BMW, Borusan'dan ayrılıp Türkiye'ye kendi gelir mi
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Bundan tam bir yıl önce Antalya'da yeni BMW X5'in lansmanı sırasında Borusan Otomotiv İcra Kurulu Üyesi Ali Vahapzade, dünyadaki en büyük BMW distribütörü olduklarını açıklamış, hedeflerinin ise BMW'nin kendi yer aldığı ülkeler arasında üst sıralara çıkmak olduğunu söylemişti.
Aradan tam bir yıl geçti ve uluslararası basındaki haberleri tararken, BMW'nin distribütörler aracılığıyla yer aldığı ülkelerin başına 53 yaşındaki MINI'nin CEO'su Kay Segler'i atadığını öğrendim. Segler, 1 Nisan'da görevine başlamış bile. MINI'nin son yıllarda gösterdiği başarıda büyük pay sahibi olan Segler'in bu göreve getirilmesine önce şaşırdım, sebebini öğrenince şaşkınlığım daha da arttı. Bu durumun Borusan'la ilgisine geçmeden önce, Segler'in neden bu göreve atandığını BMW'nin eski satış ve pazarlama direktörü Stefan Krause'nin ağzından aktarayım. Krause'nin görevi için 'eski' tamlamasını kullanmamın sebebi Nisan başında bu açıklamayı yaptıktan hemen sonra Deutsche Bank'a CFO (Mali İşler Direktörü) olarak transfer olmasından kaynaklanıyor.
SEGLER BÜYÜTECEK BMW GİRECEK
Çok uzatmadan Krause, Segler'in yeni görevi için şunları söylemiş; "Segler, BMW'nin distribütörler aracılığıyla yer aldığı pazarları geliştirmek ve büyütmekle görevli. Bu sayede biz de bu ülkelerde kendi satış şirketlerimizi kuracağız."
Söyledikleri çok açık. BMW, bugün tüm büyük Avrupa ülkeleri, Amerika, Çin ve Hindistan olmak üzere toplam 41 ülkede kendi şirketleriyle satış yaparken, 99 ülkede ise distribütörler aracılığıyla faaliyet gösteriyor. Şimdi direkt kendisinin yer almadığı ülkeleri sahip olduğu büyüklüğe ve potansiyele göre sırayla bünyesine katmak istiyor. Zaten şirketin 2007 yılı faaliyet raporunda, BMW'nin kademe kademe Doğu Avrupa ve Asya'daki gelişen pazarlardan distribütörlüğü almaya başladığı açıkça yazıyor.
İşte Segler'in görevi tam olarak bu. Zaten Segler'de yaptığı bir röportajda aynen şunları söylemiş: "Distribütörler tarafından kontrol edilen pazarlarda BMW kendi şirketiyle satışları daha rahat artırabilir. Kendi iştirakinize çok kolay emir verebilirsiniz ama distribütörünüze aynı şeyi yapamazsınız. Çünkü yaptığı yatırım o distribütörün kendi parasıdır."
LİSTEDE UKRAYNA VE TÜRKİYE VAR
İşin daha ilginç boyutu, BMW, Ocak 2007'de Hindistan ve Slovenya'da, Temmuz'da ise Romanya ve Bulgaristan'da distribütörleri devreden çıkartarak kendi şirketlerini kurdu. Yapılan değerlendirmelere göre BMW'nin listesinde şimdi Türkiye, Ukrayna, Kazakistan ve İzlanda olduğu kaydediliyor. Özellikle Ukrayna ve Türkiye'nin kısa sürede BMW tarafından kontrol edileceği belirtilirken, buna gerekçe olarak da satış performansları gösteriliyor. 542 bin otomobilin satıldığı Ukrayna'da 2 bin 228 BMW satılırken, 367 bin otomobilin satıldığı Türkiye'de ise 7 bin 253 BMW'nin satıldığına dikkat çekiliyor.
Segler'in yeni görevini çok iyi bir hamle olarak yorumlayan Buckingham Üniversitesi Otomotiv Yönetimi Profesörü Peter Cooke ise "Segler gibi çok fazla uluslararası tecrübesi olan biriyle satış organizasyonunuzu güçlendirmek çok iyi bir karar" yorumunu yapıyor. Tüm bunlar ne yazık ki kayda girmiş açıklamalar. 24 yıldır BMW'nin distribütörü olan ve tam 1 yıl önce 'En büyük distribütörüz' diyen Borusan Otomotiv'in bu konudaki düşüncelerini merak ediyorum. Kuşkusuz, BMW resmi olarak böyle bir şeyin olmadığını söyleyecektir. Ama Segler'le düğmeye basılmış gibi. Bekleyip göreceğiz.
Dizel motoru ve ticari aracı olmadan tek bir modelle her yıl büyüyor
Türkiye'de bir marka düşünün ne hafif ticari aracı , ne Türkiye şartlarına uygun dizel motoru, ne rakiplerine oranla ürün gamı , ne de filo için uygun aracı var. Bir de pazardaki kampanya rekabetinde yer almadığını düşünürseniz böyle bir marka sizce Türkiye'de birşey yapabilir mi?
Otomotiv satışlarının yüzde 50'sinin hafif ticari, satılan araçların yüzde 50'sinin dizel motordan oluştuğunu ve en çok satan markaların ağırlıklı olarak filo satışı yaptığını düşünürseniz böyle bir markanın hiç bir şey yapamayacağını düşünmek yanlış olmaz. Ama tüm bu olumsuz koşullarına rağmen bugün Honda, Türkiye'de hem toplam hem de binek oto satışlarında 8'nci sırada yer alıyor. Hem de tek bir modelin gücüyle. O model de Civic Sedan.
Honda, otomobil satışlarında 2005'te yüzde 4.1 olan pazar payını, 2006'da yüzde 5.1'e, 2007'de 6.2'ye çıkarırken 2008'in ilk üç ayında ise payı yüzde 7 oldu. 2007 yılında sattığı 22 bin 102 otomobilden 12 bin 102'si Civic Sedan'dan oluşurken, geri kalan satışlar ise sırasıyla City, CR-V ve Accord arasında paylaşıldı. Son 2 yıldır Türkiye'de en fazla büyüyen markalardan biri olan Honda'nın bu başarısının altında yatan ise sorunsuz modelleri ve yönetim şekli.
Honda Türkiye'nin başında her ne kadar bir Japon Genel Müdür olsa da, bana göre elde edilen bu başarıda Genel Müdür Yardımcısı Ümit Karaarslan'ın payı büyük. Otomotiv dünyasında açık sözlülüğüyle seveni olduğu kadar sevmeyeni de olan Karaarslan, iş hayatına Sabancı Holding şirketlerinden Sasa'da başladı. Daha sonra Temsa ve Toyotasa'da yatırımlar, ihracat, finansal planlama, müşteri ilişkileri ve satış pazarlama yöneticiliği yaptı, bayi yapılanmaları geliştirdi. 1997 yılında Honda Türkiye’ye katılan Karaarslan, 2001 yılından itibaren Honda Türkiye'de genel müdür yardımcılığı görevini yürütüyor.
Tek bir modelle Honda’nın büyümesinde katkısı olan Karaarslan’ın yeni hedefi ise Mercedes, BMW ve Audi’ye karşı Honda’yı alternatif premium marka yapmak. Bunun için satış ve satış sonrasını geliştirmek için kolları sıvayan Karaarslan, bu hedefinde başarılı olursa hiç şaşırmam.
Ama benim asıl kafama takılan, Honda’nın bugün dizel motoru, hafif ticari aracı olsaydı durumu ne olurdu. Tek bir modelle yüzde 7’lik pay, varın gerisini siz düşünün...