Paylaş
SUSURLUK'ta bir sapığın, 11 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz edip öldürdüğü iddia ediliyor. Sapık kaçıyor. Üzücü, pis, çirkin bir şey.
Susurluk halkı ayaklanıyor. Sapık Kürt kökenli ve Diyarbakırlı imiş. Olabilir. Ahali sokaklara dökülüyor, ‘‘Kahrolsun PKK’’ sloganları atıyor, yörede bulunan ve Doğulu vatandaşlarımıza ait işyerlerini tahrip ediyor. Sapık da onlardan birinde çalışıyormuş!
PKK bu oyunu yıllarca oynadı ve başaramadı. Yani Türk'le Kürt'ü karşı karşıya getirmeye, hatta bu yolla Türkiye'de bir iç savaş çıkarmaya uğraştı.
Anadolu insanı bu oyuna gelmedi.
Bu oyunun mimarı olan katil şimdi İmralı'da faturayı ödüyor.
***
İnsanları kökenine göre ayırmak, onlardan biri suç işleyince onun kökenine hakaretler yağdırmak, Anadolu insanına yakışmaz.
Susurluk sapığı bir Kürt olmayabilirdi. Her suçlu Kürt mü?
Aramızda her kökenden, her görüşten sapıklar, ırz düşmanları, hırsızlar, vurguncular, gaspçılar, uyuşturucu kaçakçıları ve ne ararsanız var. Bundan sonra da olacak.
İşlenen suçu yasal yollardan kınamaya evet.
Ama bunu bir Türk-Kürt olayı gibi göstermeye hayır.
Doğu'dan pek çok vatandaşımız çeşitli nedenlerle Anadolu'nun dört bir yanına göçmüş. Çoğu ekmek parası peşinde.
Yurdun dört bir yanı bugün o bahtsız insanlarımızla dolu. Trakya'dan Rize'ye, İzmir'den Mersin'e, İstanbul'dan Ankara'ya her tarafta varlar. Bundan sonra da olacaklar.
Bundan daha doğal bir şey olabilir mi?
Türkiye'nin şu pamuk ipliğine bağlı ortamında bir sapık tarafından işlenen suçu Türk-Kürt sürtüşmesine dönüştürmeye kalkışmak, ya da belli bölgelerden ekmek parası için göç etmiş insanlarımızı hedef gösterip ‘‘Kahrolsun PKK’’ sloganları atmak, sadece PKK ve onun yandaşlarının ekmeğine yağ sürer.
Bilelim ki, bazı yörelerimizde istenmeyen o insanların büyük çoğunluğu PKK'lı falan değil.
Onlar ekmek peşinde.
Bizi soyanlar, Türkiye'yi bu duruma getirenler arasında her kökenden birileri olduğunu unutmayalım.
Soyulanlar arasında da etnik köken farkı gözetilmediğini iyi bilelim.
Lütfen biraz bilinçli olalım.
PKK'nın yapamadığını, biz yapmaya kalkışmayalım. Zararı yine bize olur.
DANIŞMANLAR ORDUSU
Türkiye gerçek bir danışmanlar ordusu besliyor. Her yerde, her kuruluşta ismi cismi belli olmayan danışmanlar var. Bunlara kim, neyi danışıyor?
Adamların isimleri sadece maaş bordrolarında yer alıyor.
Meclis ve Başbakanlık bile yüzlerce danışmanla dolu.
Hazine öyle, Planlama öyle, bakanlıklar, bütün kuruluşlar ve hatta belediyeler aynı durumda.
Binlerce, belki on binlerce bürokratı bankamatik memuru yapıp işin içinden sıyrılmışız.
Türkiye'de kaç danışman var?
Kaç kişi işyerine hiç uğramadan, sadece bankamatikten maaş çekiyor? Bu sayı nedir? Kimse bilemez!
İki çeşit danışman var:
1- Avantacı ve torpilli takımı. Bunlar özellikle danışman yapılır ve beleşten maaş alır.
2- Hizmet vermek, çalışmak isteyen nitelikli, deneyimli bürokratlar. Bunlardan da inadına yararlanılmaz. Çoğu, geçmiş iktidarların adamı olarak damgayı yemiştir!
Benim de epeyce tanıdığım var, kamunun en seçkin kurumlarından maaş alıyorlar ama bütün gün evde oturuyorlar. Bunlar geçmişte en kritik, en sorumlu yerlerde görev almış kimseler.
Bir seçim sonrasında iktidar, ya da belli zamanda bakan değişikliği olduğunda, üst düzey bürokrat hooop danışmanlığa!
Aslında o insanların da kabahati yok.
Falanca parti döneminin örneğin genel müdürü -kim olursa olsun- isterse dünyanın en başarılı genel müdürü olsun, iktidar değişince danışman oluyor ve evinde oturmaya mahkûm ediliyor.
Bütün kamu kuruluşlarında APK Dairesi diye bir yer var. Araştırma, Planlama, Koordinasyon Dairesi!
‘‘APK'ya atanmak’’ boş oturmaya mahkûm edilmek, kızağa çekilmek demek!
Bilir misiniz, bazı avantacı ve torpilli takımıyla birlikte, Türkiye'nin en değerli ve en seçkin bürokratları da danışman kadrosunda ve hiçbir iş yapmadan oturuyorlar.
Ayda bir bankamatikten maaş çekmek hariç!
İçişleri Bakanlığı'na bakınız. Pek çok eski vali işsiz güçsüz oturur. Doğru dürüst odaları bile yoktur. Bu insanlar yakın geçmişte, bulundukları ilde devleti temsil etmiştir. Şimdi bakanlık onların yüzüne bakmaz, fikir sormaz, danışmaz.
Bunlara Merkez Valisi denir.
Türk devleti, ‘‘danışmanlarına’’ ve kızakta tuttuğu memurlarına her ay trilyonlarca lira maaş öder.
Türkiye'yi yönetenlerden birinin aklına da ‘‘Biz şu insanlardan belli konularda, belli yerlerde yararlansak’’ diye bir şey gelmez.
Her iktidar istisnasız aynıdır. Utanç tablosu böyle gelmiş, böyle gider.
Paylaş