İSVİÇRE'nin Davos Kenti'nde her yıl bu zamanlar bir toplantı düzenlenir.
Bu toplantıya bazı siyasetçilerle birlikte işadamları katılır. Aslında bu işin hiçbir yararı ve esprisi yoktur. Bazı kimseler orada boy gösterir, hava atar, fikir alışverişinde bulunur ve İsviçre, bunların sırtından her yıl büyük paralar kazanır.
Bizim dinci basın, Davos'a geçmiş yıllarda Türk siyasetçiler giderken kıyameti koparırdı:
‘‘Bu toplantıları masonlar örgütlüyor, sizin orada işiniz ne...’’
Fakat bu yıl oraya Recep Tayyip Bey, yetkili Başbakan Abdullah Bey, bazı bakanları, danışmanları, ekipleri ve diğerleriyle birlikte gidince, dinci basın ‘‘mason’’ yaygarasını kesmek zorunda kaldı!
Öyle ya, Recep Bey ve Abdullah Bey masonların kucağına düşecek değil ya!
***
Fakat bu yıl Davos'ta bizim heyet ve özellikle Türkiye açısından çok ilginç bir gelişme yaşanıyor.
Recep Bey ile Abdullah Bey'in karıları başlarında türbanları ile orada boy gösterdiler.
Ülkemiz adına ne kadar ‘‘gurur verici’’ ve de ‘‘tanıtıcı’’ bir görünüm!
Dünyanın dört bir yanından oraya gelen birileri, bu hanımlarla karşılaştıklarında önce şaşırdılar:
‘‘Bu örtülüler acaba Suudi Arabistan prensesleri mi?.. Ya da İran'dan mı geldiler?.. Afganistan olabilir mi? Oh ne güzel, demek ki onlar bile Davos'a gelmeye başladı artık...’’
Meraklı yabancılara bir Türk görevli tarafından açıklama yapıldı:
‘‘Efendim, şu gördüğünüz hanımefendi Türk devletinde ve hükümetinde hiçbir yetki ve sıfatı olmadığı halde ülkeyi yöneten kişinin hanımıdır...’’
‘‘Öyle miii, sizi yetkisizler mi yönetiyor! Peki öteki bayan kimdir?..’’
‘‘O da resmi olarak başbakanlık koltuğunda oturan, ancak Tayyip Bey tarafından yönetilen, emir ve talimatları ondan alan gölge başbakanın karısıdır...’’
‘‘Yani şimdi sizin ülkenizi bunlar mı temsil ediyor? Peki başlarını niçin örtüyorlar?..’’
‘‘Saçları görünmeyecek ya, ondan...’’
‘‘İyi de, elleri görünüyor, yüzleri görünüyor, saçlarında ne var ki görünmeyecek? Biz Türkiye'yi modern ve çağdaş bir ülke olarak bilirdik. Şimdi sizin ülkenizi bunlar mı yönetiyor? Bu kadar mı geriye gittiniz, vah yazık... Siz bu kafalarla mı AB'ye girmek istiyorsunuz?..’’
Türk görevli biraz eveleme geveleme yaptı:
‘‘Seçim oldu da, işte bunlar kazandı...’’
Ve susmak zorunda kaldı.
***
Bunlar türbanı devlet yaşamına sokmak için çaba harcıyor. Bütün amaçları bu. İlk denemeyi Meclis Başkanı yaptı. Şimdi Davos'ta ikinci denemeyi iki hanımla birlikte yapıyorlar.
İnce bir plan uygulanıyor. Ankara'da aralarında konuşup bu planı uygulamaya sokuyorlar.
İlk denemeleri alt kademeye bırakmadan kendileri yapıyor. Kuralları yavaş yavaş delecekler, türbanı adım adım devlet yaşamına sokacaklar. Şu anda o gücü kendilerinde görmedikleri için böyle kenarında köşesinde gezinip havayı kokluyorlar.
Kendi aralarında konuşuyorlar, karar veriyorlar:
‘‘Alışırlar, alıştırırız, alıştıracağız.’’
Kendilerince uygun zamanı bekliyorlar. Ancak bekledikleri ortamın ne zaman geleceği belli değil. Kendileri de bilmiyor.
***
Din tüccarlarının ve din sömürücülerinin kafasında hep aynı formül var:
Müslümanlık eşittir türban! Kadının saçı görünmeyecek.
Kutsal ve güzel dinimiz Müslümanlık bu kafalarda en basite indirgenmiş, türban üniforma yapılmış ve böylece en kolay yol bulunmuş:
Kadınları baskı altında tutmak için örtmek.
Ne acıdır ki pek çok kadınımız da bu uygulamaya alet oluyor, kendini bunlara kullandırıyor. Erkek özgür! İstediği gibi giyinir, istediğini yapar... Ama kadın, erkek baskısı altında ikinci sınıf insan.
Ne büyük adammışsın sen ey Mustafa Kemal Atatürk. Nur içinde yat.