2 başkent ve belediyelerinin sebep olduğu doğa katliamı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Biri Türkiye’nin başkenti Ankara, diğeri ise ülke turizminin başkenti Antalya...
Ülkemiz için çok önemli bu iki şehir belediyecilik anlayışının neden olduğu doğa katliamıyla boğuşuyor. Bizlerin ise Tanrı’ya sığınmaktan başka çaresi kalmıyor. Yazımın sonundaki Tanrı’ya yakarışıma katılıp, katılmayacağınızı bilemiyorum ama son bir haftada yaşadıklarıma sizlerin de kayıtsız kalmayacağınızı düşünüyorum. Geçen hafta, 2 günlüğüne Antalya’ya giderken böylesine trajikomik olaylara tanık olacağımı aklımdan bile geçirmemiştim. Amacım, kısa adı AKTOB olan Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği’nin düzenlediği, 25’inci kuruluş yıldönümü gala yemeğine katılmaktı. Yaklaşık 410 otel sahibi ile yöneticisinin katıldığı ve Talya Convention Center’da gerçekleşen organizasyonun gözde konuğu ise Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’dı. Bilmeyenler için bir hatırlatma yapayım; DB Dergi Grubu’na ait yaklaşık 34 yayının Ankara Bölge sorumlusu olarak görev kapsamıma Antalya da giriyor. Tempo, Capital, Hello gibi birçok yayına sık aralıklarla turizm ekleri yapıyoruz. Zaman zaman da Hürriyet Gazetesi için... Bu nedenle Ege ve Akdeniz sahil şeridinde yoğun bir şekilde bulunmam, turizm sektörünün aktivitelerinde boy göstermem gerekiyor. AKTOB’un 25. yıl dönümü gecesine de başkan Sururi Çorabatır’ın nazik daveti üzerine katıldım. Antalya’nın turizmimizdeki öncü rolüne ait rakamları biliyordum ama o gece Başkan Çorabatır’ın kentin başarı grafiğine yönelik konuşmalarını can kulağıyla dinledim. Ülkemize gelen 22 milyon turistin 9 milyonunun Antalya’ya yöneldiğini, bu sayının 5 yıl sonra 10 milyon daha artacağını ve dünyadaki sıralamada Türkiye’nin 7’inciliğe yükseldiğini notlarımın arasına yazdım. Tabii Bakan Günay’ın 2 yeni müze sözü vermesini de... BEDAVA KÖMÜR TURİZMİN BAŞKENTİNİ TEHDİT EDİYOR Ancak o gece dikkatimi üç önemli olay çekti. Birincisi uçaktan iner inmez bizzat tanık olduğum hava kirliliğiydi. Neredeyse tüm şehri kara bir bulut tabakası kaplamış ve solumak için gaz maskesi takmanın yavan kaçmayacağı bir ortam oluşmuştu. Sonradan öğrendim ki, havadaki kükürt dioksit oranı normalin 9 katına ulaşmıştı. Sebebi ise AKP’nin en önemli oy silahı bedava kömür dağıtımıydı. Büyükşehir Belediyesi CHP’liydi, ama AKP’nin seçim kazandığı bazı ilçe belediyeleri bu hava kirliliğinin ana odaklarıydı. Tahmin edeceğiniz üzere de şehrin varoş ve fakir mahallelerine kömür dağıtımı yapılıyordu. Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın ise olup bitene bizim gibi uzaktan bakıyordu. Halbuki kente kaçak girişleri engelleyebilir, yoksul vatandaşları ekonomik teşviklerle kömür yerine elektrik ve diğer yakıt türlerine yönlendirebilirdi. BAŞKAN BÖYLESİNE ÖNEMLİ BİR TOPLANTIYA KATILMAZ MI O gece bir yandan Antalya’nın Türk turizminde yüklendiği misyonu, diğer yandan da devlet adamlarının duyarsız kalışını düşündüm. Bu kadar olumsuzluklara rağmen turistik tesis sahip ve çalışanlarının takdire şayan çabalarını izledim. İkinci gözlemim ise, ülkemize milyonlarca dolar para getiren Antalyalı turizmcilerin 25’inci yıl gecesine Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mustafa Akaydın’ın katılmamasıydı. Aklıma hemen “Belediye başkanı şehrin ekonomisini ayakta tutan böylesine önemli bir sektörün gecesine katılmayacak da neye katılacak?” sorusu geldi. Doğal olarak da daha önceki vizyon sahibi başkan Menderes Türel’i bir kez daha sevgi ve saygıyla andım. TENKİTLERİNİ TEHDİTLERLE BEZEYİP KÜKRÜYORDU Üçüncü gözlemim ise Rixos Oteller zincirinin sahibi Fettah Tamince üzerineydi. Kendisiyle daha önce de birkaç kez aynı ortamda bulunmuşluğum vardı. Onu hep resmi davetlerde yakası bağrı açık gömlek, mont ve kazakla görmüştüm. İlk kez gömlek yaka düğmesi kapalı, kravat takmış halini gördüm ve hoşuma gitti. Ancak bu kez de çenesi açılmıştı. Mahkemeden dönen ‘Lara Park’ projesiyle ilgili çıkan haberlerden dolayı bazı medya mensuplarını azarlarcasına konuşuyordu. Hatta bir ara baktım, tenkitlerini üstü kapalı tehditlerle bezemeye de başladı. Anlaşılan o ki, iktidarın üslubu Tamince’ye de sirayet etmiş. Eh üzüm üzüme baka baka kararır. Başbakanımız, Rixos’da tatil yaptıkça Fettah Bey’in değişim göstermesi gayet doğal. Ben, yine de o heyecanlı, girişimci ve tevazu sahibi Tamince’yi tercih ediyorum. Bu arada sakın yanlış anlamayın; kendisiyle bir muhabbetim, tartışmam filan yok. Sadece bulunduğum yerin hemen dibinde gerçekleşen konuşmalara kulak misafiri oldum, hepsi o. HIÇKIRIKLARA TESLİM OLMAMAK İÇİN KENDİNİ ZOR TUTUYORDU Antalya’daki ikinci günümde, mobil telefonumdan bana ulaşan ses, belli ki üzgün ve hıçkırıklara teslim olmamak için kendisini zor tutuyordu. Bizzat tanık olduğu katliama daha fazla dayanamadığı için cümlelerini peşi peşine sıralayıp, bir çıkar yol arıyordu. “Şu an Antalya’dayım” demem bile onun konuşmalarını kesintiye uğratmıyordu. “Lütfen elele verelim ve bu rezilliğin son bulması için çaba gösterelim” diyordu. Telefondaki ses Hacettepe Üniversitesi Estetik ve Plastik Cerrahisi Profesörü Yücel Erk’e aitti. Her gün yaptığı gibi saatler 10’u gösterirken sabah koşusunu yapmak üzere Seğmenler Parkı’na gitmişti. O anda da parktaki bazı ağaçların kesildiğini görmüştü. Kendisi gibi parkta spor yapan diğer vatandaşlarla beraber bu katliamı durdurmak için itiraz etmeye başlamıştı. Görevlilere, ağaçların neden kesildiği sormuş, “Mavi deftere birileri şikâyet yazmış biz de o yüzden kesiyoruz” cevabını almıştı. Üstelik yanıt verenlerin başka ağaçlara yönelmesi ve kesilmiş gövdeleri daha küçük parçalara ayırması kendisini daha da çileden çıkarmıştı. O anda da koşusunu yarım bırakıp, evine doğru yönelmiş ve telefonundan sağı solu aramaya başlamıştı. Ağaçları kesme talimatını kimin verdiğini ve parkın hangi birime bağlı olduğunu öğrenmek için de Çevre Koruma Dairesi’nin başında bulunan kişilere ulaşmıştı. Daha doğrusu başındaki Hatice Hanım’a değil de, telefonun ucundakilerin yönlendirdiği Vedat Bey isimli bir şahsa. BU KATLİAM EMRİNİ VEREN BÜYÜKBAŞ KİMDİ Bu vahim olayı aktardığı Vedat Bey ise konuyla hemen ilgileneceğini ve ne gerekiyorsa yapacağını söylemişti. Tekrar parka dönmesiyle de az önce telefonda konuştuğu kişinin konuyla ilgilendiğini görmüştü. Tam park görevlilerinin ağaçları kesen kişileri engellediğine sevinirken de bir süre devam eden telefon trafiğinden sonra kesme işlemine devam edildiğini fark etmişti. İşte o anda da benim telefonuma yönelip muhabir yollamam için konuyu aktarmaya başlamıştı. O gün Yücel Bey’in söylediği bir önemli laf da şuydu. “Demek ki emir büyük yerden geldi, Vedat Bey sözünü tuttu ama sanırım gücü yetmedi”. İşte benim de aklımı kurcalayan bu cümle içinde geçen güç odağı olmuştu. Bildiğim kadarıyla konu hakkında son söz sahibi yer Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamıydı. Ağaçlar kesilirken ya Melih Gökçek’in sözü geçmemişti, ya da yardımcıları olayı iyi süzmemişti. AĞAÇLAR AZALIYOR BÜFELERİN HACMİ ÇOĞALIYOR Neyse dönelim Profesör Erk’in telefonda aktardıklarına. Park içinde kesilen ağaçların sayısının çok fazla olduğunu belirten Yücel Bey, eskiden parkta yürürken, çevre yollardaki araçların görünmediğini, ancak ağaçların kesilmesiyle araçların görünebildiğini anlattı. Ayrıca Yücel Erk’in yakınmaları sadece parkta kesilen ağaçlarla sınırlı değildi. İran Caddesi üzerinde bulunan iki büfede de bazı değişiklikler yapılmıştı. Taksi durağının olduğu yerdeki, yani aşağı kısımdaki büfenin arkasında kalan alana beton duvar örülmüştü. Yukarı kısımda kalan büfe ise düzensiz eklemelerle kullanım alanını çoğaltıp, çirkin bir görüntünün ortaya çıkmasına sebep olmuştu.. Hayatında ilk kez şikayette bulunduğunu söyleyen Profesör Erk, parktaki ağaçların en az yüzyıllık olduğunu da sözlerinin arasına ilave etmişti. Kendisi için bir beklentisi yoktu, ama gelecek nesillere kötü bir miras bırakmaktan korkuyordu. CANLI CANLI KESİLİP YOK EDİLDİLER Ankara’ya döner dönmez kendisiyle bir kez daha irtibata geçtim. Mobil telefonuyla, ağaçlar kesilirken ve kamyonlara yüklenirken fotoğraflarını çekmişti. Karelere yansıyan kamyonun plakasına baktım ve Büyükşehir Belediyesi’ne ait araç olduğunu fark etmekte gecikmedim. Üstelik kesilen ağaç gövdesinin büyüklüğünü göstermek için de deklanşöre basmaktan geri kalmamıştı. Zaten bu fotoğrafları Ziraat Mühendisi bir arkadaşıma göstermek için vakit kaybetmedim. Doğru ya kesilen ağaçlar ömrünü tamamlayıp kurumuş olabilir ve devrilerek bir faciaya sebep olabilirdi. Mühendis arkadaşımın yanıtı ise beni bir kez daha üzdü. Oldukça yaşlı olmasına karşın bu ağaçlar daha uzun yıllar yaşayabilir ve gölgesinde insanları serinletebilirdi. Yani canlı canlı katledilmişlerdi. KIYAFETLE SİLAH KUŞANMAKLA SEĞMEN OLUNMUYOR Gelelim sözün özüne... Kıyafet giyip, silah kuşanmakla ‘Seğmen’ olunmuyor. Benim bildiğim Seğmen, kendisine bırakılan emaneti gözetip koruyan, özü sözü bir kişidir. Hele ki bu emanetin adı bir de ‘Seğmenler Parkı’ ise... Hal böyle olunca bizlere Tanrı’ya sığınmaktan başka çare kalmıyor. Onun için şu yakarışımı duymasını istedim. “Tanrım... * Başta Kızılay olmak üzere Ankara’nın çok güzel bulvar ve meydanları vardı, hepsinin yok edilmesine izin verdin... * Ankara tiftik keçisini, Angora tavşanını ve beyaz tüylü kedisini çok severdim, neredeyse neslinin tükenmesine izin verdin... * Asırlık ağaçları bize bahşetmiştin, kendini bilmezlerin kesmesine izin verdin... * Atatürk Orman Çiftliğini çok severdik, yavaş yavaş yok olmasına izin verdin. Bilmeni isterim ki, en sevdiğim Belediye Başkanı Melih Gökçek’tir!”