Paylaş
Aylardan beri cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlendik ve gözümüz başka şey görmez oldu. Oysa Türkiye'de çok ciddi, vahim olaylar yaşanıyor. Diğer pek çok kurumla birlikte yargı da çöküp gidiyor.
Dünkü Sabah'ta Ersin Bal'ın haberi vardı. Malatya 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanı Ali Öztürk, irticai yaşam biçimi ve irtica davalarındaki tutumu nedeniyle Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu tarafından Manisa'ya, pasif bir göreve atanmış.
Bu şahıs önüne gelen tüm irtica davalarında sanıkların beraati doğrultusunda karar verirmiş. Müfettişler tarafından hazırlanan raporda, başkan beyin eşinin çarşaflı olduğu, harem selamlık uyguladığı, kendisinin hanımlarla el sıkışmadığı ortaya çıkmış.
Durumu kanıtlamak için Ali Öztürk'ün verdiği bütün kararlar incelenmiş, özel yaşamı araştırılmış.
* * *
Ersin'in haberi ilgimi çekti ve dün bu konuyla ilgili en üst düzey bazı görevlileri aradım. Haber doğruydu. Fakat o da ne!.. Kurul üyeleri dahil kimle konuşsam dertliydi. Herkesin görüşü aynıydı.
Yargı çöküyor, adalet mekanizması işlevini yitiriyordu. Halkın yargıya güveni kalmıyordu.
Ben onlara somut bir olayı soruyordum ama ağızlarından binbir dert dökülüyordu.
‘‘Adalet Bakanlığı her iktidar döneminde siyasetin içinde...’’
‘‘Mahkemeye baskı olabiliyor. Refahyol döneminde imamı tutuklayan hákim, bakan tarafından görevden alındı. Kurul isabetli bir kararla onu Ankara'ya verdi ve durumu kurtardı...’’
‘‘Konya'da irticacı hákimler yoğunlaşmıştı. Onlar dağıtıldı...’’
‘‘Hákim ve savcının parası yetmiyor. Kurul'a gelen dosyalardan acı sonuçlar çıkıyor. Özellikle genç hákim ve savcılarda rüşvet eğilimi yaygın...’’
‘‘Deneyimli olanlar ise mesleği erkenden bırakıp gidiyor. Bugün pek çok ilimizde birinci sınıf hákim olarak bir veya iki kişi ancak kaldı. Meslekte deneyimli adam kalmıyor...’’
‘‘Yeterli eğitim vermeden hákim savcı ataması yapılıyor ve deneyimsiz gençlere en büyük davaları emanet ediliyor...’’
‘‘Çok sayıda mahkeme kararı yanlış çıkıyor...’’
* * *
Bir dokun, bin ah dinle! Eleştiriler hem Adalet Bakanlığı, hem de Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden geliyor. Kurul 7 kişiden oluşuyor. Adalet Bakanı, Müsteşar, 3 Yargıtay ve 2 Danıştay üyesi. Anlaşılıyor ki, Kurul son derece yıpranmış.
‘‘Hákim savcı atamalarının çoğu, Yargıtay ve Danıştay'a üye seçimlerinin tümü, ahbap çavuş ilişkisiyle yapılıyor. Dostluk, hemşerilik, bölgecilik, aile dostluğu, ne ararsanız burada. Yargıtay ve Danıştay'a kulis yapmadan üye seçilmek asla mümkün değil. Bu durumda Kurul üyeleri arasında pazarlık yapılıyor, sen benim adamıma oy ver, ben de senin adamına oy vereyim hikayesi devreye giriyor. Her şey hatır gönülle oluyor. İlke yok, nitelik araştırması yok. Kurul'un bugünkü yapısı değiştirilmeli, Yargıtay ve Danıştay'a üye seçimi mutlaka Kurul'dan alınmalı, her kuruluş kendi üyesini seçmelidir...’’
‘‘Büyük bir ilimizdeki başsavcılardan biri sekreteri ile yaşıyordu. Kurul tarafından kınama cezası verildi, görevden alındı. Şimdi kent içindeki bir başka ilçeye, aynı Kurul tarafından yeniden başsavcı olarak atandı...’’
‘‘Atatürkçü Düşünce Derneği'ne üye olmak için başvuran hákime, Kurul'dan ret kararı çıktı! 15 gün sonra yeniden inceleme yapıldı ve bu kez kabul edildi...’’
Burada verilen isimleri ve anlatılan diğer bazı olayları yazmıyorum. Yazarsam, ayrıntıya girersem, yargı çok büyük zarar görür.
* * *
Malatya Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanı hakkında müfettişler tarafından hazırlanan raporun gerçekleri dile getirdiğini varsayıyorum. Son derece vahim, çarpıcı, üzücü bir olaydır. Devletin güvenliğinin kimlere emanet edildiğinin, yargıya hangi kafaların sızdığının göstergesidir.
Dikkat edelim, yargı çöküyor. Ama daha acısı, vatandaşın gözünde saygınlığını yitiriyor.
Bir arkadaşım aleyhine dava açılmıştı. Sulh Hukuk'ta son derece basit, sıradan bir dava idi. Mahkeme davayı reddetti. Fakat bir gerekçeli karar geldi ki, evlere şenlik. 10 yaşında bir çocuk okusa, gülerdi!
Bu kararı özellikle alıp hukukçulara gösterdim. Herkes güldü... Ve sonuçta şu gerçek ortaya çıktı:
‘‘Dosya sayısının çok fazla olması nedeniyle, bazı mahkemelerde gerekçeli kararları zabıt katipleri yazıyor, hákim de ayrıntıya giremeden imzasını atıyor. Hata ondan olmuştur.’’
* * *
Türkiye'de bütün kurumlar yozlaştı. Bizim basın sektörü de buna dahil. Ama yargı yozlaşınca, toplumda yargıya güven kaybolunca, işin ciddiyeti artıyor.
Öbür kurumları düzeltmek belki mümkün olur. Ama yargı onlara benzemez. Yargının yozlaşması bütün toplumu altüst eder.
Et kokmasın diye tuzlarız. Ya tuz kokarsa ne yaparız?
Paylaş