Paylaş
HÜRRİYET'in dün 9. sayfasında bankaların konut kredisi vereceğiyle ilgili bir haber vardı. Haberin yanında da benim bankacılara tavsiyelerim yer alıyordu. İçerik olarak birbirine taban tabana zıt iki yazı tesadüfen yan yana gelmişti.
Bugünkü şartlarda bankalarımızın yirmi yıla kadar varan vadelerde konut kredileri vermeleri, bankaların sağlığı açısından son derece risklidir. Her şeyden önce, bankaların yirmi yıl vadeli fonlama kaynağı yoktur. Bırakalım yirmi yıl vadeli fon bulmalarını, bankalarımız beş yıl vadeli dahi fon bulamamaktadırlar.
Bankaların en önemli fonlama kaynağı olan mevduatların ortalama vadesi üç aydır. Bankalar üç ay vadeli borçlanarak yirmi yıla kadar uzanan vadelerde kredi vermeyi planlıyor. Bu kabul edilecek bir risk değildir.
ENFLASYON DÜŞERSE...
Konut kredileri şekillendirilirken yapılan varsayımlardan biri de son alınan kararlar çerçevesinde enflasyonun hızla düşeceğidir. Diyelim ki, enflasyon üç yıl içinde yüzde 5'e düştü. Konut kredisinin faizi aylık yüzde 2.5 ile yüzde 3 arasında değişiyor. Yıllık bazda bu faizler yüzde 34.5 ile yüzde 42.5'e tekabül ediyor.
Enflasyonun yüzde 5 olduğu bir ortamda konut kredisi alan biri yüzde 30-40 faiz ödemek durumunda kalacak. Elbette ödeyemeyecek. Krediyle alınan konutlar krediyi veren bankaların olacak.
Diyelim ki, enflasyon beklendiği gibi düşmedi. Bugünkü gibi, enflasyon yüzde 50-60 arasında dalgalanıyor. Bugünkü iyimser ortam da dağılacağından faizler yüzde 70-80 aralığında dalgalanacak. Bankalar yüzde 70-80 faizle kullandıkları fonları yüzde 30-40 ile borç vermiş olacaklar. Üç aylık borçlandığı paraları yirmi yıl vadeli kredi vererek, bankalarımız bankacılık yaptığını sanacaklar. Bu durumda da banka zor duruma düşecek.
Görüldüğü gibi, enflasyon düşerse de, çıkarsa da, bu kredi türü içinde yaşadığımız şartlarda bankalar için son derece riskli kredilerdir.
ESKİ BİR FİLM
Hatırlayalım. 1990'lı yılların başında döviz cinsinden konut kredisi almak çok kárlı görünüyordu. 1994 krizi çıktığında bu çeşit kredileri alanlar kendilerine ‘‘dövizzede’’ adını takıp sokaklara düştüler. Sonuçta bütün yükü bir kamu bankası çekti. Kriz olmasaydı da, pahalı TL borçlanıp ucuz döviz kredisi veren banka yine zorlanacaktı.
Oyunun kurallarının değiştiği, ileriye dönük beklentilerin daha tam olarak oturmadığı bir ortamda bankaların bu çeşit bankacılık ürünlerine rağbet etmesi son derece risklidir. Bu kadar riski acaba bankalar hükümetten gelen talimatla mı alıyorlar diye insan düşünmeden edemiyor. Bunu da ancak bankalar üzerindeki gözetim otoritesi denetleyecektir. Acilen özerk bir gözetim otoritesine ihtiyaç var.
Bu konuda da Amerika'ya özeniyoruz. Unutuyoruz ki, enflasyonu yüzde 1 olan Amerika'da dahi uzun vadeli konut kredileri banka olmayan bir devlet kuruluşu tarafından garanti ediliyor ya da satın alınıyor.
Dereyi görmeden paçaları sıvamak, iyi bir bankacılık uygulaması olamaz.
Paylaş