Kimlerin oylarıyla???

BAŞBAKANLIK İnsan Hakları Danışma Kurulu tarafından hazırlanan sorumsuz ifadelerle dolu raporun tartışmaları sürüyor.

‘Devletin dili, milletin bölünmezliği olamaz, Türk yoktur Türkiyeli vardır’ gibi inciler saçan bu Başbakanlık raporunun gündeme düşmesi ortalığı karıştırdı. Geçenlerde de yazmıştım, bu kurulun 78 üyesi var. Kamu kesiminden gelen asker ve sivil temsilciler dışında yer alan kuruluşların bir bölümü şöyle:

Türkiye Barolar Birliği, Kamu-Sen, KESK, Türk-İş, DİSK, Hak-İş, TESK, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu, İşveren Sendikaları Konfederasyonu TİSK, Türk Tabipleri Birliği, TOBB, TMMOB, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Ankara Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi, İnsan Hakları Derneği, Mazlum-Der, Türk Demokrasi Vakfı, TÜSİAD, Toplumsal Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Liberal Düşünce Derneği, Beyaz Nokta Vakfı, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Umut Çocukları Derneği, İktisadi Kalkınma Vakfı, CEM Vakfı, Hacıbektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Hukukun Egemenliği Derneği.....

Bir de kurul üyesi öğretim üyeleri var. Başkan İbrahim Kaboğlu. Ötekiler İonna Kuçuradi, Sefa Reisoğlu, Baskın Oran, Turgut Tarhanlı, Vahit Bıçak, Ergun Özbudun, Bakır Çağlar.

***

İnciler saçan bu rapor oylanmış, 7’ye karşı 24 oyla kabul edilmiş. Oylama konusunda çeşitli rivayetler var. Nasıl ve hangi koşullarda yapıldığı belli değil. Onlar konumuz dışında. Esas soru şu:

Bu rapora olumlu oy verenler kimler?

Dikkat ediniz, rapor sahipsiz kaldı!
Raporu yazan Baskın Oran dışında bir tek kişi ve kuruluş ortaya çıkıp savunmadı, savunamadı.

Bir tek kişi ve kuruluş ‘evet, biz buna olumlu oy verdik’ diyemedi. Niçin?

Başbakanlık telaşlandı!.. Çünkü kendisine bağlı bir kurulda hazırlanan raporda böylesine ifadeler yer alıyordu. Ancak böyle bir telaşa hiç gerek yoktu!.. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan geçmişte ‘Türkiyelilik’ kavramını savunan ve açıkça dile getirmekten çekinmeyen kimseydi.

Ayrıca, kendisine sorulan sorulara aynen şu yanıtları vermekten de çekinmeyen ‘fevkalade yürekli’ ve ‘ileri görüşlü’ biriydi:

Soru: ‘Bu değişim süreci içerisinde eğer, ülke içinde yaşayan bazı grup insanlar milli yapı içerisinde kalmak istemezlerse ne olacak?’

Kendisinin yanıtı: ‘Onun kararını yine halk verecek.’

Soru: ‘Örneğin Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler.’

Kendisinin yanıtı: ‘Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir.’ (Böyle bir ayrılığa yol veriyor, olabileceğini söylüyor.)

Soru: ‘Bağımsızlık isterlerse, tamamen ayrılmak isterlerse?’

Kendisinin yanıtı: ‘Bu toprak üzerinde böyle bir bağımsız yapıyı kurma kudreti varsa kurar...’

Sonra ekliyordu:

‘Türkiye’nin yarınında artık Kemalizm’e yer yoktur. Türkiye Türklerindir gibi tezler yanlıştır. En üst belirleyici İslam’ın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir.’

***

Aradan yıllar geçti, bunları açıkça söylemekten çekinmeyen kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı oluverdi...

Ve günün birinde kendisine bağlı Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu isimli bir kurul, vecizeler yumurtlayan bir rapor hazırlayınca Recep Tayyip Erdoğan telaşlandı. Bu telaş Abdullah Gül’e iletildi... Abdullah Gül de hemen direktif verdi: ‘Acele basın toplantısı düzenleyin, raporda yer alan görüşlerin başbakanlığı bağlamadığını bildirin.’

Basın toplantısı yapıldı, raporda yer alan tespitlerin başbakanlığı bağlamadığı vurgulandı! Peki ama kimi bağlıyordu o rapor?

Sizi, beni, sokaktaki insanlarımızı!.. Ama başbakanlığı değil!..

Yoksa Recep Tayyip Erdoğan’ın geçmişte söylediği sözlerle böylesine denk düşüyor olması sadece bir rastlantı mıydı?

***

Şimdi burada bir kez daha soruyorum:

Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu adına hazırlanan ve 7’ye karşı 24 oyla kabul edilen o rapora olumlu oy verenler kimler, hangi kesimlerin ve hangi kuruluşların temsilcileri idi? Niçin bugüne kadar ortaya mertçe çıkıp açıklamadılar, kendilerini savunmadılar?

Benimki sadece masum bir merak!
Yazarın Tüm Yazıları