Paylaş
Çatışan taraflara akıl vermek haddimiz değil... Ancak galiba hükümet ve askeri kesim arasında tırmanan irtica tartışmasına sıkça malzeme edilen ‘‘İslami sermaye’’ kavramı yanlış anlaşılıyor.
Öncelikle insanın sosyalisti olur, faşisti olur, mürtecisi olur... Ama paranın rengi sahibinin ideolojisine göre tanımlanamaz. İran'ın döviz stokundaki Amerikan dolarları mikrop saçmaz.
Paranın hareketi iki mekanizma ile denetlenir:
1) Piyasa kuralları 2) Meclisin yasaları ve düzenlemeleri...
Örnek vermek gerekirse, faiz yükselirse elinizdeki parayla bankada Türk Lirası hesabı açarsınız, kur hareketlenirse döviz büfesine koşarsınız.
Yasaya göre vergi ödersiniz, hükümetin gelişmesini istediği sektöre yatırım yaparsanız teşvik alırsınız...
Paranın yasaları herkese eşit uygulanır.
Çember sakallı veya türbanlı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının bankaya para yatırması, faiz alması önlenemez. Siyasi İslam'a inanan holding sahibinin teşvik almasına itiraz edilemez...
Meğer ki paranın kaynağı temiz olsun... İşlemler yasalara uysun.
***
Askerin siyasi İslam'ın mali kaynağına eğilmesi yeni haber değil. Refahyol döneminde başlayan çalışmalar, Anasol-D hükümetine miras kaldı.
23 Aralık 1997 tarihli MGK toplantısında askeri kesimin masaya koyduğu rakamlar ilginçti: Beş holding, 4 bin özel şirket, 15 finans kurumu ve beş bin vakıf-derneğin siyasi İslam'a kaynak sağladığı iddia edildi.
Oysa bu uyarıya rağmen askerlerin ‘‘İslami sermaye’’ sınıfına koydukları şirket ve holdinglere teşvik akışı Anasol-D iktidarında da sürdü.
Askeri kesimin Refah'ın finansörü olarak damgaladığı Kombassan'ın sahibine ekonomi bakanları tarafından ambargo konulmadı.
Peki o zaman askerler haklı mı?
Hayır, çünkü yasal gereğini yerine getiren şirkete teşvik vermemek adalete sığmadığı gibi suçtur. Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanları her işadamı ile görüşmek zorundadır...
Askerler haksızsa hükümet doğru mu yapıyor?
Ne yazık ki yine hayır...
Çünkü ‘‘İslami sermaye’’ olarak sınıflanan şirketlerin büyük bölümü bilanço bile çıkaracak durumda değil...
Mesela Kombassan'ın ortak sayısını bilen yok, yurtdışından para transferi banka yerine kurye ile yapılıyor... Sanki Kombassan içinde yaşadığı, beslendiği sisteme güvenmiyor... Benzer anlayışla Yimpaş ve Endüstri Holding'in de kuryeleri para dolu çantalarla yakalanıyor...
Parasını bankaya bile emanet etmeyen işadamından kuşkulanmak yersiz mi?
***
Gelin anlaşalım, şirketler ekonomik açıdan sadece bilançoları ile yargılanır. Bilançosunda ortakları belli, kullandığı öz sermayesi, banka kredisi kayıtlı şirket, ticari gelirini-giderini doğru gösteriyorsa, bu matraha göre vergisini ödüyorsa, sahibinin serveti de temizdir, kutsaldır.
Ama bu servetle yasadışı oluşumları destekliyorsa, tek yol Türk Ceza Yasası'dır. Yoksa ekonomik ambargo, teşvik yasağı gibi yöntemler yargısız infaza girer...
Özetle Anasol-D hükümetine düşen bellidir:
1) Çok ortaklı gibi gözüken ama aslında Titan modeli ile çalışan ‘‘İslami’’ etiketli şirketleri gerçek anlamda halka açılmaya zorlamak, Borsa kurallarına uymalarını sağlamak...
2) Bu tür şirketlere ve özellikle İslami finans kurumlarına tanınan politik gerekçeli vergi ayrıcalıklara son vermek. Haksız rekabeti önlemek...
Belki o zaman paranın rengini tartışmaktan vazgeçeriz.
Paylaş