Ankaralı mimarın ünü ve temalı yapıları ülke dışına taştı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Aktaracaklarımı okumaya başlayınca, Irak’taki bir şehrin Ankara ile ilgisi ne olabilir diye düşenebilirsiniz. Ancak okumayı sürdürürseniz çok hoş bir bağlantı olduğunu göreceksiniz.
Üstelik bu bağlantı öyle yabana atılır cinsten değil, aksine çok önemli. Şu sıralar Irak’ın Al-Anbar vilayetine bağlı Ramadi’nin kaderi Ankaralı mimarlar sayesinde büyük değişime uğruyor. Toplam 200 bin nüfusun yaşayacağı yeni Ramadi kentinin bütün alt ve üstyapı tasarımları Ankaralı bir mimar ve ekibi tarafından yapılıyor. Tamamıyla Türk eseri olacak projeyle sadece değişim yaşanmayacak, geleceğin şehri yaratılacak. Ramadi kenti yakınındaki Al-Habbaniyah gölü kıyısında gerçekleşecek proje kapsamında 11 bin konut, hastaneler, eğitim tesisleri, üniversite kampusu, spor kompleksi, resmi binalar, iş ve alışveriş merkezleri, oteller ve tatil köyleri inşa ediliyor. Ticari üniteler, enerji santralı, arıtma tesisleri, rekreasyon alanları da işin cabası. Bu yeni kenti tasarlayıp, projelendiren ise ünlü Ankaralı mimar Hasan Sökmen’den başkası değil. Bilmeyenler için Hasan Bey’in kim olduğuna gelirsek; Kendisini bugüne kadar birçok beş yıldızlı otel ve turizm kompleksine, iş ve alışveriş merkezine, konut kompleksine imza atmış çılgın bir mimar olarak tanımlayabiliriz. Ülkemizde temalı otel trendini başlatan bir isim. Tasarımını yaptığı otellerle Antalya ve Türk turizmine yeni bir soluk getirdiği ilgili herkesçe biliniyor. Kumarhaneler cenneti Las Vegas’tan etkilenerek başladığı temalı otellerinde şimdiye kadar Topkapı Sarayı, Concorde uçağı, Titanik gemisi ve İstanbul silueti gibi pek çok tema otele dönüşmüş durumda. Üstelik O bu tematik yapı akımını yurtdışında ki pek çok yapıya da taşımış bir kişi. Örneğin Gürcistan Batum da yapılan Sheraton Otel onun hayal dünyasıyla şekillenmiş bir yapı. Dünyanın yedi harikasıdan biri olan İskenderiye Feneri bu otelin ana temasını oluşturuyor. Azerbaycan’daki Azer Havayolları genel müdürlük binası ise onun uluslararası yarışmalarda birincilik kazanmasına vesile olan bir bina. İşte Hasan Bey ve ekibi yaptıklarını yapacaklarına teminat göstererek Irak’ta geleceğin şehrini yaratıyorlar. Bu şekilde de Türk müteahhitlerine ve işçilerine yeni ufuklar açıyorlar. Onun bu alkışlanacak başarısına kısa da olsa değinmek istedim.
ONLAR SAYESİNDE ESKİNİN ŞAŞASINA GERİ DÖNÜYORUZ
Gelelim bir diğer konuya... Dikkat ettiniz mi bilemiyorum ama son zamanlarda Ankara’nın sosyal yaşamı önemli bir değişime ugruyor. Daha düne kadar restoran, pastane ve bar karışımı hizmet anlayışıyla yeme içme sektörünü ele geçiren kafeler, tahtlarını konsept restoran-barlarla paylaşıyor. Bu bir yerde eskinin şaşalı günlerine dönüşün de habercisi. Ahşap masa üzerine konan kağıt Amerikan servisten, her tür yemeğin harmanlanmasıyla oluşan mönüden, pastane müşterisiyle aynı havayı soluyan restoran müşterisinin kakofonisinden sıkılanlar artık daha seçici davranıyorlar. Üstelik beyaz örtülü masalarda, şık yemek takımları eşliğinde, karakteri belli mönüden seçim yapmak istiyorlar. Bu istekleri ise yeni açılan ya da geçmişten beri bu geleneği hiç bozmayan işletmeler sayesinde cevap buluyor. İşte bu yeni akıma cevap verecek birkaç restoranı sizlerle paylaşmak istedim. Bunu yaparken de bilinenlerle, yenileri harmanladım. Her ne kadar ticari bulup inanmasam da 14 Şubat günü, yani “Sevgililer Günü” için size fikir verebilir diye de en romantiklerini seçtim.
MÖNÜSÜNDEN DEKORA ADI GİBİ RAFİNE
İlk durağımız İran Caddesi’nde açılan Rafine Restoran... Sahibi hiç de yabancı olmadığımız bir isim; Big Chef’s restoran zincirini kurup, İstanbul’a bile taşıyan Gamze Cizreli... Yeni mekanı Rafine’yi kısa sürede Ankara’nın hit restoranları arasına sokmayı bildi. Başkent’te yıllardır özlemi duyulan ‘klasik-modern’ mekan boşluğunu doldurduğu her gece dolu olan masalarından anlaşılıyor. Dikkat ediyorum, son zamanlarda Ankara cemiyet hayatının, siyasi, diplomatik, askeri ve bürokratik kesimin yeni buluşma noktası oldu. Üç katlı eski bir Ankara evinin baştan sona yenilenmesiyle hayat bulan restoran, mönüsünden dekoruna adı gibi ‘rafine’ bir tarza sahip. Canlı bitkilerin ve kesme çiçeklerin bolca kullanıldığı mekandan içeri girer girmez çiçek bahçesindeymişsiniz hissine kapılıyorsunuz. Duvarlarındaki Nazım Hikmet’ten Mevlana’ya, Bernard Shaw’dan Can Yücel’e, birçok şiir ve özlü söz ise bakışlarınızı duvarlardan ayıramamanıza sebep oluyor. Mutfağından masalarınıza yansıyan yemekleri ise Türk- Akdeniz melezi... Mönüsündeki Karidesli imambayıldı, köz biberli marine kuşkonmaz, deniz börülceli fava, kırmızı pancarlı humus, portakallı fırın kuzu incik tavsiyelerim arasında... Tatlı severler için de iki önerim olacak. Güllü lokumlu crem brulee ve vişne sos ile sunulan Afyon kaymaklı ekmek kadayıfı çok güzel.
BU LEZZET DURAĞINA 110 YILLIK PİYANO EŞLİK EDİYOR
Oran Semti’nde, Panora AVM’nin az ötesinde açılan Hotel Monec’in kısa bir süre önce hizmete soktuğu restoran ve barı manzaradan keyif alarak lezzetli saatler geçirebileceğiniz güzel bir yer. Otelin en tepesindeki Roof Lounge, dağ evi sıcaklığında dekorasyonuyla dikkat çekiyor. Modern yaşamın konforunda, kentin karmaşasından uzak, Ankara’nın zirvesinde misafirlerine büyüleyici bir ortam sunduğu kesin. Doğal, ahşap çatının altında yemekler için açık mutfak ve restoran bölümünü, sohbetler ve eğlence için ise bar bölümü aynı mekanda toplamış. Ahşap rengi haricinde kullanılan sedef, gri ve kırmızı renkler salonda gündüz farklı, akşam farklı bir etki yapıyor. Salonun başköşesinde duran 110 yıllık piyanodan çıkan tınılar ise brunch ve akşam yemeklerine eşlik ediyor. Pazar sabahları gerçekleşen zengin brunch büfesi sadece 29 lira. Size bir ip ucu da vereyim; pazarlık yapın, on kişi üzeri gruplarda fiyat 25 liraya iniyor. Pazartesiden perşembeye dört akşam saat 20:30 - 23:00 arası piyano, Cuma ve Cumartesi akşamları ise caz orkestrası eşliğinde yemeklerinizi yiyebileceğiniz hoş bir mekan. Mönüdeki fiyatlar ise lüks bir işletme için makul düzeyde.
DOYUMSUZ LEZZET ONUN GENLERİNDE VAR
Dikkat ettim ne zaman gitsem, Kavaklıdere’deki Divan Otel’in birinci katında hizmet veren Niki Restoran-Bar oldukça kalabalık. Üstelik de kuru bir kalabalık değil, entelektüel düzeyi yüksek insanların ağırlıkta olduğu bir kalabalık. İşletmecileri ise Ankara’nın geçmiş yıllarını bilenler için tanıdık simalar. Niki, bir dönem bırakın Ankara’yı tüm Türkiye’de fırtınalar koparan RV ve Piknik restoranların sahibi Reşat Bey’in kızı Gülen Onat ile damadı Mehmet Köse’nin yönetiminde faaliyetini sürdürüyor. Hal böyle olunca da yemekleri gurmelerin damak tadına hitap edecek kadar güzel. Uzun zamandır diplomatların ve iş adamlarının vazgeçilmezi olan işletmede haftanın dört günü canlı jazz müzik sunuluyor. Cuma akşamları 18:30- 21:30 arası keyifli bir buluşma ve sohbet ortamı sağlayan Happy Hour’da ise iğne atsan yere düşmeyecek kalabalık oluşuyor. Dünya mutfağından örneklerin sunulduğu mönüsünde kullanılan sosları ise başka bir yerde bulmanız zor. Sizlere tavsiyem mönüde bulunan Nar ekşili Levrek, Biberli bonfile, Kuzu şiş gibi özel yemeklerden birini tatmanız. Üstüne ise Çikolatalı sıcak puding yemeyi unutmayın. Bu arada Cuma ve Cumartesi akşamları Niki’de Klasik Smooth Jazz müzikten örnekler sunan baba kız için parantez açmak istiyorum. Tuba- Ersun Çavuşoğlu ikilisinin sunduğu şarkılar en az yemekler kadar leziz. Müzikte akademik kariyere sahip baba kızı dinlemek için yemek yemeniz de şart değil. Niki’nin barında bir kadeh içseniz de yeterli.
BU SÜRPRİZ ONU HEP GENÇ TUTUYOR
Ankara’da balık ve deniz ürünleri denilince akla ilk gelen Trilye Restoran oluyor. Adı Latincede “Kırmızı Barbun” anlamına gelen işletmenin iç mekanı oldukça güzel ve ferah. Ama daha önemlisi Süreyya Üzmez ve eşi Mahmure Hanım’ın mekan sahibi olarak müşterilere gösterdiği ilgi... Bütün mekanlara örnek olacak cinsten başarılılar. Haftanın hemen hemen her günü yer bulmanın zor olduğu mekanın müdavimleri arasında siyasiler, bürokratlar, iş adamları, sanat ve spor camiasının ünlü isimlerini sayabiliriz. Açıldığından beri kaliteli hizmet anlayışından taviz vermeyen Trilye’yi hep ayrı yere koyarım. Hesap pusulasındaki parayı hak ettiğini düşündüğüm restoranda klasik mönüye sık sık yeni ürünlerin dahil olması benim gibi müşterilerini şaşırtmıyor. Hatta her hafta bir başka yeni lezzetin sunulmasına alıştık da diyebilirim. Bu özelliği de Trilye’nin hep genç kalmasını sağlıyor. Söz hazır balık restorandan açılmışken iki işletmeye daha değineyim. Biri Bilkent Fish House diğeri ise Yosun Restoran... Bilkent Fish House etrafı çam ağaçlarıyla çevrili bahçesi sayesinde şehrin göbeğinde tabiatın kucağında olmanızı sağlıyor. Müşterileri için her zaman yeni tatları sunan mekan, balık şiş, balık tandoori ve balık sucuk gibi seçeneklerin de bulunduğu geniş mönüsüyle, damak zevkine düşkün olanlara hitap ediyor. “Başkent’in nöbetçi balıkçısı” unvanını taşıyan İran Caddesi’ndeki Yosun Restoran’da balığın her türlüsünü bulmanız mümkün. Öğle ve akşam servislerinde açık olan restoranda onlarca çeşit soğuk meze, ara sıcak ve de deniz balığının yer aldığı geniş bir mönü var. Canlı müzik eşliğinde yemeklerinizi yerken keyif alacağınız kesin. Biliyorum, hizmet kalitesi yüksek şık yemek takımları ve masa örtüleriyle bezenmiş daha yazacak çok yer var ama bana ayrılan yerin sonuna geldiğim için şimdilik bu kadar. Bu arada bir yanlış anlamaya da mahal vermeyeyim. Müşteri kafeleri göz ardı etmiş değil, bilakis halen ilgi çekmeyi biliyorlar. Benim anlatmak istediğim unsursa kimlik kargaşasının son bulması.