BAŞBAKAN Bülent Ecevit dün saat 15.30'da Çankaya'ya çıkıyor. Cumhurbaşkanı Sezer'le haftalık olağan görüşmesini yapacak. Bu görüşme perşembe günleri yapılıyor.
Türkiye'nin şu ortamında, iç ve dış sorunların böylesine yoğunlaştığı, hükümetin çözüldüğü, 7 bakan ve çok sayıda milletvekilini yitiren bir partinin bitme aşamasına geldiği, hükümete yeni atamalar yapıldığı şu ortamda, Ecevit Köşk'e giriyor.
Tam 15 dakika sonra çıkış yapıyor.
Giriş çıkışı saymazsak, içerideki görüşme net 10 dakika sürüyor.
Bu süreden ‘‘Nasılsınız, sizi iyi gördüm, hanımefendi nasıllar, çay mı kahve mi’’ faslını düşersek, görüşmenin daha da az sürdüğü ortaya çıkıyor.
Belki 3, belki 5, belki 8 dakika!
Peki ama bu süre içerisinde Cumhurbaşkanı ile Başbakan ne konuşurlar?
Görüşme niçin bu kadar kısa sürer?
Bu görüşme sadece göstermelik midir?
Yoksa Ecevit'in sağlığı Çankaya'da daha uzun kalmaya, konuşmaya uygun değil midir?
Ya da konuşamıyor mu? Gücü ve sağlık durumu daha fazlasına izin vermiyor mu?
Kaç günden beri ortalıkta görünmüyor.
Türkiye'de kıyamet kopuyor, siyasi depremler oluyor, bakanlar ve milletvekilleri istifa ediyor, her şey karışıyor...
Ve Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı, dün de ortalıkta yok!
Ağzından bir tek sözcük, topluma bilgi verecek, moral aşılayacak bir tek cümle duyamıyoruz.
Bu neyin nesidir, nasıl iştir?
Aynı soru yine akıllara takılıyor:
Acaba rahat ve düzgün konuşamıyor mu?
***
Dün hastaneye gidip yeniden muayeneden geçmesi gerekiyordu. Bunu da yapmadı. Bir gün önce çıkan haberlerde Başkent Hastanesi'ne küs olduğu, bu hastane yönetiminin Hüsamettin Özkan'la da yakın ilişkisi olması nedeniyle artık oraya gitmeyeceği vurgulanmıştı.
Dün yazılı bir açıklama yapıp bu haberleri yalanladı ama belli olmaz... Çünkü onlar karı koca, herkese her zaman küserler. Hayatları küsmekle geçmiştir.
***
Türkiye siyasetinde böyle karışık, karmaşık ve çalkantılı bir dönem hiç yaşanmadı.
Bu ortamda her dakika yeni gelişmeler oluyor. 10 dakika sonrasını göremiyoruz.
Şu anda DSP döküldü.
Fakat diğer partiler ve parti başkanları zannetmesinler ki, bu çöküntü sadece DSP'de kalacaktır.
Hayır!.. Aynı şiddette olmasa bile, bu deprem yakın gelecekte kendi partilerine de mutlaka yansıyacak.
Taşlar bir kez yerinden oynadı.
Taşlar bir tek yerde oynamaz. Oynama öbür taraflara da yansır... Çünkü her milletvekili kendi çıkarını ve geleceğini düşünür. Partisinde kalsa bile, en azından kafasında bu hesabı yapıp bitirmiş olur.
Böyle karışık ortamlarda piyasaya ne vaatler, neler neler girer! Biz bunları geçmişte çok gördük. Müteahhitler, zengin işadamları devreye sokulur, pamuk eller cebe gider, transfer piyasası açıldıkça açılır!
Bence bu deprem sadece DSP'de kalmaz.
***
Bu saatten sonra istisnasız her siyasetçi -ister bakan olsun ister milletvekili- kendi kişisel ve siyasal çıkarını düşünüp karar verecektir.
O yüzden, 2002 yılında erken seçim olup olmayacağı da ortadadır.
Önemli olan ekonomi.
Şimdi bu işin sahibi kim olacak? Bitmiş tükenmiş hükümet mi, Derviş mi, ilgili bürokratlar mı, kim?
Bunlar eğer ülkemizi yeni bir ekonomik krize sürüklerse, 2001 şubat krizini bize bir kez daha yaşatırlarsa, hesabını kolay veremezler.
Ekonomide yapılacak hata, siyasette yapılana benzemez. O nedenle, dikkat etsinler. Ekonomiyle siyaseti ayırsınlar, başımıza yeni bir bela açmasınlar.