ANKARA KÜRT meselesi tabii ki siyasi bir sorundur, ama çözümü illa ki ve sadece siyasetten geçmez. Hemen, "Nasıl oluyor?" tepkisini vermeyin, birkaç verinin üzerinden birlikte geçelim isterim.
Madde bir: PKK’nın dağda 5 bine yakın silahlı adamı var, aşağı nasıl indirilecek?
Duyamadım, "af" mı dediniz, peki gelin tartışalım: Bu 5 bin kişinin yarısı Suriye uyruklu.
Kimin vatandaşına hangi yetkiyle af ilan ediyorsunuz?
Madde iki: "Affı boşverip savaşa ağırlık versek" diyenler için...
Türk Silahlı Kuvvetleri son 25 yılda 40 bine yakın PKK’lıyı "etkisiz hale getirdi". Ama dağdaki silahlı güç sayısı azalsa da hiçbir zaman ihmal edilebilir düzeye, örneğin 100 kişiye düşmedi.
Üstelik her yeni katılım, dağdakine moral veriyor, silah bırakmayı zorlaştırıyor. Madde üç: Kürt davası PKK’nın silahlı terörü başlattığı 1984 ile kıyaslanmayacak durumda.
"Dağda yaşarlar, karda yürürken, kırt kırt diye ses çıkan adları oradan gelir" saçmalığı resmi tezdi.
Bugün "Kürt meselesi" Cumhurbaşkanı’nın söylemi; Başbakan Kürt TRT’si açılışını yapıyor.
Ama kabul edelim ki, kültürel hak ve kimliğin teslimi savaşı bitirmeye yetmedi.
Madde dört: Kürtler dört ülkede, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de yaşıyor.
Sorun da, çözüm de ancak bu ortak coğrafyanın tamamında kabul görmeli.
İran’ın Kürdistan politikası, Irak’ta yankı bulmadı; Kuzey Irak’taki otonom yönetim, PKK’yı bitirmedi.
Tabii ki bu yerel çözüm, küresel gerçeklere ters düşmemeli.
* * *
Bu dört maddede anlaştıysak, gerisi çok daha kolay... Hani moda tabiriyle en kötüsü geride kaldı sayılır. Bakmayın siz bazı DTP sözcülerine... Silah yoluyla harita çizildiği, sınırların değiştiği günler artık tarih oldu.
Aksi halde ABD, Irak’tan çekilir miydi; Kürtler Irak’ın toprak bütünlüğüne bağlı kalır mıydı?
Bence artık bağımsızlığın tarifi değişti.
İnsanca yaşam ve ekonomik refah her değerin önüne geçti.
Kürtlerin kurtuluşu da ancak bu yönde ilerlemelerine bağlı.
Çözümü dağda arama, kimse kusura bakmasın ama çağdışı kaldı.
İşbu sebeple, Ankara’da son günlerde yüksek sesle tartışılan... Kürt Ekonomik Birliği modelini çok önemsiyorum. Türkiye, Irak ve Suriye’nin Kürtler için ortak bir cazibe merkezi kurması çalışmaları daha çok yeni. Ama hem yerel, hem de küresel ölçekte karşılığı olduğu ve bu yüzden hemen herkesten teveccüh gördüğü de belli.
Türkiye, Iraklı Kürtlerin Kerkük-Ceyhan boru hattından petrol ihracatına izin verdi, hatta teşvik etti. Yine Kürt gazı Avrupa’ya uzanan Nabucco şebekesine bağlanacak. Demek ki en azından ABD ve AB işin içinde!
İsterseniz hayal deyin, ama ben çok gerçekçi düşündüğüme inanıyorum. Altı yıl önce (20 Nisan 2003), bu köşede yine yazdım; belki o zaman çok erkendi.
Ama bugün kesinlikle zamanı geldi. Türkiye’nin tek caydırıcı gücü, saygın, modern ve savaşçı ordusu değildir. Erbil, Kamışlı (Suriye), Sine’yi (İran) alın, bir de Diyarbakır’ı düşünün. Hangi kent Kürtlerin kültürel ve ekonomik kıblesi olmaya adaydır?
Çözüm bu sorunun yanıtında yatıyor ve uzak değil.
Palyaço değil aykırı
TÜRKAN Saylan Hoca’nın son fotoğrafları arasında bir tanesi dikkatimi çekti. Palyaço burunlu olanı.
Yıllar önce Patch (Hunter) Adams’ın filmini izleyince bu sıra dışı ve aykırı doktoru çok sevmiştim. Tıp Fakültesi’nde rahat edemeyen, mesleğini sosyal güvenlik şemsiyesinden yararlanmayan yoksullara adayan bu Amerikalı doktor, bildiğim kadarıyla hálá yaşıyor. Kimsesiz çocuklara, ağır hasta miniklere palyaço kıyafetiyle şifa dağıtıyor.
Türkan Hoca’nın siyaseten kimin izinde gittiği hepimizin malumu. Mesleğindeki rol modellerinden birisine de son fotoğrafıyla işaret etti diye düşünüyorum.