Ankara, yeni bir uydu kente kavuşuyor. Başkente 34 kilometre mesafede, 22 bin dönümlük alana kurulacak yerleşim birimi için Ankara Ticaret Odası ile Bilkent, yani Tepe Grubu ortaklaşa hareket ediyor.
Küçük Amerika olarak adlandırılan Bilkent’in bir benzerini yaratmak için büyük araziler satın alan bu iki kuruma, bir iki üniversite de katılıyor. Arazi fiyatları artmasın diye de projeyi kamuoyuna duyurmadan, işini sessiz sedasız götürmeye çalışıyorlar.
Eryaman, Batıkent, Bilkent, Ümitköy, Beysukent gibi pek çok uydu kente sahip olan Ankara’nın yeni uydu kenti, Gölbaşı-Haymana arasındaki alana kurulacak. Proje için seçilen yer ise Karagedik Köyü’nün hemen yanındaki 22 bin dönümlük arazi. Uydu kentte konut inşaatlarına iki yıl içerisinde başlanacak ve 140 bin kişinin yaşadığı yeni bir yerleşim alanı oluşturulacak. Konutların tamamının lüks inşa edileceği uydu kentte, birkaç golf sahasının da bulunduğu sosyal alanlar, 100 metre genişliğindeki caddeler, 35 metre genişliğindeki sokaklar ve şehir içinde ulaşımı sağlayacak monoray sistem bulunacak.
ATO, kendisine ait alanı Arsa Ofisi’nden satın almış durumda. Bilkent ise bölgede arazisi olan şahıslardan toprak satın almaya devam ediyor.
ATO Başkanı Sinan Aygün, bundan 25-30 yıl önce, şimdiki Bilkent’in bulunduğu arazide ekim yapıldığını, ama bugün oradaki arazi fiyatlarının metrekare başına 3-4 bin dolarlara kadar ulaştığını belirtirken, "Bizim amacımız, o bölgeyi bir ilçe haline getirmek, yeni bir kasaba oluşturmak. Burada hastaneler, okullar, camiler, üniversiteler, teknokent ve fuar alanları olacak. Konut tipi olarak da, villa ve çok katlı binaları imara açacağız. Bunu yaparken de, öncelikle Ankara tüccarına ağırlık vereceğiz. Tabii ben, ATO’ya ait olan araziden söz ediyorum" diyor.
Ne zaman başlayacak?
Şu anda bölgenin imar çalışmaları devam ediyor. Parselasyon yapılarak, konut, sosyal alanlar ve diğer kamu alanlarının tespiti aşamasına gelinmiş durumda. Kısa süre içerisinde 1/5000’lik imar planı tamamlanmış olacak. Daha sonra yapılacak olan 1/1000’lik planla da parsellerin yerleri belli olacak.
Bağımsız ama senkronize
ATO ve Bilkent’in inşaatları birbirlerinden bağımsız olacak. Zaten Bilkent kendi inşaatlarını toplu olarak yaparken, ATO arazisini kooperatiflere paylaştıracak. Yine de, ATO ve Bilkent arasında, kentin bütünlüğünü korumak için bir senkronizasyon olacak. Satış konusu ise yine tamamen birbirlerinden bağımsız gerçekleşecek. ATO kooperatif sistemini uygularken, Bilkent yaptığı konutları kendisi satacak.
Döner tezgahından De Lux otele
Almanya’ya her gidişimde, çölde vaha bulmuşçasına koşardım HasırRestoran’a. Çünkü, bana çok uzak gelen Alman mutfağından sıyrılıp, ülkemin damak tadını bulurdum orada. Sanıyorum, Berlin’deki Hasır Restoran 1978 yılında kurulmuştu. Daha sonraki yıllar onu yeni restoran halkaları takip etmiş ve Almanya içinde 100 civarında Hasır zinciri oluşmuştu.
Giresun’un bağrından kopup gelen Aygün ailesinin yarattığı Hasır markası kısa zamanda Almanya’nın döner devi olup çıkmıştı. Dile kolay, günde tam 1,5 ton döner satmak her yiğidin harcı olamazdı.
İyi hatırlıyorum, çok sevimli ve cana yakın patronu vardı. Duvarlarında Türkiye’den gitme birçok ünlü isimle resimlerini gösterip, yakın dostluğundan dem vururdu. Fotoğraflarda kimler yoktu ki? Başta Mesut Yılmaz olmak üzere politikacılar, bürokratlar, iş adamları, sanatçılar ve sporcular. Vatan sevgisiyle dolu patronu, Türkiye’ye dönüşümde bahsettiği ünlü isimlere sorup, cidden samimi mi, yoksa abartıyor mu diye araştırmıştım. İnanılmaz bir şey, kime sorduysam yakın dostu olduğunu söyleyip, iyi bir şekilde bahsetmişti.
Daha sonra ki yıllar Aygün ailesinin İstanbul’da otel ve restoran açtığını öğrendim. Ve son olarak da gözlerimle Antalya’da faliyete geçirdikleri o muhteşem oteli gördüm. Meğerse, beş yıldızın üstü sayılan ve de lux sınıfına giren "Titanik Otel"i de onlar yapmış. Bin 500 yatak kapasiteli süper lüks otelin önce gemi şeklindeki mimarisi, daha sonra da dümenine geçen sahibi ilgimi çekmişti. Dolayısıyla da bu görüntüler beni, yukarıda anlattığım eski anılara götürdü. Sonuçta da minik bir döner tezgahında başlayıp, dev otel ve restoran zincirine dönüşen imparatorluğun özünü kaybetmemiş Karadenizli sahiplerine şapka çıkardım.
Sarhoş Rus kızlar uçakta terör estirirse
Geçen hafta Antalya’daki bir toplantıya katılmak için uçakla seyahate çıktım. Ünlü manken Doğa Bekleriz’in bir hostesle aralarında geçen tartışmaya, yani kalkış anında koltuğu dikleştirme üzerine yaşanan ağız dalaşının bir benzerine tanık oldum. Bu kez koltuk sahibi ünlü bir manken değil, oldukça alımlı bir Rus güzeliydi. Aldığı alkolünde etkisiyle olacak manken Doğa’ya nazaran daha agrasifti ve üzerine gelindikçe oturduğu koltuğu daha da yatırıyordu. Allah’tan hostes sabırlı tavrını sürdürdü. Koltuk dikleşiyor ve uçak havalanıyordu. İşte bu yaşadıklarım, yaklaşık bir yıl önce tanık olduğum başka bir olayı aklıma getirdi.
Ankara- Antalya seferini yapmaya hazırlanan THY uçağı, yolcularını almış, aprondan ayrılarak havalanmak üzere pist başına ulaşmaya çalışıyordu... Uçakta iç kabin ışıkları sönmüş, görevli hostesler bile kemerlerini bağlamış durumdaydı... Bu esnada arka sıralarından bağrışmalar gelmeye başladı. Sesler o kadar yükseldi ki, kaptan pilot uçağı pist başındayken durdurdu ve tekrar kabin ışıklarını yaktı. O anda hostesler arka bölüme doğru koştururken, kaptan pilot da kokpitten çıkıp personele eşlik etti.
Bu sırada arka sıralarda oturan iki Rus kız, seslerinin dozajını daha da arttırarak hosteslerle tartışmaya başladı. Diğer yolcular tedirgin bir şekilde yerlerinden kalkmış, olup biteni izlerken, olay da aydınlığa kavuştu.
Uçağa sarhoş bir durumda binen Rus kızlar, önce yanlarında oturan erkek yolcuya küfredip, tacizde bulunuyor, bununla da yetinmeyip, işi daha da ileri götürerek, ön sıradaki diğer erkek yolculara da el ve bacak hamleleriyle saldırıyorlardı. Pilot ve kabin görevlilerinin bütün gayretine rağmen sakinleşmeyen Ruz kızları dizginleyen ise telsizle çağrılan hava limanı polisi oluyordu. Kızları zorla uçaktan indiren polis, işlem yapmak üzere gözaltına alıyordu. Uçak da, yaklaşık bir buçuk saatlik rötardan sonra havalanmayı başarıyordu.
İşte son seyahatimdeki Rus güzel inat ettikçe bu olay aklıma geldi ve "Eyvah yine rötar yapacağız" korkusuna kapıldım.