Paylaş
REKABET Kurulu Başkanı Prof. Dr. Tamer Müftüoğlu'nun ‘‘Türkiye'de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler’’ isimli kitabını okuyordum. Orada ilginç bir şey gözüme çarptı. Müftüoğlu kitabına Friedman Matrisi denilen bir şey almış ve ‘‘Kim, kimin parasını nasıl harcıyor’’ sorusuna yanıt aramış. İlgimi çekti. Bazı şeyleri biliriz de, kafamızda formülü oluşmaz. İşte size basit bir gerçek:
* * *
A hücresinde kişi, kendi parasını kendisi için harcıyor. Bu durumda en düşük fiyata en kaliteli mal veya hizmeti satın almak için çaba harcıyor. Yani burada hem fiyat, hem de kalite önemli. Kişi, hem külfetini en düşük fiyat vererek en alt düzeye indirmeye, hem de nimetini en yüksek kaliteyi elde ederek en üst düzeye çıkarmaya çalışıyor. Böylece ekonomik etkinliği en yüksek düzeye çıkarmayı amaçlıyor... Çünkü para kendisine ait ve onun cebinden çıkıyor. Bu hücre, herkesin kendi işinin başında olduğu girişimciler toplumunu simgeliyor.
* * *
B hücresinde kişi, kendi parasını başkası için harcıyor. Yani külfete kendi katlanacak ama işin nimetinden başkası yararlanacak. Bu durumda kişi kaliteye önem vermiyor ve harcamasını en alt düzeyde tutmayı amaçlıyor. Önemli olan en düşük fiyata ulaşmak. Bunun için düşük kaliteye göz yumabiliyor. Burada önemli olan kalite değil, fiyat.
* * *
C hücresinde kişi, başkasının parasını kendisi için harcıyor. Yani külfete başkası katlanıyor ama nimetten kendisi yararlanıyor. Bu durumda fiyata değil, kaliteye önem veriyor. Burada önemli olan harcanan para değil, en kaliteli mal veya hizmete sahip olabilmesi. Nasılsa para başkasından çıkıyor. Ya çok para harcanacak, ya da en yüksek kalite tutturulacak.
* * *
D hücresinde ise kişi, başkasının parasını başkası için harcıyor. Yani kişi burada ne külfete katlanıyor, ne de işin nimetinden yararlanıyor. Bu durumda ne fiyata önem veriyor, ne de kaliteye. Katlanılacak külfet ve elde edilecek nimet, burada hiç önemli değil. Bu hücre, tipik devlet işletmeciliğini simgeliyor.
* * *
Yani ekonomik etkinlik A'da en üst düzeyde, D'de ise en alt düzeyde gerçekleşiyor. D'de israf ve savurganlık en üst düzeye ulaşıyor.
Bunu devlet yönetimine uyarlarsak, D hücresi felaket! Burada birileri, başkasının, yani devletin ve milletin parasını yine başkaları için harcıyor ve yolsuzluklar da böyle oluşuyor.
Gerçi Müftüoğlu bu hücredekiler için ‘‘ne külfete katlanırlar, ne de işin nimetinden yararlanırlar’’ diyor ama bence öyle değil! Çoğu kez işin külfetine katlanıyorlar! Karşılığında ise işin mamasını yiyorlar!
D hücresi çok önemli. Siyasetçi ve bürokrat burada devreye giriyor. Sonrası malum! Türkiye'de yaşanan her türlü pislik, rezillik!
KİTAPLAR ARASINDA
Söz kitaptan açılmışken, son günlerde çıkan bazı anı ve belgesel kitaplardan örnekler vereyim. Bunların hepsi çok güzel, hepsini de bir solukta okuyacaksınız.
Ancak bu kitapların arkasında örgütlü reklam, propaganda ve medya gücü yok! Bunlar çok ilginç kitaplar. Fakat ‘‘Bir haftada 50 bin sattı’’ gibi palavra yayınlarla halk aldatılmıyor. İşte birkaç örnek:
- ‘‘Cumhuriyet'le Adım Adım Olaylar, Anılar’’. Dündar Soyer. (Büke Yayınları). Soyer'in babası Şefik Bey, Atatürk'ün en yakınlarından biri. Dündar Soyer geçmişten günümüze çok ilginç, Atatürk'ü ve bugünlerin siyasetçilerini de kapsayan anılarını anlatıyor.
- ‘‘Demirel'ler Tarihinde 2. Yahya Vakası. Yürüt Ya Kulum’’. Mustafa Balbay. (Ümit Yayıncılık). Hayali ihracat ve Egebank soygununun belgelerle öyküsü.
- Gazeteci abilerimizden Orhan Karaveli'nin iki anı kitabı: ‘‘Görgü Tanığı. Bir Gazetecinin Sıradışı Anıları’’ ve ‘‘Bir Ankara Ailesinin Öyküsü. Vatan ve Tercüman Gazetesi Olaylarının Perde Arkası’’ (Pergamon Yayıncılık).
- ‘‘İki Türk'ün Ölümü. Nilgün-Ahmet Taner Kışlalı'nın Yaşamöyküsü’’. Sıtkı Uluç. (Ümit Yayıncılık). Fransız asıllı, ama bizden daha ‘‘Türk’’ olan Nilgün'le, bombalı saldırıyla aramızdan ayrılan Ahmet Taner Kışlalı'nın geride bıraktığı sevgi, izler ve anılar.
- ‘‘Bir Osmanlı Doktorunun Anıları. Yüzyıl Önce Anadolu ve Suriye’’. Şerafettin Mağmumi. (Büke Yayınları). Osmanlı ülkesini saran kolera ile mücadele için Anadolu ve Suriye'ye gönderilen bir doktorun yaşadıkları.
Hepsi de çok güzel, mutlaka okunması gereken kitaplar.
Paylaş