Paylaş
Rotanızı belirlemeniz konusunda yardımı olabilir düşüncesiyle dünyadaki son tatil anlayışını yazmaya karar verdim. Tabii ülkemizdeki örneklerinden bir kısmına da değinerek... Sizlerde gözlemlemişsinizdir, dünyadaki emsalleri gibi ülkemizde de lüks tatil anlayışı değişime uğruyor. Özellikle otelcilik sektöründe tüketim toplumunun krizi, bir anlam krizine dönüşmeye başladı. Artık tüketiciler otelcilerden şunu bekliyor; “Öyle anlamlı bir iş yapın ki ödemeye değsin”
Avrupa başta olmak üzere üst üste yaşanan ekonomik krizler yeni lüks tüketicilerin alışılagelmiş ülkeler dışından geleceğini gösteriyor. Geleceğini bu ülke ve seyahatçilerine göre planlayanlar kazanacak gibi görünüyor. Tüm ekonomik çalkantılara rağmen dünyadaki lüks tüketim çılgınlığının 2012 yılında bir trilyon dolara çıkacağı düşünülüyor. Peki, bu bir trilyon dolarlık pastadan pay almak için lüks segmentinde yer aldığına inanan oteller ne yapacak? Daha doğru bir ifadeyle ne yapması gerekiyor?
OTELİN BİR HİKAYESİ OLSUN
İlk başta dev tesisler değil, butik özelliğine hakim lüks yapılar tercih nedeni olmaya başladı. Artık müşteriler konaklayacağı otelin bir hikayesi olsun istiyor. Örneğin konakladığı binanın ya tarihi bir dokusu olsun, ya da sanatla bir şekilde iç içe yaşasın istiyor. Ayrıca bu istek, konumlandığı bölgenin otantik havasını içinde hissettirsin, ya da ünlü bir mimarın elinden özgün bir yapıt olarak çıksın beklentisine de dönüşebiliyor.
Tüm bunların yanı sıra yeni tüketiciler bir vazgeçilmez olarak ’yeşil’e dayalı otelleri tercih ediyor. Tesislerin doğaya saygı, geri dönüşüm, karbon salınımı gibi detayları gözden kaçırmamaları da önemli. Konuklar seyahat ettikleri ülke ve şehirlerin lokal özelliklerini öğrenerek de dönmek istiyorlar. Bu bağlamda artık her otelde alışılagelmiş İtalyan, Çin ve Japon mutfakları dışında o bölgenin tatlarını göremeye başlayacağız gibi görünüyor. Misafirlerin planları arasında yine seyahat ettikleri bölgenin tarihini öğrenmek, varsa tarihi yerleri ziyaret etmek de önemli. Sonuç olarak “anlam” yaratan seyahatler aranılır olmaya başladı. Yani konuklar anlam yaratmak için bilgiyi görgüyü arttıran deneyimlere para ödeyecekler.
HİZMET KURATÖRLÜĞÜ FARK YARATIYOR
Peki, otellerde aranan başka özellikler neler? Tesisler online teknolojinin tüm gereklerini otellerinde kullanmak zorundalar. Yine online pazarlama teknik ve kanallarını sürekli güncel tutmalılar. İsteğe göre hazırlanmış özel seyahat deneyimi sunmak zorundalar. Yani bir nevi hizmet “kuratörlüğü” yapılmış sunumlar diğerlerine fark yaratacak. Lüks’ün karşılığı altın varaklı evyeler değil, rahat, anlam taşıyan ve hatırlanan deneyimlerden oluşacak.
Dünyada ve Türkiye’de bu yaklaşım öncüsü gruplar şimdiden bu pazarlarda yatırım yapmaya başladılar bile. Tabi ki bu talepler otellerin maliyet dengelerini de değiştiriyor. Artık ucuza ve kalifiye olmayan eleman çalıştırma dönemi bitti denebilir. Her personel konusunun uzmanı ve birer danışman gibi olacak. Türkiye de bu anlayışı fark eden çeşitli irili ufaklı otel grupları bir süredir bu anlamda kendilerini değişime ayak uydurmaya çalışıyorlar.
HAYAL GÜCÜNÜ GÖZ ARDI ETMİYORLAR
Ayrıca lüks turizm anlayışı “Dizayn Oteller” üzerine inşa ediliyor. İnsanın hayal gücünü göz ardı etmeden yaratıcılığın geldiği son noktayı temsil eden bu mekanlar, sıradan otel anlayışını geride bırakıp, sanatın mimari ile ahenkli bileşimini sergiliyor. Farklı konseptler ile kişiye özel odaların oluşturulduğu, turizmde adeta moda yaratan trend dizayn oteller, bir bakıma bulundukları ülkenin veya bölgenin kültürel yapısını, coğrafi özelliklerini de yansıtıyor.
YENİ AKIMIN ANKARA’DAKİ TEMSİLCİSİ
Hiç kuşu yok ki bu yeni akımın Ankara’daki en büyük öncüsü Kale’de bulunan Çukurhan... Koç Grubu’nun eski Ankara evini restore edip, modern teknolojinin sağladığı imkanlarla harmanladığı bu mekan ortaya harika bir karışım çıkarmış. Toplam 18 odalı bu butik otelde her oda farklı bir dekor anlayışıyla döşenmiş. Divan grubunun işlettiği otelde servis ve hizmet kalitesi ise çok yukarılarda... Üstelik Çukurhan gibi tarihi bir kimlik taşıyan yan taraftaki Çengelhan ise içindeki müzesiyle beraber konaklayanların tarihi yolculuğunda takviye güç olarak işlev görüyor.
Tabii ülkemizin değişik köşelerinde bu yeni anlayışın temsilcisi bir çok tesis var. Gidip gördüğüm, bizzat deneyimlerini yaşadığım bu otellerden bazılarını sizlere aktarayım. Belli mi olur günün birinde yolunuz oralara düşerse adres defterinizde yazılı olsun.
NAZIM HİKMET BÖYLE OLACAĞINI BİLSEYDİ!
İstanbul’dakilerle başlayalım. Four Seasons, The Sofa Hotel, Bentley Hotel, Witt Hotel, A’jia Hotel, WOW Ensari Konağı veya The House Hotel grubu bu örneklerden bazıları sayılabilir. Kimi boğazın o doyumsuz manzarasını sunarken, kimi de sahibi olduğu tarihi yapısıyla insanı büyülemesini iyi biliyor. İçlerinden beni en etkileyen ikisi ise A’jia ile Four Seasons oteller. Seçkin mimarisi ile ışıldayan A’jia, Boğaziçi sahilinin en güzel mücevherlerinden eşsiz bir Osmanlı yalısı. Boğaz manzaralı 16 odası 1800’lerin sonsuz zarafetini harmanlayacak şekilde döşenmiş. Sultanahmet’te 1918-1919’da hapishane olarak inşa edilen Four Seasons ise 1996’da otele dönüştürüldü. Cezaeviyken burada kalan en ünlü insan ise şüphesiz Nâzım Hikmet... Acaba Nazım, içeride yattığı sürece buranın otele dönüşeceğini tahmin etmişmidir?
YAN YATMIŞ 8’İN SIRRI
İstanbul’a komşu Yalova’daki Limak Termal Otel’i de unutmamak lazım. Atamızın ağırlamanın şerefini elde etmiş, sonra terk edilmişliğin acısıyla metruk bir yapı görünümü çizerken, Limak Grubu’nun değdirdiği sihirli dokunuşla muhteşem bir müze otele dönüşmüştü. Bu yapıda eski ile yeninin uyumlu ahengini görmeniz mümkün. Otelin en ilginç özelliği ise oda numaralarının her birinin Atamızın yaşadığı yılları içermesi. Ulu Önder’i kaybettiğimiz 1938’de ise “8” rakamının yan yatmış hali ise sonsuzluğu simgeliyor.
Bu arada Mardin’deki Kasr-ı Nehroz Otel, Kapadokya’daki Argos Otel’i bu kapsam içinde sayabiliriz. Bir başka örnek de Antakya’dan... Sabun kokan otel olarak da adlandırılan Savon Otel, 1860’da Antakya’da sabunhane olarak inşa edilmiş bir binanın restorasyonuyla hayat bulmuş.
Son olarak Design Hotels Grubu’na bağlı otellere Antalya çanağından örnek vermek gerekirse de Hillside Su, Adam&Eve, Kempinski The Dom, Puding Hotels aklıma ilk gelenler.
Paylaş