Paylaş
VALLAHİ bu yazıyı ‘‘aleyhte’’ değil, bizim ‘‘gümrük örgütünü’’ kutlamak için yazıyorum! Helal olsun, binlerce helal olsun!
Bir örgüt düşünün ki, oradan parasız iş çıkaramazsınız. Bir örgüt düşünün ki, onların görev yaptığı her yer yolgeçen hanı gibidir. Parayı veren düdüğü çalar.
İstersen Türkiye'ye fabrika sokarsın, beyannameye ilaç yazıp işi bitirirsin. Yeter ki hediyesi neyse onu göze almış ol.
Silah sokarsın, her türlü yasak malı sokarsın, yeter ki bedelini öde.
Hayali ihracat yaparsın, suntaları mobilya, kırpıntıları deri ceket diye yutturursun, kimse açıp bakmaz. Yeter ki gümrükçüyü gör.
* * *
Yıllar önce bizim mahalle bakkalı Necati amca vardı. Onun oğlu, adına Mustafa diyelim, çok tatlı bir gençti. Yakışıklı, kafası çalışır, işini bilir, cin gibi bir çocuk.
Bir türlü okumazdı. Bazen sorardım ‘‘Mustafa ne yapmayı düşünüyorsun?’’ diye... Hep aynı yanıtı alırdım.
‘‘Abi, idealim gümrükçü olmak.’’
En büyük hedefi buydu ve oldu. En ufaktan başladı ve giderek palazlandı.
Aradan yıllar geçti, bizim Mustafa'yı birkaç gün önce Kızılay'da gördüm. Israr etti, gideceğim yere beni arabasıyla götürdü. Ben böyle bir arabaya daha önce binmediğim gibi, şimdiye kadar böylesini hiç görmemiştim. Yirmi dakika boyunca trafikte birlikte olduk.
Yine gümrükte çalışıyormuş. Epeyce yükselmiş, çeşitli gümrük kapılarında sorumlu yerlere gelmiş. Hukukumuz olduğu için biraz da şakaya vurup sordum...
‘‘Sen de malı götürmüşsün galiba, arabandan belli oluyor...’’
Yanıtı ilginçti:
‘‘Araba bir arkadaşımın. Biz böyle şeylere sahip olup dikkat çekmeyiz. Abi sana bir gün bu işlerin içyüzünü, gümrükte dönen dümenleri bir anlatsam on cilt kitap yazarsın...’’
Gülüştük.
* * *
Gümrükteki örgütlenme modeli gerçekten muhteşem. Bakınız, bu ülkede kuruluştan ‘‘çatlak sesler’’ çıkar ama gümrüklerden asla. Eski MİT çalışanlarından bazıları bile ‘‘ifşaatta’’ bulunur, kendilerine emanet edilmiş her türlü gizli bilgileri gözler önüne serer.
Ama ben bugüne kadar bir gümrükçünün konuştuğunu, örgütü aleyhine söz söylediğini, çalışma arkadaşlarını suçladığını, geçim sıkıntısından söz ettiğini falan duymadım.
Demek ki çok iyi bir örgütlenme var! Orada işler tıkır tıkır yürüyor!
Demek ki orada çalışan herkes memnun! Çaycısından müdürüne, muayene memurundan diğerlerine herkes mutlu!
Memur eziliyor, memur yeterli zam alamıyor, sokaklara dökülüp gösteri yapıyor. Fakat gümrükçülerimiz rahat. Onlar için ayın sonu diye bir sorun yok. Onlara ek ödeme mi yapılıyor? Hayır efendim, aynı maaşı alıyorlar. Çok düşük maaşa talim ediyorlar ama gümrükçü olmak, hele ‘‘verimli’’ gümrük kapılarında bir yer kapmak, Türkiye'de gerçek bir ayrıcalık! Hatta çoğu yerlerin ‘‘hasılatına’’ göre bir atanma ücreti var.
* * *
Yıllar önce yaşadığımız gerçek bir olayı anımsayın. Gümrükçünün biri Kapıkule'de tezgáhı iyi kurmuş. Günlük hasılat pay ediliyor, buna da her gün iyi para düşüyor. Fakat günün birinde adam başka bir yere atanıyor. Gideceği gümrüğün hasılatı Kapıkule boyutunda değil.
Torpil falan bulamıyor ki atamayı durdursun. Bunun üzerine yöredeki devlet hastanesini ayarlıyor, işin bedelini doktorlara ödeyerek sağlık kurulu raporu alıyor:
‘‘Hastadır. Denizden 29 metre yükseklikte görev yapması gerekir.’’
Denizden 29 metre yükseklikte olan yer Kapıkule!
* * *
Arabasıyla giderken gümrükçü Mustafa'ya sordum:
‘‘Bu gümrüklerdeki rüşveti kim önler, nasıl önler?..’’
15-20 yıldan bu yana işin içinde pişmişti. Şöyle dedi:
‘‘Hiç kimse önleyemez. İşin başına dünyanın en namuslu adamlarını getir, bilgisayara geç, askeri yönetim, dinci yönetim, komünist yönetim gelsin, hiç fark etmez. Çark böyle kurulmuş. Gümrükçü, dünyanın en büyük yetkileriyle donatılmış insanıdır. Bir virgül hatasından senin işini geri çevirir ve kimse hiçbir şey diyemez. Çünkü mevzuat gümrükçüden yanadır. Çark böyle kurulmuştur. Tarifesini ödemezsen işin yatar. Tercih senindir. Burası Türkiye'nin avanta ve rüşvet açısından en iyi ve en aksamadan dönen çarkıdır. Her şey son noktasına kadar ayarlanmıştır. Gümrükçü ile hiç kimse başedemez.’’
Birkaç soru daha sordum ama bizim mahallenin küçüğü Mustafa nerede duracağını iyi biliyordu. Beni bırakacağı yere gelmiştik.
‘‘Bir şey daha sorayım. Sizin aranızda rüşvet yemeyen, avanta almayı reddeden kimseler hiç olmaz mı? Onlar bu çarkın içinde ne yaparlar?..’’
Yanıtı yine çok ilginçti:
‘‘Abi sana Turgut Özal'ın sözleriyle yanıt vereyim. Alışırlar, alışırlar! O arkadaş eğer yemeyecekse, gümrükte ne işi var. Memlekette iş mi yok, gidip başka yerde çalışır, bizi rahatsız etmez.’’
Yazımın başında da söylemiştim, bizim gümrükçüleri kutluyorum. Öyle bir örgütlenme modeli kuracaksın ki dışarıya hiçbir sır sızmayacak, kol kırılacak yen içinde kalacak ve mekanizma tıkır tıkır çalışacak! Bunu MİT bile başaramamış. Vallahi helal olsun!
(Emin Çölaşan'ın notu: Pazar günkü yazımda değindiğim, bugünkü Karayolları Genel Müdürü Dinçer Yiğit değildir.)
Paylaş