Paylaş
Bilmezdim, meğer atalarımız evrendeki koordinatlarını rengárenk tanımlarmış. Dünyanın merkezini sarı diye kabul eden eski Türkler, dört ana yöne dört ana rengi uygun görmüş:
Doğu-Yeşil, Batı-Ak, Güney-Kızıl ve Kuzey-Kara.
Üstelik renk ve yön ilişkisi sadece Türkler'e has ádet değilmiş.
Profesör Reşat Genç'in aktardığına göre Mete Han'ın Çin ordusunu kuşatması, bu ülkenin tarih kayıtlarına şöyle geçmiş:
‘‘Hun atlı birlikleri, Çin ordusunun çevresindeydi. Beyaz atların hepsi batı yönündeydi. Yeşil (kır) atlar ise doğudaydı. Bütün siyah atlar kuzeyde, kırmızı (doru) atlar güneyde yer aldı.’’
* * *
Renklerin yön belirten sembolik anlamlarına dikkati çeken ilk Türk araştırmacı Ziya Gökalp oldu. Gökalp, Türkler'in kuzeydeki denize Karadeniz, batı yönündekine de Akdeniz adını koymasını bu eski geleneğin uzantısı saydı. Alman Türkolog Annemarie Von Gabain, renk coğrafyasını biraz daha genişletti; Anadolu merkez seçilirse Kızıldeniz'in güney denizi anlamına geleceğini hatırlattı.
* * *
Gelelim renk kombinasyonlarına...
Yani renklerin birlikte kullanımına.
Profesör Reşat Genç çok sayıda tarihi örnek veriyor:
Mesela, sarı-beyaz eşlemesi Delhi Türk Sultanlığı'nın bayrak seçimiydi. Yeşil-beyaz renkler Osmanlı'nın padişah sancağında kullanıldı.
Peki ya son yıllarda özellikle PKK'nın sahip çıkmasıyla politik anlam yüklenen sarı-kırmızı-yeşil renklerin tarihteki yeri?
Profesör Genç, Atatürk Kültür Merkezi tarafından basılan kitabında bu üç rengin birlikte kullanımına tam 25 sayfa örnek saydı, fotoğraflar aktardı.
Özetle anlatırsak, sarı-kırmızı ve yeşil hem Orta Asya Türkleri'nde hem de Osmanlı'da sıkça görülen bir kombinezon. Orhan Gazi Bursa'yı aldıktan sonra savaş sancağını bu renklerle donattı. Osmanlı devlet armasında aynı renkler birlikte kullanıldı. Yemen, Bosna ve hatta Çanakkale madalyalarında yine sarı-kırmızı-yeşil birlikteliği var. Bugüne gelirsek Yakutistan Cumhuriyet bayrağındaki şerit yine aynı üç renkte...
* * *
Galiba renklere sahip çıkmaya çalışmak abesle iştigal... Renkler hep vardı, anlamları biz uydurduk. Ve renklerden anladığımız ne kadar yakınsa birbirimize o kadar benzeriz...
Tıpkı Profesör Sadık Dural'ın anlattığı gibi...
Yeşili, tazelik, dirilik, gençlik...
Sarıyı, merkez veya hükümranlık...
Kırmızıyı, Tanrı, koruyucu ruh, ev (ocak), bağımsızlık ve özgürlük diye anlayan sadece bu coğrafyanın dost halklarıdır...
Renkler hep vardı, biz sonradan geldik.
Doğada renk yedi taneydi, biz bilgisayarda binlerce ürettik.
Acaba neden ayrışmak istedik?
Bir işe yaramadı ki.
Temel renkler birleşin, barışın diyor.
Paylaş