SON beş yıldır dünya ekonomilerinde gözlenen olumlu havanın kaynakları (nedenleri) iktisatçıların kafalarını meşgul ediyor. Çıplak gözlemler bu konuda fazla ipucu vermiyor. Tanı sorunu (identification sorunu) yaşanıyor.
İki olasılık var. Son yıllarda yaşanan ve "bu kadar da iyi olamaz" dedirten dengeler ya küresel "tasarruf bolluğu" ya da "para bolluğu" nedeniyle oluşuyor. Hangi bolluğun doğru olduğuna göre, çözümler de, ileride gözlenecek gelişmeler de farklılaşacak.
TASARRUF BOLLUĞU
Bazı gözlemler küresel düzeyde "tasarruf bolluğu" yaşandığına işaret ediyor. Başta Çin olmak üzere Güneydoğu Asya ekonomilerine bakıldığında, daha önce görülmemiş boyutlarda bu bölgede cari işlemler fazlası oluşuyor. Aynı olgu daha küçük boyutta olmak üzere Latin Amerika ve hammadde ihracatçısı diğer gelişmekte olan ülkelerde de görülüyor.
Ekonomilerdeki tasarruf fazlası cari işlemler fazlası olarak yurt dışına ihraç ediliyor. Bunun karşısında dünya ekonomisinde çok önemli bir yer tutan Amerikan ekonomisinde ise hatırı sayılır bir tasarruf eksiği söz konusu. Böylece, gelişmekte olan ülkelerin yarattığı tasarruf arzı Amerika’nın tasarruf talebi ile dengeleniyor.
Fazla tasarruf edenler de, tasarruf eksiği olanlar da büyümeye devam ediyorlar. Yani, bir kesimde tasarrufların artmış olması (tüketimin aynı hızda artmıyor olması) ekonomik durgunluk getirmiyor. Tasarruf edenlerin feragat ettiği tüketim bir başka kesimin tüketimi artarak telafi ediliyor.
Bir anlamda, Amerika’nın tasarruf açığı vermesi tanrının nimeti gibi bir şey oluyor. Aksi takdirde, gelişmekte olan ülkelerdeki tasarruf fazlası ortada kalacak ve küresel bir resesyon (ekonomik küçülme) yaşanabilecekti.
PARA BOLLUĞU
Bazı gözlemler küresel düzeyde "para bolluğu" olduğuna işaret ediyor. Asya ve Rusya krizlerinden sonra küresel düzeyde gevşeyen para politikaları global para arzını artırdı. O nedenle de, birçok gelişmiş ülkede faizler çok düştü. Faizler Amerika’da yüzde 1’e, Avrupa’da yüzde 2’ye ve Japonya’da yüzde 0’a kadar düştü. Bir yandan para bolluğu nedeniyle, diğer taraftan artan hammadde fiyatlarından kaynaklanan enflasyonist baskılar arttı. Şimdi, gelişmiş ülkeler çok daha sıkı para politikaları uygulayarak enflasyonist baskılarla mücadele etmeye çalışıyorlar.
Faizler artış eğiliminde. Kısa vadeli faizler Amerika’da yüzde 5.25’e, Avrupa’da yüzde 4.5’e ve Japonya’ya yüzde 0.5’e geldi. Küresel dengesizlikler henüz son bulmadı. Para politikasının daha da sıkılaştırılması gerektiğini düşünenler azınlıkta değil.
Gerçekten de, gözlenen dengeler "para bolluğu" nedeniyse, sonuç küresel ekonomi için hiç de hoş olmayabilir. Amerikan doları hızla değer kaybedebilir. Dünya çapında bir enflasyon dönemine girilebilir. Uluslararası sermaye akımlarının bu denli yayıldığı ve derinleştiği bir dönemde, dolar fazlası yalnızca Amerika’da değil, tüm dünyada bir enflasyon tehdidi oluşturabilecektir.
Olası sonuçlara bakıldığında, "para bolluğu" yerine, "tasarruf bolluğu" olasılığına çoğu iktisatçılar inanmak istiyor. Gerçeğin ne olduğunu kestirmek ise şimdilik zor görünüyor. Thomas Henry Huxley’in dediği gibi, "galiba bilimin trajedisi de bu: Güzel bir hipotezin çirkin bir gerçekle yok olması."