istedim. 2012 yılı sonunda yeni havalimanın da tamamlanmasıyla yurt dışından daha fazla turist çekecek olan Afyonkarahisar’ın 5 yıldızlı termal otelleri bir harika. Bazı altyapı eksikliklerine rağmen, şehir sağlık turizmi için de muhteşem kaynaklara sahip.
Termal’in kalbinin attığı kent olarak bilinen Afyonkarahisar’da İkbal, Anemon, Güral Convention, Korel, Oruçoğlu gibi lüks otellerin yanı sıra, çoğunu belediyelerin işlettiği; Gazlıgöl, Sandıklı Hüdai Heybeli kaplıcaları, özel idare ve özel teşebbüslere ait çok sayıda termal tesis ile kaplıca bulunuyor. Üstelik inşaatı süren birçok da yeni tesis açılmak için gün sayıyor.

TERMAL MUCİZEYLE GELEN SAĞLIK

Bölgedeki termal tesis ve kaplıcalardaki şifalı sularla çamur banyolarının; romatizmal hastalıklar, kireçlenme, siyatik, cilt hastalıkları, sedef hastalığı, bel - boyun fıtığı, felç, göz ağrıları, safra kesesi, böbrek, idrar, eklem rahatsızlıkları, uykusuzluk, asabiyet, fiziksel ve ruhsal yorgunluk ve unutkanlık gibi birçok rahatsızlığın tedavisinde etkili olduğu belirtiliyor.
Çağlar öncesinden gelen doğal yöntemleri günümüz teknolojisiyle birleştiren Afyonkarahisar’ın SPA ve wellness otelleri; dikkat ettim de, sundukları spor, sağlık ve güzellik programlarıyla tatilleri mucizeye dönüştürüyor. Sağlıklı olmak, stresten uzak yaşamak, beden ve zihni mümkün olduğunca dinlendirmek, genç kalmak, güzelleşmek... Tüm bunlar çağımız insanının şiddetle ihtiyaç duyduğu unsurlar. Termal kaynaklar ve suyla ilgili bakım ünitelerinin yer aldığı SPA merkezleri ise bu ihtiyaçlara daha kısa yoldan ulaşılabilecek yerler.

ODA SERVİSİ BUNA DENİR!

Afyonkarahisar’da gidilebilecek 5 yıldızlı otellerin başında da Türkiye’nin termal suyu tüm odalara kadar ulaştırılan ilk beş yıldızlı termal oteli Oruçoğlu Thermal Resort geliyor. Bulunduğu coğrafyanın doğasının en cömert hediyelerinden biri olan termal su, tesis bünyesindeki tüm odalara ve aktivite alanlarına ulaşıyor ve konaklama boyunca maksimum fayda ve keyif sağlıyor.
2010 yılında yenilenen 750 yatak kapasiteli tesisi bana sevdiren ise eski dostum Yunus Gürkan oldu. Oruçoğlu Turizm’in yönetim kurulu başdanışmanı olan Yunus, sırf kendi tesislerini değil, Afyonkarahisar’ı dünya pazarına tanıtmak için büyük çaba sarfediyor. İngiltere, Hollanda Turizm Fuarları derken oradan oraya koşturuyor. Dediğine göre, 2012 yılının Ocak ayında Hollanda’da yapılan turizm fuarında Afyonlu yatırımcılar büyük anlaşmalara imza atmışlar. Bu yıl Afyon, Hollandalılarla dolup taşacakmış. Kocatepe Üniversitesi işbirliği ile Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-kur mensubu emekli ve çalışanlara sevksiz fizik tedavi ve rehabilitasyon imkanı da sundukları için ülkemizden de büyük talep patlaması yaşıyorlarmış.
Tüm bunları niye aktarıyorum? Ankara Valisi Sayın Alaaddin Yüksel’in önderliğinde Başkent turizmde hamle üzerine hamle yapmaya çalışıyor. Önemli yatırımlardan birini de sağlık turizmi üzerine gerçekleştirmek istiyor. Malumunuz Ankara’da da Kızılcahamam, Haymana gibi ilçelerimizde termal kaynaklar var. Pek ala oralara da Afyonkarahisar’da oluşan turizm yatırımları gibi dev tesisler yapılabilir ki, yavaş yavaş bu tür projelerin hayat bulduğunu izliyoruz. Ancak yine de Afyon’daki hız kadar değil. Halbuki Üniversite. devlet ve özel hastaneler yönünden Başkent, Türkiye’nin en gelişmiş şehri. Üstelik sosyal hayatı ve gelişmiş şehircilik anlayışıyla Afyonkarahisar’ın fersah fersah önünde. Ancak gel gör ki malesef sağlık turizmi için atılan adımlar yeterli performansda değil.

DOĞDUĞUNDA NİŞANLIN DİYE KUCAĞIMA VERDİLER

13 Ocak günü 88 yaşında yitirdiğimiz, 17 Ocak’ta toprağa verilen KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı ve Kıbrıs Türk direnişinin lideri Rauf Denktaş’a Allah’tan rahmet diliyorum. Huzur içinde yatsın. Bu vesileyle O’nun insani yönünü vurgulayan bazı görüşleri okurlarımla paylaşmak istedim:
Rauf Denktaş, 1933 doğumlu eşi Aydın Hanım’la evliliğinin öyküsünü 1983’de yayınlanan bir röportajında anlatırken “Eşim ikinci yeğenimdir. Benim amcam onun büyük babasıdır. Eşimden 9 yaş büyüğüm. Doğduğunda onu kucağıma ‘nişanlın’ diye vermişlerdi. Öyle de oldu. Kısmet, kader önemli şeylerdir hayatta.
1947’de nikâhlandık. 1949’da evlendik. Siyasi kararlarıma hiç karışmaz. Çünkü evde siyaset konuşmam. Masadaki işleri eve getirmem. Bazen beni acımasızca eleştirdiği olur. Ses çıkarmam, çünkü her şeyi açıklayamam. Türk Mukavemet Teşkilâtı kurulduğunda çok sıkıntılı günler geçirdi. Ne yaptığımızı bilmiyor, biz de ne yaptığımızı anlatamıyorduk... Çocukların yataklarının altında, bavullarda silah saklar, bunları fırsat buldukça diğer merkezlere yollar veya götürürdüm. Bavullarda kitap vardır derdim. Ne olduğunu bilir, fakat bana silah olduğunu ikrar ettirmezdi.
Bunlar o günlerde gerekli tedbirlerdi çünkü, tek bir silahın bile cezası ölümdü... 1964’de gizlice Erenköy’e çıktım, 1967’de yine adaya gizlice girdim. Her defasında kendisini küçük çocuklarla yapayalnız bırakıyordum. Kadere boyun eğmesini öğrenmişti. Siyasete atılmamı hiç istememişti. Fakat bu da kaderdi.” demişti.

DENKTAŞ’A GÖRE KADIN-ERKEK İLİŞKİLERİ

Kadın-erkek ilişkileri ve eşitlik konusunda Rauf Denktaş’ın röportajda yayınlanan görüşleri de şöyleydi:
“Ben eski yasalar altında nikâh oldum ve ‘boşama hakkını’- eşitliğe inandığım için- eşime devrettim... Modern Aile Kanunu’nun geçirilmesi için uğraşan komitenin üyelerindendim. Bu yasayı en sonunda hazırlayan ve geçirilmesi için çaba harcayan kişiyim. Atatürk’ün kadın hakları konusunda söylediklerine inanmış, yaptıklarını yapmış bir kişiyim. Bugün etrafımızda, hayatın her dalında kadınlarımız en üst düzeyde görev yapmaktadırlar. Dünyanın bazı yerlerinde kadınların yasal eşitliği yoktur. Bizde bu vardır. Bazı yerlerde ise, yasal eşitliğe rağmen kadın bu haklardan yeterince yararlanamamaktadır. Bizde, kadının mevcut yasal haklardan yararlanmasını engelleyecek herhangi bir uygulama yoktur görüşündeyim. Varsa, kaldırılması gerekir. Çünkü 1975 yasamızda da, şimdi yapılmakta olan yasamızda da kadının eşitliği garanti altına alınmıştır.

KADININ ERKEK OLMA ARZUSU BAŞKA

Ancak, tüm eşitliğe rağmen kadının kadın olarak kalması, erkekleşmemesi arzumuzdur. Hayata manâ veren farkı, sun’i ‘eşitlik’ görüntüleri ile yok etmemeliyiz. Amerika’da, Avrupa’da hala yasal eşitlik arayan kadın, erkeğe denk olduğunu ispat için manevî değerleri uçurumlara itmiştir. Kadın-erkek ilişkileri ‘eşitlik’ maskesi altında büyük bir buhrana doğru itilmektedir. Kadınlarımız bundan sakınmalıdırlar. Tanrı kadını kadın, erkeği erkek yaratmıştır. Eşitlik başkadır, kadının erkek olma arzusu başkadır. Esasta, kadın her açıdan erkekten güçlüdür, daha dayanıklı ve daha mütehammildir. Kadın anadır ve ana her şeydir.”
Yazarın Tüm Yazıları