Paylaş
Dünkü yazısında Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden'den ‘‘Yekta Efendi’’ diye söz ediyordu.
Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş ise adamın yazısında ‘‘Cim Başsavcısı’’ olmuştu. Aklı sıra hem Yekta Güngör Özden'le, hem de ‘‘Cumhuriyet’’ kavramı ile gırgır geçiyordu!
Kendini bir şey zannediyordu, ama hiçbir şey değildi.
***
1970'li yıllarda ‘‘Devrimcilik’’ ayaklarına yatmış, içeri atılmıştı. Hapiste kendisine karısı baktı. Çıkar çıkmaz ilk işi, karısını boşamak oldu.
Önüne gelene aşık olur, yazılarında ha bire aşklarından söz ederdi.
Basında nefret edilen bir tipti. Alay konusuydu.
Marksizm rüzgârları ve devrimcilik modası bittikten sonra, uzun süre yamanacak bir yerler aradı, bulamadı.
Geçmişin hızlı Marksist'inin ‘‘Devrimci dönemi’’ artık sona ermişti. Rüzgâr gülü son yıllarda şeriatçı kesime, entel-liboş takımına ve Tansu'ya rampa etmek zorunda kaldı.
Şeriatçı kanallarda takkeli liboşlarla, tüccar gazetecilerle birlikte program yapmaya başladı. Refah'ın kanalından maaşa bağlandı.
Refah parası helal paradır! Güle güle harcasın!
***
Çalıştığı gazetenin yazarları, bir gün Mesut Yılmaz'ın evine gittiler. Söyleşi yapılacaktı. Gece geç vakitti. O da oradaydı. Kafayı bulmuştu. Kendi kendine her zaman olduğu gibi havalar atıyor, ‘‘Bana bak Mesut’’ gibi laflar ediyordu.
Mesut Yılmaz, gazete yazarlarının ve yöneticilerinin önünde kendisine öyle bir fırça attı ki, arkadaş feleğini şaşırdı. Toplantının tadı kaçmıştı. O günden beri gazetenin hiçbir toplantısına çağrılmıyor.
***
Bir gün Galatasaray maçına geldi. Yanında iki tosununu da getirmişti. Spor yazarları tribününe başkalarını getirmek yasaktı, ama olay çıkarmasından korkmuşlardı.
Üçü birden Fotospor Gazetesi'nin koltuklarına çöktüler. Biraz sonra gazetenin o zamanki Ankara Temsilcisi Nezir Önal ve yazarları geldiler. Kendi koltuklarına oturacaklar. Fakat bu adam ve tosunları, çöreklendikleri yerlerden kalkmıyorlar.
Üstelik yılışıyor... ‘‘Sizin patron benim arkadaşımdır, idare edin’’ diyor.
Adama ayakta yarım saat dil döken Nezir, en sonunda yanımıza geldi...
‘‘Abi yardımcı olun, yoksa bunu döveceğiz...’’
Dedik ki ‘‘Valla o laftan anlamaz. İstiyorsanız dövün...’’
Baktılar ki pabuç pahalı, koltuklardan kalktılar.
* * *
Evet, son yıllarda Galatasaray fanatiği kesildi ve spor sayfasına da ‘‘sıçrama’’ yaptı. Kendince ‘‘Spor yazıları’’ yazdığı için Spor Yazarları Derneği'ne başvurup üye olmak istedi.
Dernek başvurusunu reddetti:
‘‘Her yönden zayıftır. Spor yazarı olamaz.’’
Turgay Şeren abimiz bu adam hakkında spor sayfasında birkaç yazı yazdı ki, Allah kimsenin başına vermesin! Suspus oldu.
***
Her gün birilerine aşık oluyor. Sonra aşklarını ‘‘Yazı konusu’’ yapıyor! ‘‘Köşe yazısı’’ adı altında işlediği konular şunlar:
1- Aşık olduğu kadınlar... Onlara şiirler... Melek gibi hanımlar!
2- Takkeli ve takkesiz liboşlarla işbirliği yapıp memleketin dürüst, namuslu, yurtsever insanlarıyla alay etmek, onları kendince aşağılamak.
3- Kendinden ve tosunlarından övgüyle söz etmek...
Kime ne bunlardan, kime ne?
***
Gazetenin Ankara bürosunda çalışıyor... Ve onun cezasını, gazetenin Ankara bürosu çalışanları kesiyor. En güzel yöntem bu...
Büroda bir tek Allah kulu -yazarlar, muhabirler ve diğerleri dahil- kendisiyle konuşmuyor, muhatap olmuyor. Örneğin, bu vatandaş gazetenin istihbarat servisine adım atamıyor. Yazarların biriyle olsun konuşamıyor. Sadece çay ocağını arayıp çay isteyebiliyor.
Bir kişi ile merhabası, selamı yok. Tek başına. Odasına sadece çaycı giriyor.
Büro'da bir tek seveni yok, dostu, arkadaşı yok.
Telefonu çalmıyor. Arayanı soranı yok. Sadece, okuyuculardan gazeteye her gün protesto faksları geliyor. Yazdıkları nedeniyle protesto ediliyor.
Bir elinde rakı kadehi... Öte yanda ise şeriatçı televizyon kanalında program!.. Şimdi ekranlarda şarkı da söylemeye başladı. Şah idi, şahbaz oldu!
Kendine hayran ‘‘Megaloman’’ bir tip!
Böyleleri, melek gibi hanımları bile mezarlarında hortlatırlar!
Paylaş