Paylaş
Körfez krizi 1990 yılının Ağustos ayında patladı. Daha sıcak savaş başlamadan Türkiye, Körfez krizinden ne kadar zarar ettiğini hesaplamaya başladı.
Aynen bugünlerde olduğu gibi, ‘‘zararımızı ne kadar yüksek gösterirsek o kadar fazla yardım alırız’’ anlayışıyla çeşitli kesimler atıp tutmaya başladı.
Resmen zararımızın 8 milyar dolar olduğunu savunurken, daha ciddi hesaplar zararımızın 1.5 milyar dolar civarında olduğunu gösteriyordu. Zarar tespit çalışmalarında görevlendirilen IMF ise zararımızın 2 milyar dolardan fazla olamayacağına kanaat getirmişti.
BİR MEKTUP
Aynen bugünlerde olduğu gibi, ‘‘iyi ki kriz çıktı da, belki yardımlar sayesinde kamu açıklarını kolayca finanse ederiz’’ anlayışıyla her kapı çalınmaya başlandı. Cin fikirlerden biri de Amerikan hazinesinin garantisi ile uluslararası piyasalardan borçlanma fikriydi.
Bu konuda sayısız toplantılar yapıldı. Uzun dönemde böyle bir talebin doğru olmayacağı konusunda da siyasetçilerimiz ikna olmuş gibi görünmüşlerdi. Halbuki, ikna olmamışlar.
Birkaç kişinin bilgisi dahilinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal, dostu ABD Başkanı George Bush'a bir mektup yazmış. Mektupta Türk hazinesinin yurtdışı borçlanmalarına belli bir limit dahilinde ABD hazinesinin garanti vermesini resmen talep etmiş.
Böyle bir mektuptan çok fazla kişinin bilgisi olmadığı halde, bir başka mektup tesadüfen ortaya çıktı. İkinci mektup, Özal'dan Bush'a giden mektubun cevabıydı. Mektup, Hazine Müsteşarı'na verilmiş, ama ‘‘Dear Mr. President’’ diye başlıyordu. Mektubu yazan ise ABD Hazinesi Müsteşarı David Mulford.
Mektubun ilk paragrafları kriz sırasında Türkiye'nin aldığı tavrı övüyordu. Ortalara doğru konu ABD hazinesinden talep ettiğimiz ‘‘garanti’’ işine getiriliyordu. Çok açık bir dille, ABD hazinesinin böyle bir şey yapamayacağı dile getirilmişti.
BİR DERS
‘‘Kaldı ki’’ diyordu mektup, ‘‘Böyle bir garanti ile Türk hazinesinin borçlanması, Türkiye'nin uluslararası piyasalardan artık kendi başına borçlanamadığı gibi bir izlenim yaratır.’’ O dönemlerde garanti işine olumlu bakmayan Türk teknisyenler de aynı şeyi söylüyordu.
Mektubun son bölümünde Türk ekonomisi övülüyor ve Türkiye'nin ABD hazinesinin garantisine ihtiyacı olmadığı vurgulanıyordu.
Konu, Özal'ın Camp David'de Bush ile yaptığı görüşme sırasında Hazine'den sorumlu Devlet Bakanımız tarafından zamanın ABD Dışişleri Bakanı James Baker'a da açıldı. Alınan cevaplar hep aynıydı. Birçok kişinin söylediği gibi, Türkiye ekonomisi ABD'nin minnetine ihtiyacı olmayacak kadar büyük ve güçlü bir ekonomiydi. Amacın ötesine geçen bir yardım Türkiye'deki mali disiplini daha da bozacaktı.
Bugünlerde de durum aynı. ABD'den garanti talep edenler, eğer arşivlerde bulabilirlerse, Mulford'un Özal'a yazdığı mektubu bulup okumalıdırlar.
Mektup, diplomasi dilinde, uluslararası finans dersi veriyordu. Bu derse bugünlerde bu işlerle uğraşan herkesin ihtiyacı var.
Paylaş