Paylaş
Şimdi de, ‘gemisi mi karada, yanıbaşındaki minibüs mü denizde’ belli olmayan, sürreal çalışan ressamların bile hayal edemeyeceği manzarasıyla ‘dünya şehri’ İstanbul...
* * *
Meteoroloji’nin rakamlarla ‘anormal’ görmediği yağmurlar sonrası üç büyük kentimizin hali ortadayken, üstüne ‘Sana balıkadam yollayayım mı? Yok efendim, asıl sen şimdi gördün mü balıkadamı?’ tarzında ‘sulu’ yaklaşımlarla, başka kentlerin mağduriyeti üzerinden kendi sorumluluğunu görmezden gelmeye çalışan başkanlar da cabası...
* * *
Kaldı ki, ‘Afet bu afet. Siz bir de Londra’yı görün’ türünden tüm kıyasları anlamsız kılan bir fotoğraf yayınlamıştık, daha bir ay önce manşetten.
Ortada, sel, baskın, doğal afet yokken, -lafın gelişi değil- gerçekten de ‘iki damla yağmur’ sonrası yaşlı bir vatandaş ellerinde ayakkabı ve çoraplarıyla bileklerine kadar akan suyun içinden Ziya Gökalp Caddesi’nde karşıdan karşıya geçiyordu.
* * *
Bırakın Keçiören’de su basan evleri, göletlerin derya olduğu altgeçitleri, bu fotoğraf bile, bağıra bağıra “Bu kentin altyapısında bir sıkıntı var” diyordu.
Zaten en son, Cuma günkü su baskınlarından sadece birkaç saat önce Şehir Plancıları Odası Ankara Şube Başkanı Emre Sevim de ‘bağıra bağıra’ uyarmıştı.
Altyapıların hazırlanırken konunun muhatabı mimarlar, mühendisler ve şehir plancılarından görüş alınmaması nedeniyle her yağmurun, selle sonuçlandığını ifade eden Sevim, batı ülkelerindeki ‘tünel sistemi’ni örnek vererek, şöyle demişti:
* * *
“Ankara’da her yağmur sonrası yaşanan görüntüler altyapıda gelecek 50 yılı ele alacak bir programın gerekli olduğunu hatırlatıyor. Tek bir seferde maliyetli olan tünel sistemiyle şehrin geleceğini yağmura fırtınaya sele teslim etmeden sorunların üstesinden gelmek mümkün.”
Her seferinde “Afet bu afet” diyen yerel yöneticilerin, artık altyapı konusunda işin uzmanlarına kulak vermesi gerekiyor. Tamam ‘ideolojik’ diye mimarları dinlemiyorsunuz, peyzacılara ‘samanlık bile çizdirmiyorsunuz’ da hiç olmazsa altyapı çalışmalarında bilim insanlarını dinleyin.
Ne oldu bu dereler
Hiç düşündünüz mü, “Kavaklıdere, Bülbülderesi, Akdere, Kirazlıdere, Cevizlidere” ve daha içinde ‘dere’ geçen nice semtin isminde dere var da, bu mahallelerin dereleri nerede diye?
“Ne oldu da, her yıl durmadan caddeleri, sokakları su basıyor?” sorusunun yanıtını aramaya başlamadan önce, meseleye en başından “Ne oldu bu derelere?” sorusuyla girmek gerekiyor.
‘Plansız yapılaşma’ olgusu alıp başını giderken, her yer betonlaşırken, derelerin üstü bir bir kapatılırken, kentlerde yağmur suyunu emecek toprak bırakmazsanız o dereler, gün gelir, gün yüzüne çıkar.
Suretimizin hikayesi
Bir süre önce yazmıştık. Ortalığı sel götürürken, hatırlatmakta fayda var. Araştırmacı Erman Tamur, Ankara’nın bir zamanlar gürül gürül akan derelerinin nasıl yok edildiğini arşiv fotoğraflarıyla bir kitapta toplamıştı.
Bentderesi’nin mesire alanı olarak kullanıldığını, Çubuk Çayı’nda gondolla gezintilerin yapıldığını, Gençlik Parkı göletinde yelkenlilerin yüzdüğünü anlatan “Suda Suretimiz Çıkıyor” adlı kitap, bugünlere nasıl gelindiğine ışık tutuyor.
Paylaş