Paylaş
Hiç sorguladınız mı, “2004’te aldığım yüzde 54 oy 2009’da nasıl yüzde 38’e düştü ve bugün nasıl olur da kıran kırana bir yarışın içindeyim” diye...
Gelin kamuoyu önünde hep birlikte sorgulayalım.
Geçmişte rahatlıkla kazandığınız seçimlerden, sizi kritik bir 30 Mart arifesine taşıyan ne Demir Kafes’tir, ne Gökkuşağı projesi...
Samanyolu hüsranı, gece ulaşımı olmaması da değildir.
Yarım kalmış metroları “Belediye bitirdi” yerine, “Belediyemiz başlattı, hükümetimiz bitirdi” demek zorunda kalışınız da değildir sebep...
Bugün gelinen vaziyetin en büyük sebebi, “Benim oyum bana yeter” demenizdir.
Kendi seçmeninizin oyları size yeterken, sanat çevrelerini küstürmüştünüz mesela, “Ben böyle sanatın içine tükürürüm” diyerek.
Kuğulupark’a trafik için “minimum tecavüz”e kalkışırken, çevrecileri karşınıza aldınız.
Belediye yönetimini siyasetten uzak tutmanız gerekirken, “Solcularla mücadele ediyorum” diyerek, sola cephe açtınız.
Aralarında ayan beyan ideolojik olanlar da vardı tabi ki, ama siz akla mantığa uygun her öneriye, her uyarıya kulağınızı tıkadınız.
Daha düne kadar, hizmetlerin en çok oy veren bölgeden başlayacağını söyleyerek, size oy vermeyenleri ötekileştirdiniz.
Gezi’de meydanlara çıkanlardan size de oy verenlerin olduğunu gözardı ettiniz ve topyekün düşman ilan ettiniz.
“Cepheleştirme” stratejisiyle kendi oyunuzu korumak isterken, 2004’te toplumun size güvenen yüzde 54’lük kesiminden kaybettiniz de, kaybettiniz...
Başkanlar ne demişti
Sizi, tahminlerin bile bıçak sırtı gittiği bir seçim haftasına getiren asıl süreç, aslında, beş yıl önce seçildiğiniz gece yine size oy vermeyen herkesi dışlayarak, yaptığınız balkon konuşmasıyla başladı.
Sizinle aynı partiden İstanbul’a Belediye Başkanı seçilen Kadir Topbaş “Kıskananlar çatlasın” tezahüratları üzerine “Kimsenin çatlamasını istemiyoruz. Hepsi bizim yurttaşımız. Kimse sıkıntıya düşmesin” derken, siz partinin önünde aynı tezahüratı gülerek ve keyifle izlediniz.
Antalya’da Mustafa Akaydın, “Antalya’nın belediye başkanıyım. Oy veren, vermeyen herkesin başkanıyım. Hizmetimizde kimseyi ayırt etmeyeceğiz” derken, siz CHP’lileri tehdit ettiniz.
Mersin’de Macit Özcan, “Benim birinci projem, barış ve sevgiyi bu kentte oturtmak olacak. Bunu sağlamadıktan sonra hangi projeyi yaparsanız yapın hiç önemi yok” derken siz “Yedi düvele karşı çarpıştım” diye haykırdınız.
İzmir’de Aziz Kocaoğlu, “Biz 3.5 milyon hemşehrimizden aldığımız güçle çalıştık” sözleriyle herkese kucak açarken siz, “Bize kabus yaşattıklarını düşünenlerin inanıyorum ki bundan sonra geceleri uykuları kaçacak” demecini verdiniz.
“Ülkücü kökenli adayın CHP’de ne işi var?” diye soruyorsunuz ya, siz sağladınız bu birlikteliği. Yıllardır ötekileştirdiğiniz dışladığınız herkes şimdi, sizi o koltuktan indirmek için bir oldu. O yüzden, “Sizin oyunuz, size yetmiyor” ve solcudan da, çevreciden de, sanatçıdan da, akademisyenden de, meslek odasından da yani ötekileştirdiğiniz toplumun diğer kesimlerinden de oya ihtiyacınız var. Olur mu? Hep birlikte göreceğiz.
‘Balkon’da kim nasıl konuşacak
Mansur Yavaş ya da Mevlüt Karakaya’nın seçilmeleri halinde, 30 Mart gecesi nasıl bir balkon konuşması yapacaklarını az çok tahmin ediyoruz. Çünkü, onlar zaten şimdiden meydanlarda her kesime hitap ederek, bunun ipuçlarını veriyor. En çok merak ettiğimse, Gökçek seçilirse nasıl bir balkon konuşması yapacak. 2009’daki gibi tehdit yelpazesine yeni halkalar mı ekleyecek, yoksa bu kez toplumsal barışa yönelik bir adım mı atacak?
Paylaş