ANKARA ERGENEKON savcıları Danıştay saldırısı dosyasını neden yeniden açıyor? Kanlı baskının ülkede hükümeti devirmek isteyen ve bu amaçla kaos ortamı yaratmaya çalışanların eseri olduğu kuşkusunu taşıdıklarından dolayı, öyle değil mi?
Peki bu ülkede mütedeyyin-laik çatışmasından daha tehlikeli hangi fay hattı var? Tam da bu fayı harekete geçirmek üzere atılan bombanın dava etiketi Şemdinli koduyla anılmıyor mu?
O zaman neden Şemdinli’yi yeterince ve açıkça tartışmıyoruz.
Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 32. Gün programında dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’u TBMM’nin Şemdinli olaylarını araştıran komisyonunda verdiği ifade nedeniyle suçladı...
Hatta Sabri Uzun’un, şikáyeti nedeniyle görevden alındığını ileri sürdü. Bence doğruyu eksik söyledi, çünkü asıl kıyameti kopartan... Hakkári’nin Şemdinli İlçesi’nde 9 Kasım 2005 günü patlayan bombanın hemen ardından Başbakan’a sunulan ve Sabri Uzun’a mal edilen bir bilgi notuydu.
* * *
Altı sayfalık bu bilgi notunda Şemdinli olaylarının gelişimi ve muhtemel zanlılar anlatılıyor.
Ardından, "Alınmasında fayda görülen tedbirler" sıralanıyor. Özetleyerek aktaralım:
Susurluk benzeri yapılanmaya izin verilmesin.
Jandarma, polis bölgesinde istihbarat toplamasın.
Büyük kentlerde jandarma bölgesi polise devredilsin.
Jandarma kanunsuz dinleme cihazları satın almasın.
PKK’ya mal edilen bazı eylemler yeniden soruşturulsun.
Genelkurmay ve hükümet sorumluları bulsun, cezalandırsın.
Tek tek üzerinden geçelim... Susurluk benzeri yapılanma isteyen zaten yok.
Jandarmanın istihbarat toplama yetkisi mahkemelik, kentlerde jandarma bölgeleri polise geçiyor.
Ergenekon iddianamesinde yasadışı satın alınan/kullanılan dinleme cihazlarının izi sürülüyor.
Savcılar, PKK’nın işlediği bazı suçların çete eseri olup olmadığını yeniden soruşturuyor.
Hükümet siyaseten Ergenekon davasının arkasında duruyor, Genelkurmay yasaları uyguluyor.
Durum bu! Ama olacakları ve/veya olması gerekeni dört yıl önce yazan polis şefi kovuldu.
* * *
Türkiye’de tartışma adabı belli. Söylenenler değil kişilikler masada. Karşılıklı olarak çürütülen asla tezler olmuyor, kimlikler, inanç, haysiyet ve onur hedef alınıyor. Olgular, gerçekler yerine kişileri konuşmak herkese daha kolay geliyor. "O mu yazdı, cemaatçi" veya "Bırak canım, o zaten solcu" gürültüsü aklıselimi bastırıyor.
Keşke kimin söylediğine değil, ne söylendiğine bakabilsek.
Dört senelik rötar, toplum ve devlet yaşamında az süre değil.
Hele Güneydoğu coğrafyasında sönen yüzlerce hayatı düşünürsek!
Analiz
TÜRKİYE’de 58 bin geçici köy korucusu var. Bu sistemi Türkiye icat etmedi. Vietnam’da aynı isimle doğdu. Güneydoğu’da 58 bin korucu devletin izniyle silah taşıyor, PKK ile savaşa yardım ediyor, 17 yıldır düzenli maaş alıyor. Sivile silah vermek kolay, toplamak zordur. Bu insanlara ihtiyaç kalmadıysa bile kaldırıp bir yana atmak ciddi risktir.