Paylaş
NEREYE el atsak pislik çıkıyor, rezalet çıkıyor, inanılmaz boyutta vurgunlar çıkıyor. Enerji'den Türk Dil Kurumu'na, bazı bankalardan İslamcı finans kuruluşlarına ve aklınıza gelen her yere kadar biz soyuluyoruz.
Soyulmadığımız, vurgun olmayan bir alan, bir kuruluş yok gibi.
Şu AKTAŞ işine bir bakınız.
İstanbul'da elektrik paralarını toplama görevi verilmiş bir özel şirket. Devlete trilyonlarca lira borç takmış. Hiçbir devlet görevlisi yıllardan beri bu işin üzerine gitmemiş, alacaklar birikmiş, işler karışmış ve bundan sonra çözülmesi asla mümkün değil.
Sorumlular kim?
O da belli değil. İş öyle bir kördüğüm olmuş ki, çözecek babayiğit Türkiye'de yok.
Acaba bu iş AKTAŞ'a nasıl ve hangi gerekçelerle verilmiş? Ciddi bir ihale mi yapılmış? Yoksa sırf ANAP'a yakın olduğu için mi verilmiş? Firmanın altyapısı neymiş? Kamunun bunca parası bu şirkete nasıl emanet edilmiş?
Hesaplar nasıl olmuş da böylesine bir vurdumduymazlığa kurban edilmiş?
***
Evet, nereye el atsak iki şey çıkıyor.
1- Devleti yönetenlerin sorumsuzluğu.
2- Denetim mekanizmalarının çalışmaması.
Burada iki olasılık var.
a- Devleti yöneten şahıslar bu gibi işlerin üzerine yeterince gitmemiş.
b- Onlar da hırsız. Malı hep birlikte götürmüşler.
Bu ülkede kamu harcamalarını denetlemekle yükümlü Sayıştay gibi kuruluşlar var.
Anayasal bir kuruluş olan Sayıştay acaba ne yapar?
Bunca vurgunu, bunca soygunu görmez mi?
Elime arada sırada Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporları geçiyor, bunları okuyorum. İçindeki hırsızlık belgelerini, somut vurgun olaylarını gördükçe içim cızzz ediyor. Ama ne acıdır ki o raporlar daha sonra Meclis'e gönderiliyor ve tozlu arşivlere kaldırılıyor.
Meclis'te ve bürokraside herkes birbirini aklıyor.
Ya siyasal çıkar ve işbirliği, ya da köşe dönmecilikteki ortaklık uğruna.
Türkiye'de Turgut Özal döneminde getirilen bir uygulama bizi mahvetti.
‘‘Benim hırsızım iyidir.’’
Büyük vurgun, devletin ve milletin gaddarca soyulması işte o dönemde başladı ve halen de sürüyor.
Kimse kimseye karışmıyor.
Arada bir birileri birkaç hırsızı, birkaç çeteyi açığa çıkarınca da ‘‘Kahraman’’ ilan ediliyor. Bu duruma geldik!
***
Adamlar Atatürk'ün kurduğu Dil Kurumu'nu bile yıllarca soymuş. Bu konuda Devlet Bahçeli'ye yazılı ihbarlar yapılmış. Bahçeli bu ihbarları 1999 yılının Temmuz ayında bu kuruma göndermiş. Ama kurumun saymanı ve çetesi buradan çaldığı paralarla trilyoner olmuş. Adam birkaç gece kulübü, pavyon bile açmış.
Nerede bu kurumun yetkilileri? Nerede bunları denetlemekle yükümlü diğer kuruluşlar?
Bir yıl önce bu kuruluşta çalışan biri gelmiş ve olanları anlatmıştı. Belge veremiyordu. Doğrusu inanmamış, abarttığını zannetmiş ve yazmamıştım. Şimdi pişmanım.
Ancak burada bir hususu da belirtmek zorundayım. Bahçeli'ye gönderilen ihbar mektubunda ‘‘Bugüne kadar Türk Dil Kurumu Başkanı Ahmet Bican Ercilasun'a 3 kez mektup yazdım, ama hiçbir sonuç çıkmadı. Burasını soyanlar MHP'li. Siz eğer bu yolsuzlukları araştırmak için MHP'li müfettişler gönderirseniz bir şey çıkmaz. Bunları özür dileyerek yazıyorum’’ deniliyor.
Bahçeli buna rağmen bu mektubu havale edip soruşturma başlatmış. Kendisini kutluyorum. Bu davranışın diğer parti genel başkanlarına, özellikle Mesut Yılmaz'a örnek olmasını diliyorum.
***
Beyler, hanımlar, Türkiye bitmiş. Türkiye bu vurgun çarkından bir an önce çıkarılmalı. Başka çaresi yok.
Gereken yasal düzenlemeler yapılmalı. Önce Meclis bu işe el atmalı ve dokunulmazlık olayına bir ciddiyet getirilmeli. Dokunulmazlık dosyaları mutlaka işleme konulmalı.
Kararı yargı versin.
Adına ‘‘zamanaşımı’’ denilen nesne kaldırılmalı. Hırsızların en büyük güvencesi bu. Zamanaşımından yırtıyorlar.
Sadece devleti soyanları, rüşvetçileri, vurguncuları, devleti zarara sokanları yargılayacak özel mahkemeler kurulmalı.
Vurgunculara verilen cezalar artırılmalı. Adam trilyon götürüyor, infaz yasası vesaire deyip bir yılda çıkıyor. O da, eğer her şey düzgün gider de yakalanırsa!
Biz bu kafayla daha çoook vurgunlar yeriz de, ruhumuz bile duymaz.
Ama bu işleri hangi hükümet kotaracak?
Paylaş