Zaman zaman vefat etmiş aile fertlerini ziyaret için Karşıyaka Mezarlığı’na giderim. Bir yandan iç huzuruna kavuşurken, diğer yandan da tarifsiz bir hüzne kapılırım. Ancak son mezarlık ziyaretimde tanık olduğum bir görüntü bütün hüznümü alıp götürdü.
Üstüne üstlük acı acı gülümseme bile sebep oldu. Doğrusu, mezarlığın yüksek duvarlarına asılı duran bir pankartta yazılanlara gülmemek elde değildi. Lafı fazla uzatmadan aktarayım da siz karar verin. Brandanın üzerinde aynen şu cümle vardı: “Ankara bir başka güzel” İmza ise tahmin edeceğiniz üzere Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e aitti. Aracımı yolun kenarına park edip, düşünmeye başladım. Ankara mezarda yatanlar için mi güzeldi, yoksa bu şehirde halen yaşama çabasında olan bizler için mi? Sonra oturduğum yerde dizlerime vurup, dövünmeye başladım. Sahi ya, Gökçek, yıllardır süren yakınmalarımızı yanlış anlamış olabilir miydi? Başkentliler olarak, el birliğiyle, “Bizi ne zaman yerin altına indireceksin başkan” diye diye Gökçek’in başının etini yememiş miydik? Bizler, metro yap da yerin altına inelim dedikçe, o yanlış anlayıp, bizim için yeni mezarlar hazırlamış olabilir miydi? GECE 24’DEN SONRA ÖLÜM SESSİZLİĞİ ÇÖKÜYOR Böylesine acayip komplo teorilerine kapıldığımı anladığım an ise kendime gelip, doğru sentezler yapmaya başladım. Evet, son kararım vermiştim. Mezarında yatanlar için Ankara bir başka güzeldi. Zira Karşıyaka’ya inşa edilen yeni camiler, bakımdan geçip asfaltlanan yollar ve çevreyi süsleyen bitkiler sayesinde dirimiz değil ama ölümüz rahata ermişti. Daha sonra yaşama tutunmaya çalışan biz faniler için afişteki sloganın anlamını düşündüm. Niyeyse bana pek umut verici gelmedi. İlk etapta Gökçek’in uygulamalarıyla kentin üzerine bir ölü toprağı serildiği hatırladım. Malumunuz üzere, Ankara saat 24’den sonra ölüm sessizliğine bürünüyor ki, belediye otobüsleri bile o saatten sonra çalışmıyor. Yollarda yürüyen tek tük insanlar ise bedava dağıtılan kömürün yarattığı kirli hava yüzünden sesini çıkaramıyor. Diğer saat dilimlerinde ise kentin göbeğinden geçen otoban gibi ana arterler ölüm yollarından farksız işlev görüyor. Kısacası toprağın üstündeki kirli havadan, otobana dönmüş cadde ile sokaklardan, Arap saçına dönmüş trafikten ve sosyal yaşamdaki kentli kültürünün yavaş yavaş yok olmasından dolayı her gün ölüyoruz. İnanın, sık sık iki dudağımın arasından o meşhur deyiş dökülüveriyor: “Allah ölümün de hayırlısını versin”. Sözün özü; Melih Bey’e kentin her yerini kendini öven pano ve afişlerle donatmak yetmedi. Bir tek mezarlıklar kalmıştı ki, sonunda ona da el attı. Acaba kendisi mezarlığa girip çıkan acılı insanların bu afişler hakkında ne düşündüğünü iyi tartabildi mi? FERRASİNİ KİRALAYAN ADAM Beni böylesine şaşırtan olaya İstanbul seyahatim esnasında gittiğim İstinye Park Alışveriş Merkezi’nde tanık olmuştum. Arkadaşımın orta sınıf arabasını otoparka sokmayan görevli, Maserati marka spor araçla gelen birini içeri almak şöyle dursun, yoluna bir tek halı sermediği kalmıştı. Kızgınlığımızı çabuk atlatıp, valeye verdiğimiz yüklüce bahşişle amacımıza ulaşırken de, otopark engelini aşmıştık. Bu esnada çevremize şöyle bir bakınca gelen otomobillerin birbirinden lüks markalar olduğunu fark etmiştik. Aklımız ise halen bize nazire yaparcasına ağırlanan Maserati marka aracın sürücüsündeydi. Farkına varmadan göz hapsine almış, aynı ilginin trend bir kafede de sürdüğünü görünce için için kıskanmıştık. Bizim bu şaşkın halimizi fark eden bir güvenlik görevlisi ise yaşadıklarımıza bir açıklama getirme ihtiyacı duymuş olacak ki, başlamıştı anlatmaya. “Bakmayın o spor otomobildeki adamın afrasına tafrasına. Büyük ihtimal kiralık araçla hava atıyordur.” FENERBAHÇE STADININ YANINDA PAZARLIK YAPTIM Meğer son zamanların modası buymuş. Milyon dolarlık lüks spor arabalar kiraya veriliyor, binenler de İstanbul’un piyasa mekânlarında hava atıyormuş. Kiralayan yerlerden biri de Fenerbahçe’de Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın hemen yanındaki otomobil galerisiymiş. Merak bu ya, ertesi gün bu galeriye gidip, showroomda bulunan Ferrari için kira pazarlığına girmekte gecikmemiştim. 10 günlüğüne 50 bin dolar teklifini alınca da, “Son kararımı yarın bildireyim” diyerek oradan uzaklaşmıştım. Tabii ki böyle bir kiralama işine girecek ekonomik durumum yoktu ama bir gün önce edindiğim bilgileri teyit etme imkânına kavuşmuştum. Aslında o pazarlık esnasında galerici çok enteresan bilgilere ulaşmamı da sağlamıştı. ARABAYA BİNİŞ VE İNİŞ SÜRECİNİ NİYE UZUN TUTUYORLAR Özellikle İstanbul dışından gelen para pul sahibi sosyete meraklıları bu kiralama işini abartmıştı. Kimi, her gelişinde aynı aracı kiralarken, kimi de farklı modelleri tercih etmişti. Aracı teslim aldıktan sonra yaptıkları ilk eylem ise İstinye Park, Nişantaşı, Etiler, Bağdat Caddesi gibi gözde mekanlarda soluğu almak olmuştu. İçlerinden bazıları kiralık bu araçlarla gün içinde yedi sekiz restoran, kafe ya da bara gitmeyi marifet saymıştı. Valeye verilen bol bahşişle başlayan ziyaretlerinde ise arabadan inip, binme süreçlerine bol zaman ayırmak ortak davranışlarının değişmez kurallarından biri olmuştu. İstanbul ziyaretimin üstünden iki hafta geçmişti ki, Filistin Caddesi’nde gezinirken bu modanın Ankara’ya da ulaştığını fark ettim. Sonradan öğrendim ki, o gün gördüğüm spor model Porsche’den inen iki genç, Gaziantepli zengin bir ailenin mensuplarıydı. Bir haftalığına kiraladıkları araçlarıyla her gün bir kafeye gidip, en görünürdeki masaya kuruluyorlardı. Tabii kiraladıkları aracı kafenin tam önüne park ederek. Marka kıyafetlerine rağmen bozuk Türkçeleri yüzünden çevreleriyle iletişim kuramıyorlardı ama kapı önündeki Porschenin kendilerine ait olduğunu belirtmek için personele yüksek sesle eften püften de olsa sorular soruyorlardı. Tabii her iki lafın arasında kendi araçlarından bahsederek... FOYOLARI ÇIKINCA KARİZMAYI ÇİZDİRDİLER Ancak geçenlerde gittikleri bir kafede bütün karizmaları yerle bir olmuştu. Zira yan masadaki müşterilerden biri: “Ben de geçen ay bu arabayı kiralamıştım ama birçok arızası çıkınca Lamborghini’ye geçiş yaptım” deyivermişti. Doğal olarak da foyaları ortaya çıkmıştı. Görev verdiğim bizim acar muhabirler, “rastlarım diye” halen o gençleri Filistin Caddesi’ndeki mekanlarda arıyor ama şimdilik sırra kadem basmış durumdalar. En azından bu yöntemi uygulayan galericilere ulaşmayı hedefliyoruz. İnanıyorum ki, galericilerle görüşmemizden çok ilginç hikâyeler çıkacak. SUYUN SİHİRLİ DOKUNUŞU Artık çağımız insanı daha kaliteli ve sağlıklı uzun bir yaşamın peşinde... Amacına ulaşmak için de her yolu denemekten geri kalmıyor. Spa& Wellness üniteli spor merkezleri ise bu yollardan sadece biri. Asırlardır doğanın iyileştirici gücünü keşfeden insanoğlu, bu bilgisini günümüzde teknoloji ile birleştirerek sağlık ve güzellik amaçlı kullanıyor. Üstelik sadece geciktirilmeye çalışılan yaşlanmayla sınırlı kalmayıp, gençlik yıllarının daha dinamik bir tempoda geçmesi için alternatifler sunan bu tür işletmelere gidiyor. Spa ve Wellness üniteli tesisler, sundukları spor, sağlık ve güzellik programlarıyla yaşama ayrı bir kategori kazandırıyor. Sağlıklı olmak, stresten uzak yaşamak, beden ve zihni mümkün olduğunca dinlendirmek, genç kalmak, güzelleşmek... Tüm bunlar çağımız insanının şiddetle ihtiyaç duyduğu unsurlar. Tabi ki insanların yaşam stilleri teknolojik gelişmeye bağlı olarak değişiyor. BAK ŞU KÜÇÜCÜK ANAHTARIN YAPTIKLARINA Son zamanlarda kafamı bu konuya fazlasıyla takmış durumdayım. Zaman zaman Ankara’daki bu tarz tesisleri dolaşıp, izlenimlerimi sizlerle paylaşıyorum. Son olarak Dikmen Vadisi manzaralı Renewa Club’a gittim. Niye fikrimi gizleyeyim, toplam 20 bin metrekarelik tesisin her köşesini gezdikçe çok etkilendim. Sağlığı korumak, iş temposunun yükünü azaltmak, kısacası günlük yaşamın ve kentin olumsuz etkilerinden kurtulmak için ideal bir mekândı. Son teknolojiden nasibini almış aletlerini ve yaşam kliniğini bir kenara bırakırsak, ilgimi en çok uygulanan bir program çekti. Kulübe üye olanların önce sağlık durumu konusunda detaylı bir profili çıkarılıyor. Kas, kemik ve yağ ölçümlerinin sonucuna göre elde edilen verilerle kişiye özel bir program hazırlanıyor ve herkese dijital bir anahtar veriliyor. Spor aletleriyle çalışmalarda sakatlanmaların önüne geçmek için düşünülen bu sistem, alette çalışırken hata yapmanızın önüne geçiyor. Kullandığınız her makinenin ayarlarını bizzat düzenleyen bu akıllı anahtar, her gelişinizde genel durumunuzu da gösteriyor.