Ankara’nın trafiği Allah’a, ulaşımı ranta, metrosu da bakanlığa havale
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Ankara’nın, şehir içi ulaşımda yaşadığı ‘taşıma ücretleri’ rezaletini birazdan bahsedeceğim bakış açısıyla inceleyen birileri çıksın diye bekledim.
Gördüm ki, günlerce boşuna beklemişim. Ne dillendirip söyleyen oldu, ne de zahmet edip yazısında değinen... Malumunuz, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı EGO ve Halk Otobüsleri ile minibüslerin taşıma ücretleri, mahkeme kararıyla altı yıl öncesinin rakamlarına düştü, bir hafta sonra da karardan önceki rakamlarına çıktı. Yani bir hafta arayla bir lira 85 kuruşluk bilet, önce 90 kuruşa indi, daha sonra da tekrar bir lira 85 kuruşa çıktı. Belediyenin son müdahalesinin akabinde bir baktık ki, otobüs ve minibüsçüler sevinç yumağı oluşturup, zafer nidaları atıyor... Bir hafta öncesinin fiyatlarına dönülmesi bile onların sevinçten havalara uçmasını sağlayınca, parmağımı şakağıma dayayıp düşünmeye başladım. Sonuçta da bu zafer şenliklerinin nedenini buldum. Üstelik bu buluşum beni önemli sonuçlara da götürdü. İşte bu haftaki yazımda ulaştığım sonuçları sizinle paylaşıp, konuya farklı bir perspektiften yaklaşacağım. EGO otobüsleri hariç şu an Ankara’da 200 civarında Özel Halk Otobüsü ve bin 975 adet dolmuş olarak çalışan minibüs var. Sincan’da faaliyet gösterenleri de hesaba kattığınız zaman minibüs sayısı iki bin 321 rakamını buluyor. Üstelik “Süper lüks araç satın aldım, taşımacılık yapmak istiyorum “ diyerek yetkili kurumlara müracaat edenler ise avuçlarını yalayıp, çalışma iznine sahip olamıyor. İnatla bu sektöre girmek isteyenler ise mevcuttaki halk otobüsü ya da minibüs sahibinin ruhsatlı plakasını satın almak zorunda kalıyor. İşte kafamın karıştığı konu da bu aşamada başlıyor. OTOBÜS VE MİNÜBÜS TAŞIMACILIĞININ YOLU MİLYONERLİKTEN GEÇİYOR Halk otobüsleri ile minibüslerin çalışacağı hat belli ve güzergâh değiştirmesi yasak. Hal böyle olunca da satın alma işini çalışacağınız güzergâha göre yapmanız gerekiyor. O zamanda plaka ruhsatını satın almak için bir önceki sahibine ödeyeceğiniz para iniyor ya da yükseliyor. Halk otobüsleri için bu plakanın bedeli bir ile bir buçuk milyon lira, minibüsler için ise 600 bin ile bir buçuk milyon lira arasında değişiyor. Yani taşımacılık işine girmeniz için milyoner olmanız şart. Yolcu kapasitesi yüksek hatlarda ruhsat ve plaka devri için ödeyeceğiniz para 1,5 milyon lirayı (Eski parayla 1,5 trilyon TL) buluyor. Örneğin Kızılay, Ayrancı, Dikmen, Seyranbağları hattında minibüs işletmek istiyorsanız bir buçuk milyon liraya plakayı devralmanız gerekiyor. Mamak, Demetevler, Sincan hattında çalışmak istiyorsanız da 750 bin lirayı gözden çıkarmanız... YATIRIM ARAÇLARI DA NEYMİŞ DÖRT TEKERİN OLSUN YETER Sözün özü, öyle otobüs, minibüs almakla iş bitmiyor, mutlaka plaka için hava parası vermeniz gerekiyor. İşte bu aşamada da benim aklıma bu paraları veren kişilerin mali durumu takılıyor. Bir buçuk milyon lirası olan ve bu parayı plakaya bağlayan bir kişi benim gözümde milyonerler saffına giriyor. Yatırımın sahibi bu miktarla halk otobüsü ya da minibüs almayıp, faiz, hazine bonosu, altın gibi finans araçlarına yönelse yılda yüzde 10 ile 20 arasında gelir elde eder. En düşük seçenek olan banka faizi yılda 150 bin lira getirir ki, bu miktarda parası olanların neredeyse tümü değişik yatırım seçenekleri arasında gezinerek kazancını 300 bin liraya kadar çıkarabilir. Kısacası, halk otobüsü ve minibüs sahipliği çok daha karlı bir yatırım ki, kişiler bu kadar parayı plakanın hava parası için yatırabiliyor. Biraz sordum, soruşturdum; şoförlerin çoğu günlük yevmiyeli ya da maaşlı çalışıyor ve aracın sahibi değil. Hatta bazı otobüs ve minibüs sahiplerinin geniş bir araç filosuna sahip olması olağan bir durum... Yani, adamın iyi işleyen güzergâhta 10 adet otobüs ya da minibüsü olduğunu düşünün, serveti 15 milyon lirayı (15 Trilyon TL’yi) buluyor. Kimse kusura bakmasın, böylesine rantın oluştuğu bir sektörde, maaşlı personel hariç, kimseye dar gelirli kişidir diye bakamıyorum. AYLIK KAZANÇLARI CUMHURBAŞKANI MAAŞINDAN FAZLA Gelelim esas konumuza... Halk otobüsü ve minibüs sahiplerinin aylık kazancı Cumhurbaşkanının maaşından bile fazla. Şimdi elmayla armudu birbirine karıştırdın dediğinizi duyar gibiyim. ‘Hayır’ bilerek yazdım. Madem adı Halk otobüsü, o zaman işletenler bireylerin değil, halkın çıkarlarına göre hareket etmeli. Zaten dünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde dolmuş, halk otobüsü gibi bir kavram yok. Çağdaş kentlerde bu işleri belediyeler ile ilgili kamu kuruluşları üstlenirler ve vatandaşların çıkarlarını ön planda tutar. Yani ulaşım konusuna rant gözüyle değil, halka hizmet felsefesiyle bakarlar. Zaten bizler emlak vergisi, çöp vergisi, yol katılım bedeli gibi paraları niye öderiz? Elbette ki yol, su, elektrik, ulaşım gibi hizmetlerde belediyeler yasada belirtilen temel işlevlerini yerine getirsin diye... Yine kanunlarda yazıldığı gibi ulaşım hizmetleri belediyelerin esas görevleri arasındadır. EGO’YU ZARAR ETTİREN BAŞKANA BECERİKSİZ DEMEK LAZIM O halde, Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO’ya ait binlerce otobüsü işletirken, 200 tane Özel Halk Otobüsü’nün çalışmasına neden izin verir. Tasarruf için desen, özel sektör aptal mı ki zarar edeceği bir işe girsin ve senin tasarruf etmene yardımcı olsun. Besbelli çok para kazanıyor ki, ulaşım pastasından pay kapma yarışına girmiş. Hâlbuki şehir içi ulaşımının o bölümünü de Ankara Büyükşehir Belediyesi olarak sen yaparsan, hem para kazanırsın, hem de bilet fiyatlarını kontrol edersin. Şehrin girişleriyle ilçeleri arasını da özel sektöre bırakırsın. OTOBÜS VE MİNİBÜS SAHİPLERİ GÖKÇEK’E PLAKET SUNMALI Buradan şu sonucu çıkarıyorum; Melih Gökçek beceriksiz bir belediye yönetimi gösteriyor ki, milyonlarca lira hava parası ödemeyi göze alan otobüs ve minibüsçülerin büyük karlarla işlettiği taşımacılık işinde EGO’yu zarar ettiriyor. Onun için “25 milyon lira zarar ediyoruz” diye veryansın etmesi abesle iştigalden başka bir anlam ifade etmiyor. Bilet fiyatı yüksek, yolcu kapasitesi fazla ve işletime soktuğun otobüslerin hava parası diye bir sorunu yok, ama sen yine zarar ediyorsun! Bravo, bunu nasıl becerebiliyorsun Sayın Gökçek? Minibüs ve Özel Halk Otobüsü sahipleri sana şükran plaketi sunmalı... Geçenlerde tesadüfen izledim; Melih Gökçek, canlı telefon bağlantısıyla Sky Türk ekranında konuya ilişkin atıp tutuyordu. Aslında bilet fiyatları pahalı değilmiş, sadece tek kullanımlık biletlerin fiyatı biraz yüksekmiş... O da aynı bileti tekrar tekrar kullanan bedavacılar yüzünden pahalıymış. Çoklu bilette bu sorun yokmuş ama tekli bileti kaldırmak istediklerinde karşılarına yargı kararı çıkıyormuş... Bu yüzden de kaçağı engelleyemiyorlarmış... Baktım ekran başındakileri cahil yerine koyarak türlü türlü bahaneler uyduruyor, başka kanala geçiverdim. BAŞKA BAHANESİ KALMAMIŞ OLACAK Kİ YOLCULARI KAÇAK YAPTI Kardeşim, vatandaş seni o makama bahaneler uydurman için değil, sorunları çözmen için seçti. Ayrıca vatandaşı kaçak yolcu ilan edip, suçlaman hiç de hoş değil. Böyle yapan varsa emniyet güçlerine ve adli makamlara müracaat edip yasal başvuruda bulunursun, yakalatırsın. Senin işin, tüm dünyada nasıl bir sistem uygulanıyorsa onu Ankara’ya getirmek, kontrolünü yapmak, varsa da kaçağı engellemek. Yoksa milleti töhmet altında bırakıp, bahaneler uydurmak değil. Ve en önemlisi, Ankara’daki vatandaşlar da Türkiye’nin en pahalı taşımacılığını gerçekleştiren ve üstüne üstlük 15 yıllık başkanlığı sürecince çeşitli bahaneler uydurarak şehri kurtaracak olan metroya bir metrelik ray ilave etmemiş bir başkan olarak sizi hafızalarına kazımalı. BU GİDİŞTE DAHA ÇOK BİLET KAZIĞI YERİZ Herkes biliyor ki büyük kentlerde ulaşımın ana çözümü toplu taşım araçlarında... Yani hafif raylı sistemlerde, metrolarda ve düzenli işleyen otobüslerde. Gel gör ki, toplu taşım araçları yönünden Başkent çok gerilerde. Daha doğrusu Melih Gökçek’in yanlış uygulamaları yüzünden ihmale uğramış durumda. Aslında Ankara, Türkiye’nin gelişmiş ilk metrosuna ve raylı sistemine sahip, ama ilk olma dışında başka bir özelliği yok. Bir çok ana arterinde metro çalışması var ama, çukurlar, tüneller kazıldığıyla kalmış. Yıllardır ne bir ray döşeniyor, ne de vagon siparişi veriliyor. Üstelik metroyu bitiremeyeceğini açık açık söyleyen Gökçek, topu Ulaştırma Bakanlığı’na atarken masallarına devam ediyor. Sonuçta Ankara’nın ulaşımını ranta, sıkışan trafiğini Allah’a, metrosu da Ulaştırma Bakanlığı’na havale etmiş, bir de üstüne Melih Gökçek halen o koltukta rahat rahat oturmaya devam ediyor. Bu gidişle, sizler daha çok bilet kazığı yersiniz. ÖNCE TC SONRA FB DEDİLER SONRA GS AÇILIMI YAPTILAR Medyadan takip etmişsinizdir, Ankara Fenerbahçeliler Derneği Lokali görkemli bir törenle açıldı. Geceye Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticileri Nihat Özdemir, Mithat Yenigün ve Dernek Başkanı Erol Özel ev sahipliği yaparken, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek başta olmak üzere çok sayıda davetli topluluğu katıldı. Katılanlardan biri de bendim. “Bizim için iki Cumhuriyet var... Önce TC sonra FB” diyen tüm davetlilerin aksine, “Önce TC, sonra GS” diyen biri olarak dostlarımı kıramamıştım. Yeri gelmişken açılımını da yapayım, TC’nin Türk Cumhuriyeti’ni, FB’de Fenerbahçe Cumhuriyeti’ni simgeliyor. GS mi? O gecenin hatırına ‘Gönül Sarayı’nı temsil ettiğini söyleyeyim de, herkes rahat bir nefes alsın. Ne o yoksa sizin aklınıza hemen Galatasaray mı geldi? Canım, benim hasta bir Galatasaraylı olmamdan dolayı böyle bir sonuca vardıysanız üzülürüm. Şaka bir yana, salonun yarıdan fazlası gönül sarayımda bulunmalarından büyük keyif aldığım dostlarımdan oluşuyordu. Geceye katılış amacım ise dostlarımın nazik davetini kırmamak ve görkemli dernek lokalini yakından görmekti. BİR GALATASARAYLI OLARAK FENER PASTASINI NEDEN KESTİM İşte o gece ilginç bir sürprizle karşılaştım. Tüm dostlarım, gecenin sonuna doğru çıkarılan Fenerbahçe pastasını benim kesmemi istiyordu. Bir Galatasaray taraftarı olarak önce şaşırmış, sonra da tepkileri ölçmek için salonda bulunanların suratına bakar olmuştum. En ufak bir terslik görmeyince de soluğu sahnede, dernek başkanı Erol Özer ile Hürriyet Gazetesi’nin koyu Fenerbahçeli yazarı Şükrü Kızılot’un yanında almıştım. Bir elime bıçağı diğer elime mikrofonu tutuşturduklarında ise Fenerbahçeli dostlarımdan oluşmuş insan çemberinin içinde kalmıştım. Tabii ardından da espriler, temenniler, alkışlar birbirini kovalamakta gecikmemişti.