‘‘Sayın Çölaşan, DEHAP'ın sahtekarlık yaparak seçime katıldığına ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra, Karen Fogg çocukları olarak bilinen yazarlar grubu ile bazı sözde bilim adamları, kamuoyunu yanıltmak için ‘Seçim sonuçları kesinleşmiş, itiraz süresi geçmiştir. YSK, bu sahtekárlık nedeniyle yeni bir karar veremez' demektedirler.
Ülkemizde 1961 yılından beri ‘İlke Kararları' ile öğünebileceğimiz bir ‘Seçim Hukuku' oluşmuştur. Bunlardan bazılarına değinmek istiyorum. Emin Çölaşan'ın notu: Bu kararlar YSK tarafından alınıyor.)
2173 sayılı İlke Kararı: Kanunsuzluk ve tam kanunsuzluk halleri iddia ve itirazların süresine bakılmaksızın ve seçimlerin kesinleşmesinden sonra dahi Anayasa'nın 79'uncu maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Yüksek Seçim Kurulu'nca her zaman ele alınıp karara bağlanabilir. (14.7.1991 gün ve 90 sayılı İlke Kararı da aynı niteliktedir.)
1172 sayılı İlke Kararı: Kanunun öngördüğü şartları yerine getirmediği için seçimlere giremeyecek bir siyasi partinin seçimlerden önce yapılan itirazın kesinleşmesi sonucu seçimlere girmesi, bu parti adaylarının seçilmesinin geçerli olması sonucunu doğurmaz... Siyasi Partiler Yasası'nın öngördüğü şartları yerine getirmeden seçimlere katılamazlar. Bu konuda verilen karar, seçimlerden sonra dahi aynı hususun ileri sürülmesine engel teşkil etmez.
1582 sayılı İlke Kararı: Hukuken yok sayılması gereken bir işlemin yapıldığını YSK öğrendiği takdirde, itiraz sürelerinin geçmiş olup olmadığına bakılmaksızın, itirazı inceleyip bir karara bağlaması gerekir.’’
***
‘‘Kamu hukukunda, temelinde sahtekarlık bulunan bir işlem, üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun kazanılmış hak doğurmaz. Örneğin üniversiteye giriş sınavına katılabilmek için lise diploması sahibi olmak şartı yasalara konulmuşsa, sınava sahte diploma ile katılan kişi birincilikle kazansa, seçtiği fakülteyi de birincilikle bitirse, mesleğinde ilerleyip yüksek mahkeme üyesi bile olsa, yıllar önce yaptığı sahtekarlık anlaşıldığı takdirde meslekten atılır. General olsa rütbeleri sökülür. Bu işlemler için ayrı bir yasa hükmü de gerekmez.
Sahtekárlığı bizzat yapanlarla, sahtekárlıktan yararlananların hukuki durumları aynıdır.
298 sayılı Kanun'un 14'üncü maddesi, siyasi partilerin seçimlere katılabilmeleri için illerin en az yarısında, oy verme gününden en az altı ay evvel örgütlenmiş ve büyük kongrelerini yapmış olmalarını şart koşmuştur. DEHAP, yasaların öngördüğü teşkilatlanmayı yapmadan, sahte belgelerle yapmış gibi göstererek 3 Kasım seçimine katılmayı başarmıştır.
Ortada ‘Tam Kanunsuzluk' hali vardır. Kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen YSK sahtekarlık yapıldığını görmezlikten gelemez. Başka bir deyişle, sahtekarlığa yasallık kazandıramaz.
YSK tarafından yapılabilecek işlemler:
1- Nasıl ki yüzde 10 barajını geçemeyen partilerin oyları geçerli oyların belirlenmesinde hesaba katılmıyorsa, sahtekarlıkla seçime girdiği sabit olan partinin oyları hesaba katılmayarak ve geçerli oylar yeniden belirlenerek DYP'nin barajı geçtiği kabul edilir, sahtekárlıktan yararlanıp milletvekili olanların mazbataları iptal edilir. DYP'den 66 milletvekilinin mazbatalarını almaları sağlanır.
2- Bu mümkün görülmediği takdirde, Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 39'uncu maddesindeki ‘Bir seçim çevresinde yapılan seçimin, seçim işlemleri sebebiyle iptaline karar verildiği takdirde, o seçim çevresinde yeniden seçim yapılır ve YSK seçimin iptaline dair kararla birlikte o çevrede, seçimin yapılabileceğini Resmi Gazete ve diğer vasıtalarla derhal ilan eder' hükmü uyarınca ve yapılan sahtekárlığın tüm seçim çevrelerini (illeri) kapsadığını gözönünde tutarak, tüm seçim çevrelerinde yeniden seçim yapılmasına karar verir.
Türkiye Cumhuriyeti zaten bir ‘sahtekarlar cenneti' oldu. Tüm yazdıklarım ortadayken YSK, ‘Sahtekarlığı yapanlar hapse girsin, yararlananlar TBMM'de kalsın' diyemez.
Böyle bir kararı verenler de ‘hakim' olarak nitelendirilemez. Saygılarımla.’’