29 Mart’taki jam session sonrası kara kutu çözülecek mi
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Renkli spot ışıklarının yoğun sigara dumanının da yardımıyla loş bir ortam yarattığı mekan, az sonra yaşanacak muhteşem olaya ev sahipliği yapıyor.
Masaları dolduran müşteriler sahnede konuşlanacak siluetin kim olduğunu bildikleri için dikkat kesilmiş, bakıyorlar. Birazdan gerçekleşecek muhteşem olay, sanki Kuzey Kutbu’ndaki ışıkların dansı (Aurora), ya da bir kaç yılda bir görünen güneş tutulması gibi heyecanlandırıyor herkesi. Beklenen ise klarnetiyle en güzel caz şarkılarını çalacak olan Woody Allen’dan başkası değil.
New York’un entelektüeller semti Manhattan’daki bu gece kulübü, bir kaç yıldır usta sinemacıyı farklı bir alanda ağırlıyordu. Allen, gönül verdiği cazın icrası için haftanın bir günü kulübe geliyor ve klarnetini konuşturuyordu.
Evet, aktardığım sahne gerçekten böyle mi cereyan ediyor bilemem, ama en azından hayal gücünü işletince çok da farklı olamayacağını tahmin ediyor insan. Konum ise kesinlikle Woody Allen değil. Konum Jam Session. Peki, nedir bu Jam Session? Anlatayım.
Jam Session, bir caz terimi. Türkçeye tam olarak çevirmek pek mümkün değil. Bu terimi en iyi, "Çalgı aletini kap gel, sen de çal" cümlesiyle açıklayabilirim. Yani Urfa’nın sıra geceleri gibi bir şey. Bu gecelerde hem usta, hem de amatör cazcılar hünerlerini sergiliyorlar. Amaç bir araya gelemeyen, birlikte çalma olanağı bulamayan caz sanatçılarını yanyana getirmek. Hiç prova yapmadan sahneye çıkıyorlar. Genelde de doğaçlama çalıyorlar. Jam Session’ın bir diğer amacı da, bu sanatçıların bir yarışma içinde çalmaları. "Bak ben neler yapıyorum, senden daha iyi çalıyorum" demeye getiriyorlar. Kısacası yaptıkları, bara gelen müşterileri eğlendirmek değil, kendilerini tatmin etmek.
DİĞER YARIŞMACILARI DETONE EDEN STAND-UP’ÇI
Ve geliyoruz Ankara’ya. Amatöründen profesyoneline birçok aday Başkentin gri havasının yarattığı loşlukta vatandaşa hünerlerini gösteriyor. Her biri ayrı telden çaldığı için de kakofoninin hakim olduğu konserleri kafaları karıştırıyor. Daha da önemlisi şişiriyor.
Evet, bu seferki Jam Session, 29 Mart da gerçekleşiyor. Sahnenin heveslisi ise başta Murat Karayalçın, Melih Gökçek ve Mansur Yavaş olmak üzere birçok belediye başkan adayı. Her birinin kullandığı enstrümandan çıkan sese kulak veriyorum. Kulağıma gelen melodiler ruhumu okşayacağına, tam tersi rahatsızlık veriyor. İçlerinden bir kaçı ise icraatıyla umut vermezken, rakiplerinin sanatını sabote etmek için elinden geleni yapıyor. Hele aralarında biri var ki, sahnedeki diğer yarışmacıları detone etmek için her yolu deniyor.
Her halde bu kişinin kim olduğunu tahmin etmişsinizdir. Doğru dürüst bir beste yapıp, halkın beğenisine sunsa kimse bir şey demeyecek. Ama başkalarının bestesini "benim" diye yutturmaca, icra ettiği şarkının kulakları tırmalamasına aldırmadan "beni dinlemeye devam edin" demek onda. Aslında kimse böyle bir konsere katlanmaz. Ancak gel gör ki, bazı vatandaşlar müzik yoksunu bu kişinin tınılarına değil, stand-up’çılara taş çıkaran konuşmalarına ilgi gösteriyor. Üstelik küfür hakaret dolu ağız şovu ona prim bile kazandırıyor. İnşallah bir gün müziğin evrensel dili sahneye tekrar hakim olur da, sözün bittiği yere geliriz!
ASLINDA AFİŞLER HERŞEYİ ANLATIYOR
Şehrin neredeyse tüm panolarını ve duvarlarını kaplayan afişlere de değinmeden geçmeyeyim. Kimindeki yarışmacılar sırıtıyor, kimindeki ise somurtuyor. Sırıtanlar arasındaki turuncu zemin önünde duran yarışmacıya bakıyorum ve aklıma uçakların kara kutusu geliyor. Bildiğiniz üzere, uçak düşünce rahat bulunsun diye kara kutuları turuncu renk imal ediliyor. Acaba diyorum, bu yarışta kaybedip, bulunduğu irtifadan düştüğü vakit kara kutusu çözülecek mi? Merakla beklediğimiz birçok sorunun cevabı öğrenilecek mi?
Ya mavi ve kırmızı renk önünde duran yarışmacılara ne demeli... Biri küçücük bir mekanda konser verirken, dev konser salonunu dolduran vatandaşları sanatıyla tatmin edebilecek mi? Diğeri ise geçmişte çok tutan bestelerini, günümüze uyarlayabilecek mi? En iyisi 29 Mart günü gerçekleşecek Jam Session’ı bekleyelim.
ÇIKIP İNMENİN DE BİR ADABI VAR
Geçenlerde ziyaret için büyük bir hastaneye gittim. Sekiz kat yukarıdaki bölüme ulaşmak için de epey bir süre asansörün gelmesini bekledim. Sonuçta bindim binmesine, ancak bu sefer de her durakta mola veren otobüs gibi katları ağır ağır çıktım. Saate baktım ve binişimden inişime kadar geçen zaman 14 dakikayı bulmuş. Üstelik inişim esnasında kullandığım asansörün kat arasında arızalanması ise işin tuzu biberi oldu.
O gün anladım ki, bizim insanımızın büyük bir kısmı asansör adabını bilmiyor. 15 kişilik asansörde, boş bir alan görünce 16’ıncı hatta 17’inci kişi olarak binmeye kalkışanlar mı ararsın, gideceği yöne ait düğmeyle beraber tersi yöne ait düğmeye de basanı mı ararsın, katta daha inenler varken binmek isteyeni mi... Kısacası her çeşit insanımız var. O gün de her katta durmamızın nedeni; adam aşağı inecek ama yukarı yön düğmesine de basmış. Üstelik bir takım adamlar, "aşağı inecekken, asansör doluyor, şimdiden bineyim" diye bizimle beraber yukarı çıkıyor.
YANI BAŞIMIZDAKİ TEHLİKE
Neyse, esas aktarmak istediğim konuya gelelim. Artık asansörler, gündelik hayatımızın vazgeçilmezleri arasındaki yerini aldı. Ayrıca bizlere yürüyerek kat çıkmayı ve inmeyi unutturdu. Yorgunluk mesafesinin dışındaki katlara bile çıkarken asansör tercih ediyoruz.
Asansörlerin varlığı kentsel mimari dokunun değişimiyle birlikte bir zorunluluk haline geldi. Birkaç katlı binalar yerlerini çok katlı binalara bırakmaya başladığından beri asansörler, haklı olarak, katlar arası ulaşımın tek yolu oldu. Zorunlulukla birlikte alışkanlığa da dönüşen kullanım hali ise bir takım tehlikeleri beraberinde getirdi. İşte bu aşamada tehlikelinin boyutlarına dikkat çekmek ve denetim onayı almamış hiçbir asansöre binilmemesi için bazı uyarılarım olacak.
BİNMEDEN ETİKETİ KONTROL EDİYOR MUSUNUZ?
İlk etapta, binanızdaki asansörün periyodik bakımlarının yapılıp, yapılmadığını kontrol edin. Ayrıca, periyodik bakımları düzenli yapılsa bile yetkili kurumlarca denetimlerinin gerçekleşip, gerçekleşmediğine bakın. Unutmayın ki, asansör montajı ve binanın asansör boşluğu ciddi bir mühendislik hesabı istiyor. Bina kaç katlı ve asansör kaç duraklı olacak? Buradaki trafik ileride artacak mı, azalacak mı? Bu ve buna benzer soruların ciddi olarak cevaplandırılması, montajının bu cevaplara göre yapılması gerekli.
Geçenlerde Makine Mühendisleri Odası’ndan üst düzeyde görevli bir arkadaşımla sohbet ediyorduk. Kendilerinin bu konuda yetkili kurum olduğunu ve denetimleri gerçekleştirdiklerini söyledi. Üstelik de kulak asılması gereken birçok bilgi verdi. Örneğin denetim sonrası uyguladıkları bir etiket programından bahsetti. Asansörün görünen bir yerine, üç ayrı renkte etiket konuyormuş. Kırmızı renk olanı: "Bu asansöre kesinlikle binilemez. Binen herkes ölüm ya da yaralanma riskiyle karşı karşıyadır" anlamını taşıyormuş. Mavi etiketli de ikinci derece tehlike taşıyan asansörleri belirtiyormuş. Yani, "Hayati tehlikesi yok binilebilir, ancak bazı düzenlemelerin yapılması gerekli. Dikkatli kullanın!" anlamına geliyormuş. Örneğin, yeterli aydınlatması yok gibi.
Sorunsuz asansörlere de yeşil etiket takılıyormuş. Ancak bir asansörün yeşil etiket alması, onun her zaman güvenilir olacağı anlamına gelmiyormuş. Sık sık denetimden geçmesi gerekiyormuş.
Kendisi yeşil etiket taşımayan hiçbir asansöre binmiyormuş. Etiketleme yöntemi ise bizim ülkemize özgü bir çözümmüş. Avrupa’da böyle bir anlayış yokmuş. Orada denetim sonucu eğer bir sorun varsa, asansör mühürleniyormuş. Ancak, bizde kırmızı yapıştırılsa bile çalışan asansörler varmış.
TEHLİKEYE DAVET ÇIKARMAK İSTEMEYENLER İÇİN!
Asansörlerde tehlike yaratan faktörleri ise bir çırpıda şöyle anlattı. İşinize yarayabilir düşüncesiyle madde madde sıraladım.
Asansör kuyusu zemininde kabin ve karşılığında tamponlar bulunmalı. Kuyu alt boşluğunda evsel atıkların bulunmamasına ve zeminde su birikmemesine dikkat edilmeli. Zira biriken su korozyonu hızlandırıyormuş.
Regülatör hattının elektriksel denetimi yapılmalı. Kuyu içi elektrik tesisatı muhafaza altına alınmalıymış.
Asansör kuyusunun yapımında perde beton kullanılmalıymış. Ayrıca tuğla örme yöntemiyle yapılan kuyularda sıva işlemi mutlaka tamamlanmalıymış.
Aynı kuyuda birden fazla asansör olması halinde, asansörler arasında güvenlik ayrıcı yapılmalıymış.
Ana bina yapısı ile kabin girişi arasında standartlara uygun mesafe bulunmalıymış.
Kabin girişlerinde mutlaka fotosel bulunmalıymış. Kabin içinde ise döşemelerde kolay yanabilecek malzemelerden kaçınılması gerekliymiş. Ayrıca kabin kapısı iç düzey çerçevesinde, kullanıcıların takılabileceği şekilde çıkıntı yaratan materyaller kullanılmamalıymış.
Alarm, kabin içi aydınlatma, stop ve çağrı butonu gibi malzemelerin kırık olmamasına dikkat edilmesi lazımmış.
Kabin üstü paraşüt sisteminin çalışmasını engelleyici montaj yapılmaması gerekiyormuş. Kabin raylarının tuğla duvara değil, beton duvara monte edilmesi gerekiyormuş.
Kabin üstünün korozyona karşı korunması ve temizliğinin düzenli olarak yapılması gerekiyormuş.
Askı halat bağlantıları uygun şekilde bağlanmalıymış. Ayrıca karşı ağırlık düzeneği yönetmeliklerde yazıldığı gibi doğru hesaplanmalıymış.