Tüzmen’in ’tutmadı’ dediği Hintli Adana’da otobüs üretip 3 ülkeyi Türkiye’ye bağladı

DIŞ Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, geçtiğimiz günlerde Hintli Tata’yla ilgili bana göre çok talihsiz bir açıklama yaptı.

Hürriyet Ankara Büro’dan Şükrü Küçükşahin’in sorularını yanıtlayan Tüzmen, Türkiye’ye giren Çinli ve İranlı markalardan korkmadıklarını belirterek, "Bakın Hint markası Tata Türkiye’ye gireli çok oldu. Fiyatı da çok uygundu ama ne kadar tuttu ki?" yorumunda bulundu. Bence dış ticaretten sorumlu bir bakanın ’Tutmadı’ demeye getirdiği markayı hem Türkiye’de hem dünyada önce bir araştırması gerekiyordu. Çünkü Hintli markanın Türkiye’de ve dünyada neler yaptığını bilseydi, böyle küçümseyici bir yorum yapmazdı diye düşünüyorum.

Öncelikli olarak Tata bugün 22 milyar dolarlık bir ciroya sahip Hindistan’ın en büyük gruplarından biri. Otomotivin dışında enerjiden, çeliğe, finanstan, turizme kadar bir çok sektörde faaliyet gösteriyor. Otomotiv üretimi konusunda ise Hindistan’ın en büyüğü. 1945 yılında kurulan Tata Motors, ticari araç üretimine ise 1954 yılında Mercedes’le yaptığı işbirliği (15 yıl) ile adım atmış ve bugün orta ve ağır ticari araç üretiminde dünyanın en büyük 5’inci şirketi durumuna gelmiş. Baktığımızda Tata, son yıllarda otomotiv alanında uluslararası ortaklıklarla büyüyor.

LAND ROVER VE JAGUAR’A TALİP

Bugün İtalyan otomotiv devi Fiat’la aynen Koç Grubu’nun Türkiye’de yaptığı gibi Hindistan’da ortak fabrika kuran Tata, 650 milyon Euro yatırımla kurduğu bu fabrikada ilk etapta yılda 100 bin otomobil ve 200 bin motor üretimi yapacak. Fiat’ın Grande Punto ve Linea modellerinin yanısıra, yeni nesil Tata modelleri de bu fabrikadan çıkacak. Yani yeni nesil Tata’ların geliştirilmesi ve üretilmesinde Fiat imzası da olacak. Tata’nın uluslararası ortaklıkları Fiat’la sınırlı değil. Geçtiğimiz yıl İspanyol otobüs üreticisi Hispano’nun yüzde 21’lik hissesini alan Tata, bu satın almayla Avrupa normlarına uygun otobüsler geliştirmek istiyor.

Ancak Tata hakkındaki en son gelişme hepsinden önemli. Hintli marka Ford’un satışa çıkardığı ünlü Land Rover ve Jaguar markalarını satın almak istiyor. Evet yanlış duymadınız, bugün Tüzmen’in ’Türkiye’de tutmadı’ dediği marka, iki prestijli markayı bünyesine katmak için teklif vermiş durumda. Geçtiğimiz günlerde, Ford’un Land Rover ve Jaguar’ı satın almak için teklif verenleri 3’e indirdiği, bunlar içinde de Tata, diğer bir Hintli Grup Mahindra ve Amerikan yatırım şirketi One Equity Partner’ın olduğu açıklanmıştı. Tata’nın dünyadaki durumu bu. Sayın Bakanımız, "Tutmadı derken ben Türkiye’yi kastettim" diyebilir. O zaman Tata’nın Türkiye’deki durumundan bahsetmem gerekiyor. Bugün Hyundai Truck ve Karsan J9 minibüslerin Türkiye distribütörü de olan İsotlar Grup, 1997 yılında Tata’yı Türkiye’de temsil etmeye başladı. Bugün Türkiye’de 38 adet satış, 47 adet servis noktasına ulaşan Tata, 2006 yılında pick-up sınıfında yüzde 13.5’lik pazar payına ulaşırken, station wagon modeli Marina ise sınıfının en çok satan aracı özelliğine sahip. Tata Motors, İsotlar Grubu’na başarılarından ötürü Türkiye’nin dışında ayrıca Romanya, Suriye ve Azerbaycan’ı da bağlamış. Yani Tata markalı binek araç ve pick-up modellerinin bu ülkelere ihracat yetkisi de İsotlar Grubuna ait. Ama açıkçası benim bu yazıyı yazmamın asıl sebebi, Tata’nın Türkiye’de üretime soyunması. Bas bas ’Daha fazla yatırım çekmeliyiz" diye bağırmıyormuyuz. Al işte Hintli marka Türkiye’de sadece ihracata yönelik otobüs üretiyor. Bu üretimi büyütmek için Hintlileri teşvik edeceğimize, "Tutmadı ki’ diyerek kaçırmak mı istiyoruz.

Bugün Tata ve İsotlar Grup, 20 milyon dolarlık yatırımla Adana’da Isoto adlı bir otobüs fabrikası kurdu. Yüzde 25’i ithal, yüzde 75’i yerli malzemeyle üretilen otobüslerin tamamı ihraç ediliyor. Suriye, Dubai, Abu Dabi, Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere Bosna Hersek, Hırvatistan ve Azarbaycan’a Adanalı Tata’lar gidiyor. Tata’nın Adana’daki fabrikası 2 bin 500 kişiye istihdam yaratırken, 50’nin üzenide yan sanayiciye de iş imkanı sağlıyor. Tüm bunlardan sonra Sayın Tüzmen, herhalde Çinli markalara örnek olarak ’Tata’yı göstermez.

Tek fuar için hemen masaya oturulmalı

Türkiye geldiği nokta itibarıyla artık dünyada ticari araçlar için hem önemli bir üretim merkezi hem de önemli bir pazar. Avrupa’da otobüs üretiminde birinci, hafif ticari araç üretiminde ikinci kamyon üretiminde ise 7’inci sıradayız. Ticari araç pazarımız ise sürekli büyüyor. Yani Türkiye, Avrupa’da en fazla ticari araç satılan ilk 5-6 pazar içinde yer alıyor. Ama Türk otomotiv sektörü böyle bir gücü uluslararası arenada kullanmak yerine, dernekler arası çatışmayla uğraşıyor.

Bildiğiniz gibi bu yıla kadar Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) tarafından düzenlenen ’Ticari Araç’ fuarı bu yıl devreye OSD’nin de girmesiyle ikiye yükseldi. Bir başka değişle üreticileri temsil eden OSD’yle ithalatçıları temsil eden ODD arasında fuar savaşı yaşandı. Biz baştan beri, "İki fuar yerine Avrupa’da ses getirecek tek bir fuar’ düzenleyin dememize rağmen bunu yapmadılar. OSD, pazarın büyük bir kısmının yerli araçlardan (yüzde 53) oluştuğunu belirterek, fuar düzenleme hakkının kendilerine ait olduğunu söyledi, ODD ise uzlaşmaya hazır olduğunu söylemesine rağmen ikinci bir fuar düzenlemekten vazgeçmedi.

Sonuçta bu gelişmeler ışığında Kasım ayı içine iki fuar sıkıştırıldı. İlk fuar 7-11 Kasım tarihlerinde gerçekleşti. İkincisi ise bugün kapılarını açıyor. ODD tarafından düzenlenen ve 11 ithalatçı firmanın katıldığı CNR Expo’daki ilk fuar ne yazık ki hayal kırıklığı yarattı. Çünkü ticari araçta büyük bir güce sahipken, 11 firmanın tek bir salona sıkışması, Türkiye gibi bir ülkeye yakışmadı. Nitekim, bunun sonucunda fuarın sönüklüğü ilk günden son güne kadar devam etti.

İlk fuarda konuştuğumuz sektör yetkililerinin verdiği demeçler yaşanan hayal kırıklıklarını açıkça ortaya koydu. Üstüne basa basa vurgulanan şey, iki fuar düzenlenmesinin çok büyük bir hata olduğuydu. Bazı sektör yetkilileri, ilk fuar için ’Keşke katılmasaydık" derken, bazıları ise "Önümüzde dönemde de iki dernek arasında benzer bir bölünme yaşanırsa, katılmayız" dedi. Sonuç olarak, kasım ayı içindeki ilk fuar sönük bir şekilde sona erdi. Şimdi gözler bugün kapılarını açan Beylikdüzü Tüyap’taki OSD fuarına çevrildi. Açıkçası, ne sektörde ne de tüketicilerde ikinci fuarın heyecanı da görülmüyor. Bence hem OSD hem ODD şimdiden iki yıl sonrası için ortak ve uluslararası bir fuar için masaya oturmalı. Aksi takdirde, katılacak firma bulanamayacak.

Türkiye’de artık siyah ve gri Ferrari daha çok satılıyor

Geçtiğimiz hafta Ferrari ve Maserati’nin Türkiye temsilcisi FerMas’ın Genel Müdürü Orhan Ülgür’le Maserati GranTurismo’nun tanıtımı sırasında biraraya geldik. Daha önce Ferrari’yle ilgili yazdığım yazılar sonrasında bu buluşma biraz şaşkınlık yarattı. Daha önce de söylediğim gibi, benim kimseyle kişisel bir problemim yok. Kaldı ki olsa bile ben profesyonel bir gazeteciyim. Yani haber nerdeyse ben ordayım. Benim Ferrari’yle ilgili tek problemim iletişim kuramamamdı. Ülgür, buluşmamızda bu konuda daha fazla çaba göstereceğini söyledi. Haydi hayırlısı...

Orhan Ülgür’le sohbet ederken konu Ferrari kırmızısından açıldı. Tüm dünyada Ferrari deyince akla ilk gelen renk kuşkusuz kırmızı. Bu markayla özdeşleşmiş bir renk. Diğer spor otomobil markaları Ferrari rengi olduğu için kırmızıyı kullanmaz. Ülgür, tüm dünyada Ferrari satışlarının 3’te 2’sinin kırmızı renkten oluştuğunu, Avrupa’da da bu oranın yüzde 60’ların üzerinde olduğunu söyledi. Ancak son bir yılda Türkiye’de renk tercihi değişmeye başlamış, "Bugün Türkiye’de satılan Ferrari’lerin sadece yüzde 33’ü kırmızı renkten oluşuyor. Geri kalanı siyah ve gri" diyor Ülgür.

Türklerin, (kırmızı ne kadar simgeleşmiş olsa bile) artık siyah ve gri Ferrari’ye binmek istemesi ilginç geldi. Galiba artık yollarda çok fazla dikkat çekmek istemiyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları