AVRUPA Birliği’ne tam üyelik yolunda başlatılan tarama ve müzakere süreçlerinden biri rekabet politikalarıdır. Türkiye’nin rekabet kavramına bakış açısı tespit edilip AB ile ayrılan noktaları saptanacak, daha sonra da bakış açımız AB’ye uyarlanacaktır.
Birçok alanda olduğu gibi, yasal düzenlemeler açısından, Türkiye’nin rekabet konusunda çok geri kaldığı iddia edilemez. Gümrük Birliği çerçevesinde AB’nin zorlamasıyla hazırlanan rekabet yasası ve bu yasayla kurulan Rekabet Kurumu birçok açıdan tatmin edici bir işlev görmektedir. Ama, yapılacak daha epey iş vardır.
TEŞVİKLER
Rekabet konusunda Türkiye’nin üzerinde durması gereken konular yürürlükteki yasal çerçevenin eksiksiz uygulanmasıyla, rekabet ile yakından ilgili olup rekabet kavramı dışında tutulan alanların yasal çerçeveye oturtulup uygulanmasıdır.
Birinci konu devlet tarafından verilen çeşitli teşviklerin bir çatı altında toplanmasıdır. Devlet çeşitli organlarınca çeşitli teşvikler vermektedir. Bir alanda verilen teşviklerin devlete maliyetini hesaplamak dahi zorlaşmaktadır. Çoğu zaman, sağ el sol elin ne yaptığından habersizdir ya da habersiz gibi davranmaktadır.
Teşviklerin dağıtımındaki dağınıklık hem teşviklerin akılcı bir baza oturtulmasını zorlaştırmakta hem de mali disiplini zedelemektedir. Devletin verdiği tüm teşvikler tek elde toplanmalıdır. Bu konudaki kuruluş Hazine olmalıdır.
‘Ağlamayan çocuğa meme verilmez’ anlayışıyla her ağlayana teşvik veren mekanizma içinde verilen teşviklerin piyasadaki rekabeti nasıl etkilediği göz ardı edilmektedir. Halbuki, devletin verdiği teşviklerin piyasadaki rekabeti olumsuz etkilememesi kurallardan biri olmalıdır. Türkiye konuya bu açıdan hiç bakmamıştır, bakmaya da pek niyetli görünmemektedir.
Devlet teşviklerinin rekabet boyutu gündeme geldiğinde, bugün siyasi güdülerle verilen teşviklerin siyasetten bağımsız bir rekabet otoritesince incelenmesi ve irdelenmesi söz konusu olacaktır. Bir anlamda, devlet teşviklerinin verilme ilkesi siyasi olmaktan çıkıp iktisadi olmaya başlayacaktır. Bugüne kadarki hakim siyasi yapı böyle bir yaklaşımı benimsemekten kaçınmıştır. Bu konuda radikal bir kültür değişikliğine ihtiyacımız vardır.
KAPSAMA ALANI
AB’ye uyum sürecinde yasal olarak mutlaka bu konularda da ilerleme sağlanacaktır. Ama, önemli olan, diğer konularda olduğu gibi, uygulamadır. Uygulamada, istemeyerek yürürlüğe konacak olan devlet teşviklerinin rekabet boyutunu gözeten bir sistem rekabet otoritesinin siyasileşmesi yönündeki baskıları artıracaktır. Yani, ‘kaş yapmaya çalışırken göz çıkarma’ olasılığı oldukça fazladır.
Belli bir bocalama devri geçireceğiz. Yasal olarak yürürlüğe giren kuralların uygulanması aşamasında ‘işi kılıfına uydurmak’ anlayışıyla rekabet otoritesi zorlanacaktır. İlerideki yıllarda devlet kuruluşlarının da rekabet yasası kapsamına alınması işleri daha da zorlaştırabilecektir. Bugünkü haliyle, rekabet yasası özel sektör kuruluşları için geçerli olup devlet kuruluşlarını kapsama alanı dışında tutmaktadır. Yani, ekonominin önemli bir bölümü ‘rekabet’ kavramı dışında tutulmaktadır.
AB ile yapılacak tam üyelik müzakereleri yasal zeminde ilerleme sağlayacaksa da, rekabete bakış açımızda kültür değişikliği zaman alacak gibi görünmektedir.