Fotokopi makinesinin otomotive katkısı

Geçtiğimiz hafta Daihatsu’nun küçük 4X4 sınıfında yer alan modeli yeni Terios’un deneme sürüşü için oldukça kalabalık bir gazeteci ekibi (40 kişi) Çeşme’deydik. Son dönemde yoğun lansman trafiği arasında İzmir-Çeşme arasında gerçekleşen Daihatsu gezisi, biz otomotiv gazetecilerine ilaç gibi geldi.

İki günlük seyahat sırasında hem otomobil kullandık, hem de Daihatsu ekibinin hazırladığı program (bol yemekli) sayesinde kendimizi birer gurme gibi hissettik. Daihatsu Genel Müdürü Ali Haydar Bozkurt’un yeni Terios’a verdiği desteğin dışında, bizden bir gün önce Çeşme’ye giderek restoranlara meze desteği vermesi ise geziye verdikleri önemi gösteriyordu.

GAZETECİLER HABER OLDU

Ali Haydar Bozkurt’la yaptığım görüşmeye geçmeden önce, geziyle ilgili bir kaç bilgi daha vermek istiyorum. Biz gazeteciler hep haber yapmaya alışık olduğumuzdan ikinci gün bize verilen özel Daihatsu gazetesinde bizimle ilgili haberlerin yer alması çok eğlenceliydi. İki günlük seyahat sırasında, gerek test sürüşünde gerekse otel ve restoranlarda çekilen fotoğraflardan derleme tek sayfalık gazeteye bakıp çok eğlendik. Emeği geçenleri kutluyorum.

KAPIYI AÇAN HİKAYE

Gelelim esas konumuza. Opel’in İş Geliştirme Müdürlüğünden 2003 yılında Daihatsu Genel Müdürlüğüne atanan Ali Haydar Bozkurt, otomotiv sektörünün en parlak yöneticilerinden biri. Bozkurt, bir taraftan Daihatsu Genel Müdürlüğünü sürdürürken, diğer taraftan yurtdışında Daihatsu ve Toyota adına önemli görevler yapıyor. Bozkurt, uluslararası görevleriyle ilgili olarak gazetelerde haber olma taraftarı değil. Bende saygı gösteriyorum ve bu konuya şimdilik girmiyorum.

Bozkurt’un kendisine Daihatsu Genel Müdürlüğü’nün kapısını açan başarı hikayesi ise oldukça ilginç. Otomotiv alanında iyi yönetici olmanın en büyük sırrının farklı sektörlerden veya farklı konulardan kendine pay çıkarmak olduğunu belirten Bozkurt, kendisinin 1990’lı yılların sonunda Opel’in Filo müdürü olduğu zaman bunun faydasını gördüğünü ifade ediyor.

Bozkurt o döneme ilişkin şöyle konuşuyor: "Ben filo müdürüydüm ve Opel olarak yüksek rakamlarda satış yapamıyorduk. Bir akşam Xerox’ta çalışan bir arkadaşımla yemek yiyordum. Kendisi bana şirketlere fotokopi makinelerini bedava verdiklerini, basılan kağıttan komisyon aldıklarını söyleyince şaşırdım. Kendisine, "Bu kadar büyük sermayeniz var mı’ diye sorunca bana, "Verdiğimiz makinelerin parasını basılan kağıttan çıkartıyoruz. Ama en önemlisi biz bu makineleri leasing yoluyla kiralıyoruz. Sonuçta, şirketten kağıt başına aldığımız komisyonun bir kısmını makinenin kirasına veriyoruz. Buna rağmen bize önemli bir gelir kalıyor" cevabını verdi. Bunu duyduktan sonra hemen ertesi gün şirkete gidip konuyu anlattım. Herkes, ’Nasıl olur’ dedi. Uygulamaya aldık ve operasyonel kiralamayı başlattık. Filo satışımız 100’ü bile bulmazken bu sistemle o yıl 6 bin 500 adet filo aracı sattım. Türkiye’de bu sistemi ilk başlatan olduk. Beni Opel’in İş Geliştirme Başkanı yaptılar. Sonra da Daihatsu’nun Genel Müdürlüğüne transfer oldum."

Ali Haydar Bozkurt’un anlattıkları, bir fotokopi makinasının otomotiv için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymak adına önemli. Otomotiv yönetiminde başka sektörlerden kimbilir başka hangi yöntemler benzer şekilde kullanıldı.

Türk otomotivinin yatırım için artık basacak düğmesi kalmadı

Geçtiğimiz pazar günü Milliyet’in ekonomi sayfasında ’Otomotiv sektörü yatırım için düğmeye basıyor’ başlığıyla bir haber yayınlandı. Öncelikli olarak haberi yazan arkadaşı bana böyle bir yazı yazmam gerektiğini de hatırlattığı için kutluyorum. Haberde, Türkiye’yi üretim üssü olarak seçen otomotiv firmalarının birbiri ardına yeni yatırımlara hazırlandığı ifade ediliyor ve bu yatırımların 1.2 milyar dolara ulaşmasının beklendiği belirtiliyor. Haber doğru, özellikle geçmiş yıllara ilişkin yatırım tutarları ve bunları yapan firmalardan oluşan tablo oldukça iyi. Sonuçta bugüne kadar yazdıklarımızın iyi bir derlemesi.

Ama haberde bana göre atlanan nokta, Türkiye’nin son dönemde yapılması planlanan yatırımdan 4-5 kat fazlasını kaçırmış olması. Ben olsaydım, 1.2 milyar dolara karşı kaçan 4-5 milyar dolarlık yatırıma da yer verirdim. Ancak bu şekilde Türk otomotiv sanayinin net bir resmi çizilmiş olurdu.

MEVCUTLAR YATIRIM YAPIYOR

Bugün Türk otomotiv sektörüne ilişkin yeni yatırımlar hep geçmişte Türkiye’ye giren uluslararası firmaların gerçekleştirdikleri yatırımlardan oluşuyor. Türkiye’ye 30-40 yıl önce giren Renault, Fiat ve Ford bugün mevcut tesislerine ek yatırımlar yapıyorlar. Bunun sebebi gayet açık.

Bu firmalar zamanında Türkiye’ye yatırım yapmış ve üretim tesisleri kurmuşlar. Bu tesisleri maliyetler yüksek diye kapatıp başka bir ülkeye kaydırmaları ekonomik olarak çok da mantıklı değil. Bu yüzden ellerindeki tesisi en iyi şekilde kullanmak için yatırımlarını artırıp, hem iç pazarda hem de ihracatta para kazanmak istiyorlar. Bunu şu an için başarıyla yapıyorlar ama kimse önümüzdeki yıllarda maliyetlerin artmasına parelel bu firmaların da gitmeyeceğinin garantisini veremiyor.

Diğer taraftan 90’lı yılların ortasında Türkiye’ye giriş yapıp, ağırlıklı olarak iç pazar için kısıtlı sayıda üretim yapan firmaların yatırımları bulunuyor. Bu firmalar sürekli Türkiye’ye ilişkin yeni yatırım yapacakları mesajları veriyorlar ama henüz masanın üstünde resmi bir karar bulunmuyor.

Bugün bir çok otomotiv yöneticisi artık Türkiye’nin yepyeni yatırımları çekemediğini üstüne basarak söylüyor. Bu tüm toplantılarda açıkça dile getiriliyor ve son 5 yılda 5’in üzerinde dev yatırımın Türkiye yerine Doğu Avrupa’ya kaydığı söyleniyor. Türkiye mevcut firmalarla, otomotiv sektöründe artık gelebileceği en son noktaya geliyor. Türk otomotiv sektörünün büyümesi için yepyeni yatırımları çekmesi gerekiyor. Ama hükümetin gerek teşvikler gerekse girdi maliyetleri konusunda sektörü desteklememesi Türkiye’de yatırım planlayan otomotiv şirketlerinin yönünün başka ülkelere çevirmesine neden oluyor.

Son dönemde bunun en net örneğini Hyundai’nin 1.2 milyar Euro’luk yatırımında yaşadık. Hyundai bu dev yatırım için seçimini Türkiye yerine Çek Cumhuriyeti’nden yana kullandı. Sebep çok açık. Hem işçilik maliyetleri hem de diğer girdiler, Doğu Avrupa ülkeleri ile kıyaslanamayacak düzeyde. Üstüne bir de bu ülkeler yatırım teşviği konusunda ciddi kolaylıklar sağlıyor. Siz olsanız Türkiye’de yatırım yapar mısınız?

ÜRETİM KALİTESİ BEĞENİLİYOR

Daihatsu Türkiye Genel Müdürü Ali Haydar Bozkurt da, geçtiğimiz hafta bunu çok net ortaya koydu. Daihatsu bugün Japonya dışında büyümek istiyor ve özellikle Avrupa’da bir fabrika kurmak düşüncesinde. Türkiye’de şirketin yatırım yapılabilecek ülkeler listesinde yer alıyor. Bozkurt, "Biz de Daihatsu yöneticilerini Türkiye’ye davet ettik ve yatırım olanaklarını gösterdik. Japonlar özellikle üretim kalitesine ve Türkiye’nin lojistik imkanlarına hayran kalmışlar. Ama iş üretime geldiği zaman en önemli kriter maliyetler. Türkiye ne yazık ki, ne teşvik konusunda, ne de işçilik ve diğer girdiler konusunda Doğu Avrupa ülkeleri ile rekabet edecek düzeyde değil" diye konuşuyor.

Bu yüzden Bozkurt, Daihatsu’nun olası yatırımının Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya gibi ülkelere gitmesinin süpriz olmayacağını söylüyor. İşte size son dönemin en net örneği. Sadece 3-4 markanın mevcut yatırımlarıyla otomotiv sektörünün büyümeyeceği ortada. Bu konuda hükümete önemli görevler düşüyor. Çünkü mevcut Türk otomotiv sanayisinin artık basacak bir düğmesi kalmadı.
Yazarın Tüm Yazıları