Paylaş
Ardından, fotoğraf geliyor.
-Şimdi gördüm, kim koymuş?
-Belli değil.
Sonradan öğrendik, belediye koymuş.
* * *
Yeraltı şebekesinin, nereden patlayacağı belli olmayan mayın tarlasına döndüğü; her yağmurda, sokaklarını, köprülerini suların bastığı; metrosunda su sızıntılarının durdurulamadığı; metro hattının inşaatı sırasında bir vatandaşın yer yarılıp da içine girdiği; adına ‘çelik köprü’ denen yapıların dahi bir yılı dolmadan çöktüğü; yine bir yılı dolmadan ODTÜ Yolu’nun bakımlık hale geldiği; sokakları paralı otoparka çevrilirken, çevrilmeyen sokaklarda mafyanın cirit attığı; toplu taşımanın rant düzenine esir düştüğü, bu düzende işleyen özel otobüslerin, dolmuşların her gün caddelerde yolcu yarışı yaptığı, daha bir gün önce bir Ankaralının, içinde bulunduğu özel halk otobüsünün, fırlayan rögar kapağı sebebiyle köprüden uçması sonucu yaşamını yitirdiği bir kentte Hitit Güneşi’ni, camili-yıldızlı Atakule’yi, bıyıklı-bıyıksız kediyi bunca yıl boşuna tartışmışız.
* * *
Bugünden tezi yok, Saray yoluna kondurulan ‘Transformers’ çakması, ‘Voltran’ bozması ‘otorobot’, logo, amblem, simge; Başkent’i anlatması beklenen her ne varsa, hepsinin yerine geçmeyi hak etmiştir.
Vatandaşın her gün yeni bir gole açık olduğu bir şehri anlatmak için, kentin ortasına, golden sonra rakip tribüne doğru kollarını kıvırıp, kalçasıyla hareket çeken futbolculardan esinlenildiği anlaşılan bir ‘robot-heykel’den daha iyisini koyamazlardı.
* * *
Özetle, içeriğinde çeşitli ‘göndermeler’ barındıran bu heykel, her gün sokakta, metroda, köprüde, otobüste üst üste gol yiyen Ankaralının simgesidir aslında. Ve bugünden sonra benim Ankara’ya dair logom, simgem, amblemim bu otorobottur.
Paylaş