Allah sonsuz rahmet ve merhameti gereği kullarını bir başına bırakmayarak vahiy ile şereflendirmiştir. Vahiy ile doğrunun, hak ve adaletin ne olduğunu göstermiş, hayra ve barışa yönelik işler yapan kullarını en başta rızasıyla sonra da cennetleri ile mükâfatlandıracağını söylemiştir. Dolayısıyla önemli olan Allah’ın ayetlerine uygun bir hayat yaşayıp hayra ve barışa yönelik işler yapabilmektir. Önemli olan Allah’ın rızası gözetilerek ihlaslı bir şekilde hayırlı işlerde çalışmaktır. Bazen ne kadar ısrarla istesek de yapmaya çalıştığımız hayırlı işler dilediğimiz şekilde sonuçlanmayabilir. Örneğin bir insanın inanması ve doğruları görmesi ya da bir kötülük veya haksızlığın ortadan kalkması için çok uğraşmamıza rağmen olumlu bir netice alamayabiliriz. Ancak önemli olan bizim erdemli duruşumuzdan ödün vermeden ihlas ve kararlılıkla çalışıp uğraşmamızdır. Allah bizim başarımızı değil, başarılı olmak için ortaya koyduğumuz samimi çabamızı dikkate alır. Sonuçta kişinin dilemesine bağlı olarak hidayeti nasip edecek olan da hayırlısıyla biz dersimizi alıp kendimize geldiğimizde kötülüğü ortadan kaldıracak olan da Allah’tır.
İNSANLAR SONUCA BAKAR
Oysa insanlar böyle değildir. Bir işyerinde sabah akşam canla başla çalışsak yine de patron yıl sonundaki kârlılığa ya da hedeflere ne oranda ulaşıldığına bakacaktır. Bir sınava hazırlanmak için gece gündüz çalışsak ama yine de birkaç saatlik sınav süresinde herhangi bir sebeple sınavımız hak etmediğimiz şekilde kötü geçse, emeklerimizin karşılığını alamayacak ve tüm çabamızın boşa çıktığını göreceğiz. Sonsuz rahmet sahibi olan Allah ise sonuca değil, bizim kendi yolunda kurallarına uygun bir şekilde sarf ettiğimiz samimi çabamıza bakacaktır. Örneğin tüm yaşamımız boyunca insanlara Allah’ın ayetlerini anlatsak, onları doğru olana ve kendilerini karanlıklardan aydınlığa çıkaracak nura çağırsak, erdemli işler için çalışsak ama tek bir kişi bile bizi dikkate almasa yine de Allah’ın izni ile emeklerimizin karşılığını en güzel şekilde alırız. Bu yüzdendir ki Allah, merhamet edenlerin en merhametlisi ve hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
ADALET TERAZİSİ ŞAŞMAZ
Allah’ın terazisi, bizim terazimiz gibi değildir. Şaşmaz bir hassaslık ile tartılır herkesin yapıp ettiği. Kimseye haksızlık yapılmaz, kimse kayrılmaz, kimseye dünyadaki makamına, konum ve durumuna göre muamele edilmez. İşte o gün gerçek anlamda hesabın görüleceği ve doğru ile yanlışın birbirinden ayırt edileceği gündür:
“Ve kıyamet günü (öyle) doğru, (öyle hassas) teraziler kurarız ki, kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz; bir hardal tanesi kadar bile olsa, (iyi ya da kötü) her şeyi tartıya sokarız; hesap görücü olarak kimse bizden ileri geçemez!”
(Enbiya suresi 47)
KURAN VE DUA
İslamofobiyi besleyen önemli kaynaklardan birisi terördür. Sözde din adına yapılan terörist saldırılar neticesinde İslam hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan kitleler İslam’ın bir şiddet dini olduğu izlenimine kapılmakta, İslam’a ve onun takipçilerine karşı cephe alabilmektedirler. Kimi zaman bu durum beraberinde Müslümanlara karşı işlenen sözlü ve fiziki saldırıları getirmektedir.
Örneğin geçtiğimiz ay Manchester’da meydana gelen bombalı saldırıdan hemen birkaç saat sonra yine Manchester’da bir cami İslam karşıtları tarafından kundaklandı. Yine Amerika’da San Bernardino’da yaşanan terör saldırısından sonra İslamofobik eylemlerin bir sene içinde 3 kat arttığını biliyoruz. Dahası, bu terör eylemlerinin Batı’da aşırı sağın yükselmesine katkı sunduğu gözden kaçmamalıdır. Terörden faydalanan aşırı sağ, İslamofobiyi araçsallaştırıp siyasi amaçları için kullanmayı başarmıştır.
KURAN NE DİYOR?
Kuşkusuz bu terör-İslamofobi sarmalından çıkmadan sorunun çözülemeyeceği açıktır. İslam’ın terörle ilişkilendirilmemesi içinse Kuran’ın bu konuda neler söylediğinin dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekir. Öncelikle Kuran’da, Maide Suresi 32. ayette bir kişiyi haksız yere öldürmenin tüm insanlığı öldürmek gibi olduğu bildirilir. Kuran, cana kıymayı yasaklarken savaş durumuna bir istisna tanır.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, savaşın Müslümanlar tarafından açılmaması, Müslümanlara sadece savunma adına savaşma izni verilmesidir. Kuran, barışı esas alan bir kitap olarak bir grupla sadece o gruptaki insanlar Allah ve din konusunda farklı fikirlere sahipler diye savaşma izni de vermemiştir:
“Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Allah, adaleti ayakta tutanları sever. Allah sizi; ancak din hakkında sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran, çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan yasaklar.” (Mümtehine suresi 8-9)
CHARLIE HEBDO ÖRNEĞİ
Buna rağmen bazı kişiler masum canlara din adına kıydıklarını iddia edebilmektedirler. Oysa yapılan terörist eylemler dinin bir emri olmadığı gibi, Kuran’ın masumların haklarının korunması ile ilgili birçok ayetine aykırıdır. Bu noktada verilebilecek bir diğer örnekse Fransa’da yaşanan Charlie Hebdo saldırısıdır. Hatırlanacağı gibi dergiye yapılan bu saldırının, dergide İslam’la alay edildiği için gerçekleştirildiği iddia edilmişti.
Irkçı düşünce kendisi gibi olmayanı dışlamakla ve farklı olanları psikolojik bir şiddete maruz bırakmakla kalmamaktadır. Bunun yanında ırkçılık, farklı etnik ve dini kökenlere sahip kişilerin hayatta dezavantajlı konuma düşmesine neden olmaktadır. Kuşkusuz ırkçılığın günümüzdeki tezahürlerinden birisi de farklı kültürlere ve dinlere mensup insanların gündelik hayatta psikolojik ve sosyal şiddete maruz kalması şeklinde gerçekleşir.
Günümüzde bilhassa Batı dünyasında bu şiddetten en çok nasibini alanlar Müslümanlar olmaktadır. İslamofobi olarak anılan bu eğilim, Müslümanlardan, sırf Müslüman oldukları için korkulması, onlardan nefret edilmesi ve hatta tiksinilmesi anlamlarını taşır. Tıpkı yabancı düşmanlığı anlamına gelen zenofobideki gibi, İslamofobi’de de bu korku ve nefretin kökeninde nefret edilen kültür/din hakkında derin bilgi sahibi olunması değil, tersine derin bir cehalet yatmaktadır. Hiçbir şey bu durumu, dünyanın en ünlü militan ateisti Richard Dawkins’in “İslam’ı eleştirmek için Kuran’ı okumama gerek yok” tweet’i kadar iyi açıklayamaz sanırım.
GEÇMİŞTE İSLAMOFOBİ
İslamofobi’yi tarihte gerilere götürmek mümkündür. Örneğin Reformasyon hareketinin mimarlarından Martin Luther’in Türkler ve Müslümanlarla ilgili olumsuz görüşleri onlarca örnekten sadece birisidir. Luther, Müslüman Türkleri Tanrı’nın Hıristiyanları cezalandırmak için gönderdiği “bela” olarak tasvir etmiştir. Benzeri birçok yaklaşım Erasmus gibi saygıyla anılan isimleri tarafından seslendirilmiştir.
Elbette İslamofobi bugün farklı bir şekilde tezahür etmektedir. O günlerde standart bir Batılının bir Müslüman ile karşılaşma olasılığı çok düşüktü. Müslümanlar hakkında öğrenilenler Doğu’yu ziyaret eden Batılıların yazdıkları ve bu yazarların hayal dünyalarında yarattıkları ile sınırlıydı.
GÜNÜMÜZDE İSLAMOFOBİ
Bugünse İslamofobi temelde iki kaynaktan beslenmektedir. Bu kaynakların birincisi kendini Müslüman olarak tanımlayan bazı kendini bilmezlerin işledikleri terörist eylemlerdir. Bu terörist eylemler neticesinde Batılıların zihninde yüzlerce yıldır süregelen
Sınırlı, sonlu ve ihtiyaç içinde olan insanın gönülden ve tüm benliği ile sınırsız, sonsuz ve mutlak kudret sahibi olan yüce Allah’a yönelip ondan istek ve dilekte bulunmasıdır dua.
Dua bir anlamda: “Rabbim ben elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret ettim şimdi hayırlısı için senden yardım ve destek talep etmekteyim” demektir. Bu yüzden duadan önce duyarlı ve samimi bir şekilde emek ortaya koymak gerekir.
ARAYA KİMSE GİREMEZ
“Kullarım, beni sana soracak olurlarsa, gerçekten de ben pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin çağrısına cevap veririm. Öyleyse onlar da bana karşılık versinler ve bana güvensinler ki doğruya erişsinler” (Bakara suresi 186)
Dua, üzerimize yazılmış bir ibadet olmanın yanında aynı zamanda bizim için psikolojik manada bir rahatlama, huzur ve gönül tatmini doğurur.
Duada Allah ile kul arasında kimse yoktur. Kul, Yaradanına halini arz eder ve yakarışta bulunur.
Allah’a gönülden iman etmiş bir kul, kendisini yaratan Rabbinin kendisini en iyi bilen olduğunu ve yakarışlarına en güzel şekilde cevap vereceğini bilir.
İnsan, Rabbine her an muhtaçtır. Dolayısıyla dua ve ibadetler yoluyla her an ona yakın olmak durumundadır.
Ayetlerden hareketle Allah hakkında bilgi sahibi olan kişi kudretin, iyilik ve cömertliğin, yakınlık ve desteğin, rahmetin ve bağışlamanın, sevginin ve dostluğun kaynağı olan Rabbinin yüceliğine duyduğu muhabbet ve güven duygusu içinde nasıl bir kul olması gerektiğini de öğrenir. Allah hakkında söylenecek en güzel söz, en güzel olan Allah’ın sözüdür.
KUDRETİN VE GÜVENİN KAYNAĞIDIR
Kâdir: Kudretin kaynağı ve sahibi. Sonsuz gücünü iradesi ile kullanan. “(Öyleyse Allah) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir?” (Kıyamet suresi 40)
Kâhir: Yarattıkları üzerinde hüküm ve egemenlik kuran. “Zira yalnız o, yarattıkları üzerinde hüküm ve egemenlik sahibidir ve yalnız odur gerçekten hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan.” (Enam suresi 18)
Kadîr: Gücü her şeye ulaşan, her şeyde hissedilen. Her şeye gücü yeten. “Ve insanı (işte bu) sudan yaratan ve onu soy sop ve evlilik yoluyla kazanılan yakınlık, bağlılık (duygusuyla) donatan odur; (evet,) çünkü Rabbin sınırsız kudret sahibidir.” (Furkan suresi 54)
Mü’min: Güven veren, vaadine güvenilen. Zatına sonsuz güven duyulan. İmanın kaynağı olan. “O Allah ki güven ve iman verendir (Mü’min).” (Haşr suresi 23)
YARATTIKLARINA YETEN VE YAKIN OLANDIR
Kâfî:
Allah’ın duyular ile algılanması mümkün değildir. Allah’ı, Kuran ayetlerinin bize ifade ettiği şekilde evren ve insan ile olan ilişkisi bakımından tanıma imkânımız bulunmaktadır. Kuran ayetlerinin ifadesiyle en güzel isimler Allah’ındır. Kuran’da Allah’a bu isimleri ile yönelmemiz, onu bu isimleri ve sıfatları ile yüceltmemiz buyrulmaktadır:
“En güzel isimler (Esmâü’l-Hüsna), Allah’ındır; ona onlarla dua edin.” (Araf suresi 180)
“De ki: İster Allah diye yakarın ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler (Esmâü’l-Hüsna) onundur.” (İsra suresi 110)
Allah’ın isimlerinin anlamları ve geçtikleri ayetler, örnek verilen başlıklar altında şu şekilde sunulabilir:
YARADAN, BAŞLANGICI VE SONU OLMAYANDIR
Allah’ın nasıl bir varlık olduğu ile ilgili ayetler zaten neden Allah’tan başka ilah olamayacağının dini cevabını vermektedir. Bununla birlikte yine Kuran’da şayet bazı kimselerin iddia ettiği gibi Allah’tan başka ilah olsaydı bu ilahların kendi aralarında mücadeleye gireceklerine ve her birinin bir diğeri üzerinde üstünlük kurmaya ya da onu yok etmeye çalışacağına dikkat çekilir:
“Allah asla herhangi bir çocuk edinmemiştir; onunla birlikte başka bir ilah da yoktur. Aksi halde her bir ilah kendi yarattığını kendinden yana çeker, böylece biri diğerine üstünlük kurmaya kalkardı. Allah onların tavsif ve tasavvur ettiklerinin çok ötesinde, aşkın ve uludur.” (Müminun suresi 91)
“De ki: “Eğer iddia ettikleri gibi onunla birlikte başka ilahlar olmuş olsaydı, onlar da otorite sahibine (yakın olmak ya da ona galip gelmek için) elbet bir yol bulmaya çabalarlardı.” (İsra suresi 42)
Yine evrene ve en küçüğünden en büyüğüne kadar hem evrenin hem de yaşamın ortaya çıkışındaki hassas ölçü ve dengelere baktığımızda ve tüm bunların devamını sağlayan yasaların birbiri ile uyumunu gözlemlediğimizde tüm bu sistemin tek bir var edici tarafından yaratıldığını anlarız.
Allah’tan başka ilahlar olsaydı hem yerde hem de gökte karmaşa çıkması ve her ilahın kendi yaratacağı yasaları devreye sokmaya çalışmasıyla düzensizliğin oluşması kaçınılmaz olacaktı:
“Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah’ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendirdikleri şeylerden yücedir.” (Enbiya suresi 22)
BİRDEN FAZLA İLAH ÇELİŞKİSİ
Bu türden soruların soruluyor olmasının temelinde Allah’ın gerektiği gibi bilinip kavranamamış olması yatıyor. Allah biri tarafından yaratılsa ya da tasarlansa Allah olamaz. Kuran’ın Allah hakkında ne söylediğine hiç bakmadan Allah’ın da mutlaka biri ya da birileri tarafından yaratılmış olması gerektiğini iddia etmek, aklı başında bir insana yakışmaz. İnsan tamamen ayrı düşündüğü bir şeyi bile az da olsa inceler önce. Bu yüzden maalesef çoğu kişi, Allah’ı gerektiği gibi kavrayıp bilmediği ve kavramları doğru bir şekilde kullanmadığı için yanlış soruların ve bu sorulara verilen yanlış cevapların kurbanı oluyor.
EŞSİZ KUDRET
Öncelikle Allah dediğimizde ne anladığımızı ortaya koymamız gerekiyor. Kuran’a baktığımızda Allah’ın ezeli sıfatlara sahip olduğunu görüyoruz. Bu sıfatlarından hareketle Allah’ın, varlığı zorunlu olan, bütün övgülere layık bulunan, yaratan, yapıp eden, ezeli, ebedi olan, eşsiz, ortaksız kudret olduğunu kabul ediyoruz. Kuran bize Allah’ın Halık yani yaratan, var eden olduğunu ve Bedi yani yoktan var eden, yarattıklarını ahenk ve güzelliklerle donatan olduğunu söylüyor. Dolayısıyla bu türden ezeli sıfatlara sahip bir varlığın biri ya da birileri tarafından yaratılması düşünülemez. Aksi halde zaten söz konusu bu varlık, vahyin ortaya koyarak bize tarif ettiği Allah olamaz. Allah, kimse tarafından yaratılmamış olduğu için Allah’tır. Bu yüzden her şeyin yaratıcısı ve sonsuz kaynağıdır.
NASIL BİLEBİLİRİZ?
Biz her ne kadar beş temel duyumuzdan hareketle Allah’ın var olduğuna dair bir şey söyleyemiyorsak da Allah’ın gerek vahyetmiş olduğu gerekse evrende yaratmış olduğu hem aklımıza hem de kalbimize hitap eden ayetleri sayesinde varlığını bilebiliyoruz. Evrenin gerek var oluş süreci gerekse yaşam gibi mucizevi bir şeyi ortaya çıkartmaya yönelik olarak kendi içinde barındırdığı mükemmellikleri, evrendeki hiçbir şeyin boş, anlamsız ve plansız olmadığını açık bir şekilde göstermektedir. Her şey, son derece hassas bir planın ürünü olarak varlığını sürdürmektedir. Allah’ın varlığının delillerinin birer göstergesi olan evrendeki hassas tasarıma dikkat çektiğinizde kimi çevreler aynı şekilde “Tasarım ve tasarımcı varsa o halde tasarımcıyı kim tasarladı?” diye sorabiliyorlar. Ya da az önce ifade edildiği gibi “Her şeyi Allah yarattıysa o zaman Allah’ı kim yarattı?” şeklinde de sorulabiliyor bu soru.
Bir şeyin yaratıcısının yarattığı şeyin özelliğini aynen taşımak zorunda olduğunu sanıp yanılgıya düşülüyor.
BÜYÜK MANTIK HATASI