AĞIZLARINDA sakız olan bir sözcük vardır ve her konuda onun arkasına sığınırlar: Türban. Bir üniforma.
Ancak!.. Bu üniformayı topluma ‘başörtüsü’ diye yutturmaya kalkışırlar. Oysa ilgisi yoktur. Başörtüsü, Anadolu kadınının geleneksel giysisidir. Onun altından çoğu zaman saçlar görünür. Türbanın amacı ise saçları gizlemek, o bezi omuzlardan bele kadar sarkıtıp altına bir de pardösü giyerek üniformayı tamamlamaktır.
İşin kolayını da bulmuşlardır! Bu üniformaya karşı çıkan herkesi ‘din düşmanlığı’ ile suçlarlar! Kuran-ı Kerim’in hiçbir yerinde ‘saç tellerinizi gizleyin, göstermeyin’ diye bir hüküm olmadığını nedense hep unuturlar!.. Çünkü işlerine böylesi gelir.
Türban, din sömürüsü yoluyla oy avcılığı yapmanın en basit ve en kolay yoludur. O yüzden bizim siyasetçi takımının ağızlarında sürekli çiğnenen bir sakızdır. Türban oyununu kadınlar ve genç kızlar üzerinden oynarlar!
***
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Ama AKP hükümeti onunla çok ilgili!.. Çünkü AİHM, bizimkilerin peşinde dolandığı, kendilerini beğendirmek için kapılarında dolaşıp el açtığı, yalvarıp yakardığı AB’nin en üst düzey yargı organı. Kararları kesin.
İç hukuk falan hikaye! AB kapısında olduğunuz zaman sizin mahkemelerinizin değil, AİHM’nin verdiği kararlar geçerli. İşte, Türkiye bu durumda.
Şimdi bu mahkeme son sözünü söyledi, kararını verdi:
‘Türkiye’de eğitim kurumlarındaki türban yasağı insan haklarına ve AB kurallarına aykırı değildir.’
Buyurun cenaze namazına! (Bu cümleyi kendim için değil, AKP iktidarı için yazıyorum.) Bu karardan sonra şimdi ne olacak?
Bunlar türban sömürüsünü nasıl yapacak?
Vallahi durum çok zor! Ellerindeki en büyük koz, en büyük oy avlama makinesi ellerinden uçtu gitti. Hem de AB’nin en üst düzey mahkemesinin kararıyla. Yapacak bir şeyleri kalmadı.
Ali Topuz’un dünkü sözleriyle ‘Bundan sonra AB derlerse türban diyemeyecekler, türban derlerse AB diyemeyecekler.’
Evet, bundan sonrası çok önemli!
Kırk katır mı, kırk satır mı!
Aşağı tükürseler sakal, yukarı tükürseler bıyık!
Tarzan zor durumda. Belki işi yine pişkinliğe vurup şöyle diyecekler!
‘Vallahi billahi tallahi biz bu türban yasağını tam kaldıracaktık ki, AB mahkemesi taş koydu.’
DERHAL HEYET GÖNDERELİM!
Fransa’da olaylar durulmuyor. Fransa’da azınlıklar yıllardır içerisinde yaşatıldıkları sömürü çarkına isyan ettiler. Bazı bölgelerde olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Olaylar Belçika ve Almanya’ya yayıldı.
(Bizim Başbakan fevkalade isabetli (!) bir teşhisle, olayların Fransız okullarındaki türban yasağı nedeniyle fitillenmiş olduğunu söyledi. Bu inanılmaz kehaneti ile bütün dünyayı neşeye boğmayı başardı!)
Evet, Fransa rezaletini izlemeye devam ediyoruz. Böyle bir olay bizde olsaydı, AB Parlamentosu heyetleri ertesi gün buraya damlamaya başlardı. Gelirler, aba altından sopa gösterirler, ukalalık edip sinirimizi bozarlardı. Hatta isyancılarla uzun görüşmeler yaparlardı. İnsan haklarından dem vurur, tahrik eder, yaraları daha beter kaşırlardı.
‘AB sizi izliyor’ derlerdi.
Fransa’da yaşanan ve başka ülkelere de yayılan bu üzücü olaylardan sonra günler geçti. Hiç dikkat ettiniz mi!
AB’den tık yok!
Bizim karşımızda aslan kesilenler, Fransa olaylarında sessiz! Ne bir uyarı var, ne eleştiri.
Bu durumda, yani hemen şimdi, Türkiye’ye çok önemli bir görev düşüyor.
Fransa’ya derhal bir TBMM heyeti gönderip olayları soruşturmak. Ayrıca insan hakları heyetleri oluşturup onları da göndermek. Böylece Fransa’da, azınlıkların nasıl horlanıp sömürüldüğünü bütün dünyanın gözleri önüne sermek... Ve Fransa’nın insan haklarını nasıl çiğnediğini kanıtlamak.
Heyetlerimiz oraya derhal gönderilmeli, Paris’te basın toplantıları düzenlemeli ve Fransa’yı uyarmalıdır:
‘Ey Fransa, kendine gel. AB ilkelerini, insan haklarını yıllardır çiğnediğin ortaya çıktı. Biz Türkiye olarak bunu senin yanına bırakmayız!’
Valla elimde yetki olsa bunu yaptırırdım da, bizi yönetenlerin, onların kapılarında yalvaranların yüreği buna yeter mi!
Yetmez efendim, yetmez!..
Çünkü bizimkiler sadece içeride kükreyen aslan parçasıdır! Dışarıda ve hele AB karşısında ise uysal kuzucuk!