GALİBA hırsızlık haberlerine atılan kışkırtıcı manşetlerle ben de baştan çıktım. İç karartıcı istatistik ve analizlerle örülü tuğla misali bir sütunla sizlere bu pazar sabahını zehir etmeye kalkabilirdim.
Dua edin ki sadece kaşar gazeteci geyiğiyle yetineceğim.
* * *
Ayının 40 fıkrası varsa tamamı armut üzerinedir. Aynı hesapla, hangi kıdemli polis muhabirini silkeleseniz bir şehir efsanesi dökülür paçasından.
Bazısı sapına kadar doğrudur, kimisi tamamen üfürük.
Ankaralı acar polis muhabirinin başına 20 yıl önce gelenler hangisine iyi örnek olur, karar vermek için hikáyenin sonuna kadar sabredin derim.
* * *
Rüzgárlı piyasasındaki lakabı Alfons’tu. Yaşıtı genç bir gazeteciyle aynı bekár evinde kalır, bol resimli bulvar gazetesinde çalışırdı.
Sabahtan akşama kadar Emniyet’te, Adliye’de takılırdı.
O gün kısmetinde ne varsa; bazen bir cinayet, kimi zaman gasp veya darp, aile kavgası. Birkaç kare basıp gazetesine yetiştirirdi.
Ama o sabah İstanbul’dan gelen bir telefon Alfons’un rutinini dağıttı.
Ankara Temsilcisi, Alfons’la kankasını huzura çağırdı, fırçayı bastı:
- Arayan genel yayın müdürüydü... Adam haklı olarak köpürüyor. Bundan sonra Ankara polisinden öyle saçı sakalı birbirine karışmış pejmürde hırsız fotoğrafı gelmeyecek, eli yüzü düzgün resim yollayın diyor.
Emir büyük yerdendi; ama Alfons’un işi zordu... Her allahın günü Tarık Akan misali yakışıklı hırsız fotoğrafını nereden ve nasıl bulacaktı?
Derdini Asayiş Müdürü’ne açtı... Ne de olsa çıkarları ortaktı.
Çünkü hırsız çalar, polis yakalar, Alfons da yazardı. Alfons’un haberi gazetede çıkmazsa, polisin başarısını da maazallah kimse duymazdı.
- Amirim biz düşündük, sizin hırsızları alsak, polis eşliğinde bizim bekár evine götürsek, şöyle tıraş edip, yıkayıp adama çevirsek, hatta bir de temiz gömlekle kravat uydursak, sonra da fotoğrafını çeksek, vallahi her gün manşet oluruz.
Belki sizin aklınıza yatmadı; ama Asayiş Müdürü bu çılgın fikre ikiletmeden ‘tamam, olur’ dedi. Alfons’la kankasının bekár evi birkaç günde bilumum Ankara hırsızının, zarfçı ve tırnakçının hamam-berber niyetine kullandığı mekána döndü. Akça pakça yıkanmış, sinekkaydı tıraşlı, inek yalamış saçlı suçluların fotoğrafları gazetenin birinci sayfasını süslemeye başladı... Başlıklar inadına keskin; ama haber fotoğrafları bir o kadar mülayimdi. Mesela, ‘Bent Deresi canavarı yakalandı’ manşetine efendiden, kravatlı, badem bıyıklı gaspçının fotoğrafı ilişikti. Rivayet o ki, Alfons bir keresinde cinayet silahı bıçağın üzerindeki kanları bile yıkamıştı... Yani bir hamaratlık ve titizlik ki ancak o kadar...
Ne var ki güzel günler çabuk bitti, maymun edilen hırsızların intikamı acı oldu. Alfons bir gece eve döndüğünde baktı ki, kapı ardına kadar açık, bekár dairesi tam takır kuru bakır. Anlaşılan zorunlu misafirlerden bir veya birkaç tanesi yıkandığı banyonun adresini aklında tutmuş!
Alfons’un evi o günden sonra birkaç kez daha soyuldu. Alfons’la kankası çareyi başka eve taşınıp izini kaybettirmekte buldu.
* * *
Yani siz bakmayın hırsızlık haberlerinin matrak başlıklarına... Aslında her hırsızlık haberinin mutlaka mağdur bir Alfons’u mevcuttur.