Paylaş
O esnada aklıma, görüp de giremediğimiz, duyup da gidemediğimiz gizli cennetler geldi.
Ankara’nı en güzel köşelerinden biri hiç kuşku yok ki Kuğulu Park... Gölbaşı’ndaki iki gölden birisi olan Eymir, Çankaya’nın göbeğindeki Botanik ve Seğmenler Parkı şehir içinde birer vaha gibi. Eryaman’da, etrafı sazlıklarla çevrili Susuz Gölet’in parka dönüştürülmüş hali Göksu Park, Dikmen Vadisi Parkı, Altın Park, yeniden restore edilen Gençlik Parkı ise her an elinizin altında. Siz bunların tümünü zaten biliyorsunuz.
Ancak birazdan aktaracağım burnumuzun dibindeki bazı cennet köşeler eminim ilginizi çekecektir. Örneğin, ABD Elçiliği’nin özel çimlerle donatılmış bahçesi, Alman Elçiliği’nin içinde hara bile barındıran geniş arazisi, TBMM’nin, içinde balıkların yüzdüğü havuzu bile olan bahçesi, Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’nın gözden ırak tutmayı başardığı ve içinde iki gölet bile bulunan arazi, sırlar diyarı gibi Ankaralılardan saklanır durur. İşte bu hafta gözden ırak bazı özel alanlar ile yeterince tanıtımı olmadığı için bilinmeyen halkın kullanıma açık parkları yazacağım.
DÜNYANIN ÜÇÜNCÜ BÜYÜĞÜ
Hiç kuşku yok ki, siyasetin kalbi Ankara’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde atıyor. Peki, Meclis’in kalbi nerede atıyor? Tabii ki hararetli tartışmaları ile vekillerin kürsüden hem halka, hem de birbirlerine seslendikleri Meclis genel kurul salonunda... Ve ardından bitmek bilmeyen heyecanı ve koşuşturmasıyla 350 dekarlık “Meclis Bahçesi”nde.
Büyüklük bakımından kıyaslandığında Londra ve Budapeşte’deki parlamento binalarından sonra üçüncü sırada yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin projesini, 1938 yılında düzenlenen uluslararası bir mimarlık yarışmasını kazanan Prof. Holzmeister hazırlamıştı. 1961 yılında hizmete açılan TBMM binasının bu projesine uygun bir bahçe için de, 1965 yılında peyzaj mimarlığı alanında ilk resmi ulusal yarışma açılmıştı. Her ne kadar seneler içinde meclisin park ve bahçe alanı genişlese de, özünde yarışmayı kazanan Prof. Dr. Yüksel Öztan’ın projesine sadık kalındı. 1968- 72 yılları arasında ön bahçeler, 1979- 99 arasında ise arka bahçe ve Milli Egemenlik Parkı, 2001’den 2006 yılları arasında da spor tesisleri ve üretim alanları arası bölüm yapıldı.
HAVUZDAN KUVVETLER AYRILIĞI FIŞKIRIYOR
Bu arada, sizlere, biraz da sık gittiğim ve karış karış gezdiğim Meclis bahçesini anlatayım. Meclis’in Eskişehir yolundan görünen ön bahçesinde binanın horizantal yapısını kuvvetlendirecek geniş çim alanlar kullanıldı. Ayrıca, bina köşelerine dört mevsim algılanabilecek sütun formlu yüksek ağaçlar dikildi. Gezinti, oturma, çevreyi izleme amaçlı yapılan arka bahçe ise, kent içinden yeşil bir tepe algılaması yaratmak için özel olarak dizayn edildi. Bahçenin bu bölümünde genellikle doğal özellikte ve görünüşteki bitki türlerine yer verildi. İlgi çekici ve uzaktan algılanabilen ağaç ile çalı türleri de ihmal edilmedi.
Meclis’in güney ucunda yer alan Başkanlar Parkı da 2005 yılında TBMM’nin 85. yıldönümü etkinlikleri kapsamında açıldı. Parka gelen ziyaretçileri kuzey-güney doğrultusunda uzanan çiçeklerden oluşan Türk Bayrağı motifinin karşıladığı bu parkta, Mustafa Kemal Atatürk’ten başlayarak, 22 Meclis Başkanı için törenle anıt ağaç dikildi. Özetle Meclis’in 350 dekarlık park ve bahçe alanında 100’e yakın türde 22 bin civarında bitki bulunuyor.
GÖZDEN IRAK KALAN ALMAN CENNETİ
Ankara’nın tam merkezindeki Almanya Büyükelçiliği’nin şehri kıskandıran manzarasına bakınca gözlerime inanamamıştım. Şehrin tam merkezine konumlanan Almanya Büyükelçiliği, Ankara’da ilk açılan büyükelçiliklerden biri. 1924’te 28 bin metrekare büyüklüğündeki büyükelçilik, şimdi tam 65 bin metrekareye yayılmış durumda.
Dile kolay tam 6 hektarlık bir araziye yayılmış bahçeleri var. Hani neredeyse küçük bir kasaba büyüklüğünde... Bahçe, rengarenk çiçekleri, yeşilin her tonundaki ağaçları ile insana huzur veriyor. Büyükelçilikte köpek, kedi ve kaplumbağaların yanı sıra üç tane de at var. Almanlar, 15 bin metrekare çim alan ile 25 bin metrekare üzerinde de çeşitli ağaç, çam, maki ve süs bitkileriyle çevrili olan bahçeleri ile deyim yerindeyse gurur duyuyorlar. Ankara’nın kalbinde hayvan ve bitki dünyasının çok sayıdaki türüne vaha olarak yaşam alanı sağlayan Prusya tarzı mimariyle uyum içindeki muhteşem güzelliğe sahip park alanı, bin 125 bitki türünün habitatı gibi.
AVATAR FİLMİ BURADA ÇEKİLMİŞ OLABİLİR Mİ?
Ankara’ya 160 kilometre mesafedeki Nallıhan’a ilk kez geçen sene gitmiş ve suyunun uyuz hastalığına iyi geldiği söylenen Uyuzsuyu Şelalesi’ne hayran kalmıştım. Şelalenin görkemi karşısında da sanki Avatar filminden bir sahne izliyormuş duygusuna kapılmıştım. Nasıl kapılmayayım ki, dik kayaların üzerinden akan su yatağında yemyeşil yosundan meydana gelmiş örtü film karesinden fırlamış gibi karşımda duruyordu. Üstelik o örtü de kayaların bittiği yerden aşağılara doğru sarkmaya devam ediyordu. Kaya diplerinde yetişen enfes dağ laleleri ise o müthiş manzaraya zarafetleriyle eşlik ediyordu.
Uyuzsuyu’nun kaynağı yaklaşık 1200 metre yükseklikte kayalık bir tepede yer alıyor. Suyun sıcaklığı kaynak noktasında 36 derece civarında. Sonra aşağıya akmaya başlıyor, aktıkça da soğuyor. Köylüler yıllardır hayvanlarına uyuz hastalığı bulaştığında sürüyü bu suya sokup çıkarıyor ve hastalıktan kurtarıyormuş.
FOTO SAFARİNİN MERKEZ ÜSSÜ
Nallıhan’da bir de Kuş Cenneti var. Doğal güzellikleri; insanı büyüleyen 200’e yakın kuş türünü ve binlerce kuşu içinde barındıran bu cennet köşe gerçekten görülmeye değer. Burayı şimdiye kadar görmediyseniz mutlaka gidin. İnanın doğa harikasını görünce adeta şaşkına döneceksiniz. Geçenlerde avcılığın fotoğraf ile yapılmasını özendirmek amacıyla tertiplenen Nallıhan Kuş Cenneti 3. Foto Safari yarışmasının sonuçları basına açıklandı. Seçici Kurul, yarışmacıların çektiği birbirinden ilginç ve doyumsuz güzellikteki fotoğrafları tek tek inceledi ve içlerinden en iyilerini seçti.
Yarışmada birincilik Ödülünü, Ali Özcan, ikinciliği Adnan Menevşe, üçüncülüğü ise Deran Atabey kazandı. Tabii birçok da mansiyon ödülü dağıtıldı. Ayrıca 42 fotoğraf da kış aylarında Ankara ve Nallıhan’da sergilenmek üzere depoya kondu. Bu arada sergiye daha çok var, şimdiden görmek istiyorum diyorsanız da, ödül alan ve sergilenecek eserleri Tüketici ve Çevre Eğitim Vakfı’nın resmi web sitesinden izleyin.
BU GÖLLER BİR SIR GİBİ VATANDAŞTAN SAKLANIYOR
Gelelim bir başka gizli cennete... Ankara’nın Eskişehir yolu 10. kilometresinde yer alan 204 hektarlık arazide biri büyük, diğeri küçük iki gölet ile çevresi gerçekten görülmeye değer. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı arazisi içinde kalan bu göletlerin varoluş amacı kurumun ziraat arazisine su temin etmek. Daha sonra ülkemizin milli botanik bahçesi olma yolunda geliştirilmiş.
1966 yılında yapımı tamamlanan büyük göletin havza alanı gerçekten kocaman. Gövde uzunluğu 170 metre olan barajı bile var. Etrafı sazlıklarla kaplı gölette turna balığı, ot yiyen sazan balığı, ördek, karabatak ve çeşitli türlerde su kuşları bulunuyor. Gölün çevresindeki arazide beş bin adet Lübnan sediri dikili ve yanı sıra karaçam, salkım söğüt, iğde, karaağaç, kayısı, Antep fıstığı ve benzeri ağaçlar bulunuyor.
1978 yılında yapılmış olan küçük gölet ise 45 bin metre küplük su havzasına sahip. Gölette ot yiyen sazan, su kaplumbağası gibi canlılar yaşıyor. Etrafındaki arazide kiraz ağaçları, kadıntuzluğu, süs elması, altın çanı, ıhlamur, ligustrum, Lübnan sediri, karaçam gibi çeşitli türlerde bitkiler bulunuyor.
İŞE KABİNE ARKADAŞINI İKNA EDEREK BAŞLAYABİLİR
Şehrin göbeğindeki bu iki saklı cennete ulaşmak ise biraz güç... Zira Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı örnek tarım çalışmaları yaptığı bu araziyi vatandaşın kullanımına kapamış durumda. Dolayısıyla da girişler izne tabi ki, bu izni alabilen çok az sayıdaki şanslı kişiden biri olmanız lazım. İşte bu nedenle Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun açıklamasıyla konuya girdim. Sayın bakan, mesire yerlerini vatandaşın hizmetine açmaya, Sayın Mehdi Eker’i ikna ederek, Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bir sır gibi saklanan göletlerinden başlayabilirsiniz!
Paylaş