Paylaş
Konu özetle şöyle:
ABD'nin en saygın ve en çok satan gazetelerinden Wall Street Journal'ın (WSJ) Genel Yayın Yönetmeni Gerard Baker, 25 Temmuz'da Beyaz Saray'da Başkan Donald Trump ile 45 dakika süren yüz yüze bir röportaj yaptı.
Trump'ın birçok konuda eleştirilerin hedefi olduğu, medya ile ilişkilerinin kriz yaşadığı bir dönemde WSJ'nin bu röportajı haberleştirme şekli eleştirildi.
ÇünkÜ WSJ'nin metni, örneğin "orta sınıfın vergilerini düşüreceği" gibi ifadelerle başladığından, Trump'ı kamuoyuna oldukça "şirin" sunuyordu.
Dahası, Trump'ın gündemini onun ağzından aktarıyor, Başkan'ın kamuoyunda tartışılmasını tercih etmediği konularda eleştirel, zorlayıcı sorular sorulmuyordu.
Röportajın tam metninin yayınlanmaması ABD medya çevrelerinde WSJ'nin eleştirilmesine neden oldu.
Sonuçta, New York Times ve Washington Post'un Trump Yönetimi'ni didik didik eden özel haberleriyle öne çıktığı bir dönemde WSJ bir süredir "yandaşlaşmakla" suçlanıyordu.
WSJ Genel Yayın Yönetmeni Gerard Baker'ın, gazetesinin geniş bir Beyaz Saray muhabir kadrosu varken Trump ile röportajı bizzat yapıp kendi imzasıyla yayınlaması da eleştiri konusu olmuştu.
WSJ'nin röportajı yayınlamasından beş gün sonra, medya tarihinde eşine pek rastlanmayacak bir şey oldu:
WSJ'nin rakiplerinden olan Politico gazetesi, Trump röportajının tam metnini yayınladı.
Trump Yönetimi yetkililerinin Beyaz Saray'dan basına bilgi sızdırmakla suçlandığı bir dönemde, bu kez röportajı izleyen birileri tam metni el altından Politico'ya vermişti.
Tam metinde Baker'ın röportaj sırasında Trump ile golften, kızı Ivanka ile Hamptons'daki partilerden konuştuğu, kimilerine göre kısıtlı süresini eleştirel sorulara ayırmak yerine "dalkavukluk" yaptığı görüldü.
Kendi yazı işlerinin bile son dönemde "Trump konusunda yeterince eleştirel değiliz" diye eleştirdiği Baker için olumsuz bir algı yarattı bu sızdırma operasyonu...
Ama daha kötüsü, WSJ'nin markası zarar görmüş oldu.
Oysa WSJ de, NYT ve Washington Post gibi etki yaratacak biçimde gerisini getiremese de, Trump'ı zorlamaya muktedir birkaç araştırmacı gazetecilik örneği ortaya koymuştu son dönemde...
WSJ'nin sözcüsü, "Biz röportajda haber değeri olduğunu düşündüğümüz bölümleri yayımladık. Her sohbette havadan sudan bahsedilmesi kaçınılmazdır, biz bu bölümleri de yayımlamak için neden görmedik" diye kararı savundu.
Peki kim haklı? Röportajın tam metni de mutlaka yayımlanmalı mıdır?
Columbia Journalism Review'dan Pete Vernon şöyle diyor: "WSJ bu röportajdan çok sayıda önemli haber çıkardı ... Yine de, röportajdan sadece pasajlar verip tam metnini bir başka medya kuruluşunun yayımladığına şahit olurken, kurum olarak WSJ ve şahsen Baker, kendilerini eleştirenlerin endişelerine kulaklarını tıkamış gibi göründüler. Algı önemlidir ve bu meselede çözüm basittir: Röportajların tam metin çözümlerini de yayınlayıverin."
Haberciliğe dair bu teknik sorunun ABD medyasında tartışılıyor olması, ABD demokrasisinin asıl gücünü de gösteriyor: Trump ile birlikte onun "yandaş medyasının" (mesela Fox) değil, eleştirel kalabilen medya kuruluşlarının kamuoyu nezdinde güç kazandığını görüyoruz.
Toplumsal baskı altında kalan ise gazetecilikte direnen bu kuruluşlar değil, WSJ gibi "yandaşlığa göz kırpanlar" oluyor. (Trump'ın kendi haber kanalını kurması da bu gerçeği kolay kolay değiştiremez)
New York Times ve Washington Post gibi köklü medya kuruluşları yılın ilk yarısında bu yüzden abonelik rekorları kırdılar, marka algıları daha da güçlendi.
Yıllar önce Okur Temsilcimiz Faruk Bildirici'ye bir konu hakkında görüş bildirirken dediğim gibi: Keşke hapisteki gazeteciler gibi yakıcı sorunlarımız olmasa da, medya olarak "Röportajın tam metnini yayımlamamak sansür müdür" sorusunu biz de tartışabilsek.
Medyanın ABD'de olduğu gibi Türkiye'de de demokrasinin güvencesi ve kamuoyunun idareyi denetlerken kullandığı başlıca araçlardan biri haline gelmesi için böyle bir ortam şart.
Yeni medya üzerine 4 yeni uzun okuma
* Yeni teknolojilerle daha hızlı yayılan yalan haberlere, mali zorluklara ve artan siyasi baskıya dikkat çeken The Guardian Genel Yayın Yönetmeni Alan Rusbridger, "Gazeteciliğin olmadığı bir dünyanın nasıl görüneceğine dair bir izlenim edinmeye başladık" diyor.
* Vanity Fair'den: "New York Times'a karşı Washington Post'a karşı Trump... Son büyük gazete savaşı bu mu?"
* Facebook'un pazarlık ve takas süreçlerinin dil ile ilgisini incelemek üzere tasarladığı iki yapay zeka programı birbirleriyle insanların anlamadığı bir dilde konuşmaya başlayınca sosyal medya devi deneyi durdurdu. Gerçi Facebook, "Bu yapay zekaların arasındaki konuşmayı anlayamazsak gider dünyayı ele geçirirler" korkusuyla değil, araştırmak istedikleri konunun dışına çıkıldığı için deneyi durdurdu ama olay epey sansasyon yarattı. Robotların veya yapay zekanın dünyayı işgal edeceğini (en azından bizim ömrümüzde) hiç sanmıyorum, fakat bence asıl tehlike algoritmaların tarafsızlığını nasıl sağlayacağımız noktasında gizli, yani daha önce de sık sık değindiğim "algoritma şeffaflığı" meselesinde... Giderek daha fazla süreci otomatize ediyoruz. Peki, örneğin işe alım süreçlerini, banka kredilerinin kime verileceğini ve hatta bir gün mahkemeleri otomatize ettiğimizde, algoritmaların görünmez bir ayrımcılık yapmayacağından nasıl emin olacağız? Çünkü teknoloji birçok boyutta "taraflı" dinamikler yaratıyor. Laura Hudson'ın yazısını bir okuyun derim.
* İnternet girişimciliğinin altın çağı bitmiş olabilir. Andrew Chen'e göre tüm güzel köşelerin kapılması nedeniyle hızlı büyüme olanakları azaldı. Bugün neredeyse hangi sektöre girseniz karşınızda Google, Facebook veya Amazon'u buluyorsunuz.
Paylaş