Paylaş
Eniştenizi iyi tanıyın
BİZİM Ercan Kumcu'nun çok sevdiğim bir lafı vardır... ‘‘Türkiye'de kár özel, zarar kamusaldır...’’ der ve nedense hep haklı çıkar.
Dikkat edin, çürük bankaya veya adını bile telaffuz edemedikleri off-shore hesaplara yüksek faiz şehvetiyle koşanlar paraları batmadığı takdirde ek kazançlarını girişimcilik ruhunun karşılığı olarak görüp tek başlarına afiyetle yerler. Ama bir de paraları bankayla birlikte batmaya görsün, işte o an memleket meselesi haline gelir, kişisel zararı toplum olarak paylaşmak zorunda kalırız.
* * *
Memurları iki müfettiş raporu, iki amir, bir bakan onayı ile kovmak isteyen hükümetin kararnamesi henüz Cumhurbaşkanlığı'nda beklediği saatlerde vakit geçirmek için matbuatı tararken gözümüz alttaki habere ilişti: ‘‘Ferhan Özmen'in (Uğur Mumcu suikast sanığı) ifadeleri bir başka gerçeği daha ortaya çıkarttı. Özmen'in Emniyet Genel Müdürlüğü Sağlık Dairesi'nde hemşire olarak çalışan 34 yaşındaki kız kardeşi Kader Uğurlu'nun eşi Rıfat Uğurlu'nun Cumhurbaşkanlığı'nda makam şoförü olduğu anlaşıldı. Çok sıkı güvenlik soruşturması geçirmesi gereken Uğurlu'nun nasıl Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne şoför olarak girdiği araştırılıyor.’’
(NTVMSNBC Haber Portalı, 3 Ağustos 2000)
* * *
Eskiden suç ve cezasının kişisel olduğunu düşünecek kadar saftık...
Ama baksanıza sanık eniştesi olmanın bile kuşkuyla karşılanmasını yadırgamayacak noktaya geldik. Şimdi merak ediyoruz, kararname yürürlükte olsaydı, olağan şüpheli enişteye nasıl bir işlem uygulanacaktı acaba?
Ve fakat sürekli merak ettiğimizle kalıyoruz... Çünkü Başbakanlığa, ‘‘Kaç katil memururuz var, cinsiyete, etnik kökene, tarikat-örgüt üyeliğine göre döküm zahmetine katlanmadan öylesine kelle hesabı bile olsa açıklayın da öğrenelim, aydınlanalım’’ diye günlerdir yalvarıyoruz, ses çıkmıyor...
Bari soruyu değiştirelim, çeşitlendirelim:
1) Kararname ile yıllardır devlette örgütlenmesine izin verilen, sayabildiğimiz kadarıyla en az üç başbakanla görüşen, iltifatlarına mazhar olan, korunan, kollanan, oy dilenilen bir hoca efendinin yakınları mı temizlenmek isteniliyor?
2) Eğer hal böyleyse, üç adet yetersiz-yeteneksiz-basiretsiz siyasinin teşekküllü suçunun cezasını neden kamusal olarak, demokrasiden feragat suretiyle ödemek zorunda kalalım?
3) Kararnameye monte edilen ve eylemci memurları kovma amacı güden ifadenin irtica ve bölücülükle ne alakası vardır?
4) Böyle bir kararnameyi örgütçülüğü ile namlı MHP iktidarında çıkarmak, kediye ciğer emanet etmeye benzemez mi?
* * *
Neyse konuyu biraz dağıttık, biz yine enişte meselesine dönersek... Tavsiyemiz, eniştenizi iyi tanıyın... Yoksa enişteniz tarafından olmasa bile enişteniz yüzünden her an öpülebilirsiniz efendim...
Katkı-karşı görüş
‘‘Bir ülkede irtica veya bölücülük tehdidi son derece sık gündeme gelirse, bilin ki örtülmek istenilen bir ayıp vardır...’’ Yukarıdaki tespitinize canı gönülden katılıyorum. Ayrıca yaşadığımız bazı olaylar da bu tespitinizin ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. Ancak, yüreğimi sızlatan bir husus, bu tespiti benim gibi, inandığını, inandığı şekliyle yaşamaya çalışanlar yapmaya çalıştığında ‘‘gerici, ikinci cumhuriyetçi, liboş’’ oluyor. İşte bu aydınca (!) tavırlara üzülüyorum. (H.D.)
Paylaş