Orada mısın?
Lafı uzatmayacağım.
Bugünkü birinci sayfana sen de şaşırdın mı?
Soma marketi sanki Soma felaketinden daha önemli...
Hayrettir, bu ne şiddet, bu ne gazap...
Başta Hürriyet, Doğan Grubu yalan yazıyormuş.
İnsaf ve vicdanı geçtik, bari aklımızla alay edilmesin.
1.4 milyar nüfuslu Çin için küçük rakam.
Aslında 70 milyonluk Türkiye için de fazla sayılmaz.
Ama ben yeni duydum.
2 bin 200 Türk Çin’de yaşıyor.
Elçilik kayıtları böyle söylüyor.
(Gayri resmi rakam 5 bin.)
Oturma izinleri var, çalışıyor, üretiyorlar.
Oh yahu, rahatladım.
Doğrudan lafa girmenin faydası bu, gerisi kolay geliyor.
* * *
12 Eylül öncesinde sola karşı milliyetçiler devletin yanında yer aldı. İşledikleri suçlar o yüzden görmezden gelindi, korundu, kollandılar. Ama darbe sabahı derin devlet, ülkücüleri unuttu. Agâh Oktay Güner’in ünlü “Fikrim iktidarda, ben hapiste” lafı anlaşılır bir yanılsamadır.
Merhum yanıldı, çünkü devletlerin iç ve dış ittifakları kalıcı olamaz.
Genelkurmay Başkanı karargâhta konuşursa başkadır.
Firkateyn güvertesine çıkarsa ağzını açması bile mesajdır.
Dün Başbakanlık’ta üç saat süren bir toplantı yapıldı.
İlker Başbuğ ile Başbakan’ın buluşması doğaldı.
Arınç operasyonu, MGK, açılım, gündem yoğundu.
Ama odada başka bir komutan daha vardı.
Orgeneral Işık Koşaner, Kara Kuvvetleri Komutanı.
30 Ağustos’ta Genelkurmay koltuğuna oturacak isim.
Çünkü adamın gazeteciliği mahkeme kararıyla teyit ediliyor.
Üstüne bir de hapis cezasıyla ödüllendiriliyor, daha ne istesin!
Meseleye biraz ani daldım, heyecanımı mazur görün.
Filmi biraz başa saralım isterseniz.
Makul karşılanmadı, hatta yedi sülaleme sövüldü, sağlık olsun.
Oysa kastımı aştıysam bile mantığım basit ve sağlamdı;
* Madem Abdullah Öcalan sıradan bir mahkûm, o zaman Meclis Komisyonu yerinde incelesin,
* Şikâyeti haklıysa eksikleri yerine getirilsin, eğer değilse DTP dahil herkesin imzasıyla ilan edilsin.
Mesele siyasallaşmasın derdindeydim. Ne var ki küfrü düşünceye üstün tutanlar kazandı. İmralı hücresinin fotoğrafları yayımlandı. “Hiçbir eksiği yok” denildi. Sokaklarda yangın çıktı, kan döküldü. Bir sabah uyandık ve baktık ki... Hücreye gizli dekoratör eli değmiş. Kapıya mazgal açılmış. Duvarlar ithal kâğıt kaplanmış. Hayrettir daha bu yenilikler ilan edilmeden;
* Sokakta tansiyon düştü, olaylar bitti.
* DTP talimatla istifa kararından döndü.
*
Benim yazının başlığı da işte o misal.
Türkiye’de kritik olmayan mevsim kaldı mı ki diyebilirsiniz.
Yine de bazen iki-üç hava akımı çakışır, mükemmel fırtına oluşur.
Takvimler 2010 baharında böyle bir iklime işaret ediyor.
Müsaade edin sırasıyla izaha çalışayım.
* * *
Ermenistan protokolü:
ABD Başkanı Obama son Beyaz Saray Zirvesi’nde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Ermenistan’la imzalanan protokollerin TBMM’den geçmesi için son tarihi verdi. Nisan 2010.
Çünkü Ahmet Türk açıklamasında;
* İstifadan Abdullah Öcalan’ın telkiniyle döndüklerini,
* Barış ve Demokrasi Partisi’ne yine İmralı talimatıyla girdiklerini anlattı.
Baştan yazayım kimse yanlış anlamasın. Ne hukukçuyum, ne de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile görüştüm.
Ancak Başsavcı’nın en geç yarın sabahki ilk işinin Türk’ün bu sözlerini içeren haberleri dosyasına eklemek olacağından eminim.
Hangi dosya mı? Ne yazık ki yeni parti için açılması çok muhtemel kapatma dava dosyasından söz ediyorum.
* * *
Bugün